
Biliyoruz ki su olmadan yaşam olmaz. Sözlük anlamıyla Su; bilinen bütün yaşam formları için gerekli ve vazgeçilmez olan tatsız ve kokusuz bir maddedir. Su canlıların yaşaması için hayati bir öneme sahiptir. Yani kısacası su; yaşayan tüm canlıların hayatını devam ettirebilmesinin yegane olmazsa olmazlarından dır..
Küresel ısınma, iklim değişikliği derken dünya üzerinde su dağılımı ( ekolojik olarak ) yer değiştirdi. Dünya"da aynı anda dört mevsimin yaşandığı ender ülkelerdendir Türkiye. Bunun sonucu olarak akarsu, dere, ırmak vs... gibi su kanalları bakımından Türkiye çok zengin bir ülke. Uzun zamandan beri İran"dan Su’ ya karşılık petrol alındığını, çoğu insan bilmiyordur. Fırat nehri üzerinde dönen planların ne olduğu hakkında çoğumuzun bilgisi yoktur. Hiç kimse sormuyor GAP projesi ne oldu diye. Hiç bir burjuva medyasında bile duyulmuyor GAP la ilgili haberler. Neden acaba? Biz söyleyelim çünkü insanlardan sır gibi saklanan GAP" ın ardındaki gerçek Fırat nehrinden akan suyun 1988 yılında Siyonist İsrail"e satıldığıdır. Bunu bu zamana kadar çok iyi kamufle den burjuva düzen partileri artık kendi gerçekleri ile yüz yüze gelecekler.
Çünkü sonu gelmeyen o GAP"ın ardındaki bir diğer gerçekte baraj inşasının yapıldığı yerde altın olduğu savıdır. Yapılan araştırmalar bu iddiayı doğrular nitelikte.
Konumuza döndüğümüzde, halka ait olanı halktan gizleyerek satıyorlar ! Suyumuzu yaşam kaynağımızı! Biz devrimci sorumluluğumuzun bir gereği olduğunu bilerek halkı bilinçlendirmek amacıyla bir kaç devrimci kurumun desteğiyle yapılan basın açıklaması sırasında bile faşist devletin uşakları olan polisler tarafından tahrik ediliyoruz. Hemen yakın geçmişte olduğumuz gibi baskın yiyoruz ama biz sorumluluğumuzun bilinci ile hareket ederek devrimci duruşumuzdan taviz vermeyeceğiz. Biz halkımızdan gizlenen gerçekleri halkımıza açıklamayı kendimize görev bildik. Ve sonuna bu kadar görevimizi yerine getirmeye kararlıyız.
Önümüzde bir seçim var. Ve bu seçim emperyalist uşağı burjuva düzen partilerine ders vermek için çok güzel olanak! Biraz düşünüp etrafımıza şöyle bir bakmalıyız neler yaşanıyor diye. Biz ne yapıyoruz, hangi karanlıklara sürükleniyoruz, hangi çöllere sürülüyoruz. Yirmi sene önce İstanbul da insanların evlerine su getirebilmek için çeşme kuyruklarında beklediğini hatırlayıp ve yaşamın kendisi olan suyumuza sahip çıkmalıyız. Yaşama kaynağımız, Su’yun ticarileştirilmesine Hayır !
İstanbul DHB