28 Mart 2009 Cumartesi

Vur, yağmala, yeniden

Tiyatro edebiyatına düşkün olanlara öncelikle sahne dilini alıp sokağa calan ‘öfkeli delikanlılar’ı, serserilerin şahı Joe Orton’u, Britanya’yı kasıp kavuran 60-70’lerin çıplak dilini hatırlatıyor.

Mark Ravenhill, çöküş çağının tiyatrosunu yazıyor.

İnsanı yerin dibine sokan, gırtlağına çöküp soluksuz bırakan öfkesine, ödünsüz nihilizmine karşın taze, çıtır çıtır bir heyecana sürüklemesinin nedeni, artık unuttuğumuzu sandığımız bir hevesin nefesini bize tekrar hissettirmesi.

Yazısının şiddeti, dünyanın olduğu kadar kendisinin de en yaralı döneminde üretmiş olmasından kaynaklanıyor.

1990 yılında, henüz 24 yaşındayken HIV pozitif olduğunu öğrendiğinde deliler gibi yazmaya başlamış. Ona büyük ün kazandıran ilk uzun oyunu ‘Alışveriş ve Düzüş’ o döneme denk geliyor. Ölüm, hayatının baş köşesine oturunca kurduğu dil, vahşi bir çıplaklık edinmiş, doğal olarak. 1997 yılında gelişen tedavi imkanlarından yararlanmaya başlayan Ravenhill’in sağlığı toparlanır.

Ama beyninde olan küçük bir hasarın izini hâlâ taşıyor.

Epilepsi krizleri, yazısının noktalamasını belirliyor.

Nitekim çok şiddetli bir epilepsi krizinden iki gün sonra evinde şuurunu yitirmiş olarak bulunduğunda yapılan yanlış bir müdahale sonucu komaya girmiş.

Neredeyse bir mucize sonucu çıktığı komada son altı haftasının belleğini yitirdiğini fark etmiş. İşte tam da bu sırada Edinburg Festivali’nin kendisinden her gün bir tanesi okunacak 20 dakikalık16 oyun projesini beklediğini öğrenmiş.

Nasıl, neden, ne yazmak için verdiğini hatırlamadığı bir söz.

‘Vur, Yağmala, Yeniden’, yazdıkça keşfettiği, birkaç hafta içinde tamamlayıp ortaya çıkardığı o 16 oyunun üst başlığı.

Dot topluluğu, mükemmel bir adanmışlık ve saf tiyatro hevesiyle sahneliyor şu aralar bu oyunları.

Ravenhill, bu altı haftalık bellek kaybının kimlik algısını, dünya tartısını ve en önemlisi tiyatro dilini tamamıyla değiştirdiğini anlatıyor.

Ölümden dönen Lazarus’un hoyrat bilgeliği, Ravenhill’i benzersiz kılan.

Oyunun adını, hırslı bir video oyunu üreticisinin, oyununu en basit şekilde tanımlamak için bulduğu birkaç kelimeden almış: “Bu kelimelerin kaba bayağılığına güldüm ve ‘sağolun’ dedim, ‘oyunumun başlığını buldunuz.’”

Söz konusu oyunlar, hayatın korkunç bir seferberlik haline döndüğü bir dünyayı anlatıyor. 2000’lerin cinnetini.

Savaşın, ölümün, zulmün insanı korkunç sınavlardan geçirdiği bir dünya.

Bir cehennem tasviri.

Kendisine Kafka’dan Orwell’a bütün kâbus yazarlarının yanıbaşında bir yer ediniyor Ravenhill.

Demokrasi ve özgürlük adına ölen, öldüren;

barış adına savaşan;

aşk adına tecüvüz eden acıklı zebanilere dönmüş insanlar.

“Yazdıklarımda hem yalıtılmış tecrübeleri, hem de bu tecrübelerin ‘büyük resme’ nasıl bağlandığını göstermeye çalışıyorum. Toplumla ne kadar bağlantılıyız, oyunları izledikten sonra insanlar bunu sorgulasın istiyorum.”

Güvence duygusunu toptan kaybettiğinde insanın neye benzeyeceği üstüne son derece saldırgan metinler, Ravenhill’in oyunları.

Belki birkaç replik aktarmalıyım; ‘Dünyalar Savaşı’ başlıklısından.

“D-Yeni bir gün. Yeni bir gün ve kahvaltı zamanı, bakın bu güzel sert bir kahve aldım. Çok ‘trendy ’ bir yerde oturuyorum. Bana bakın. Hepiniz regardez moi (bana bakın). Dikkat. Burası ac ayip ‘trendy ’ bir yer. Acayip ‘trendy ’ insanların içinde feci ‘trendy ’ bir işim var ve bu ‘trendy ’ ofisime giderken acayip ‘trendy ’ bir kahve için buraya bir uğruyorum. Mmmmmmmmm. Ve işte Televizyon orada- açık ve siz televizyondasınız ve bana diyorsunuz ki, bana şöyle diyorsunuz:

-‘Bizi niye bombaladılar? Biz iyi insanlarız. Anlayamadığım şey bu, niye bombaladınız bizi iyi insanları? Biz iyileriz. Biz hey biz alışveriş yaparız. Çocuklarımızı büyütürüz. Toplumumuzda düzeni sağlarız. Milletvekillerimiz zekice kararlar alır. Temel değerlerimiz var: özgürlük ve demokrasi. Dünya bizim temel değerlerimiz için kıvranıyor. Ve jeo politika izin verdiği an bu
temel değerleri dünyaya yayacağız özgürlük ve demokrasiyi.”
– Yıldırım Türker
Radikal / 28.Mart.2009