26 Mart 2009 Perşembe

PKK’nın tasfiye pazarlığı başlatıldı… -

Cumhurbaşkanı Gül’ün Bağdat ziyareti, sembolik jestlerle geçecek bir gezi olacak diye beklerken, olay birden bire tarihi bir dönemeçe dönüştü. Bu ziyaret sırasında, en üst düzey Kuzey Irak yetkilileriyle uzun uzun konuşma imkanım oldu. Cumhurbaşkanlığı ve Dışişleri Bakanlığı yetkililerine de sorular sordum ve karşıma bambaşka bir manzara çıktı. Tahminlerin de ötesinde bir girişimin başladığını anladım. Bakın neler oluyor ve ilerde daha neler olacak...

Cumhurbaşkanı Gül’ün Bağdat gezisine davet edildiğim zaman, 7 yıldır gitmediğim Irak’ın bugün ne hale geldiğini kendi gözlerimle görebileceğim için çok memnun olmuştum. İki günlük ziyaretin de ekonomik içeriği dışında, dostluk-kardeşlik mesajlarının verilmesi, kucaklaşma ve sırt sıvazlamanın ötesine geçebileceğini hiç tahmin tahmin etmiyordum.

Türkiye, 33 yıl aradan sonra, Irak’a tam bir dostluk gösterisine girişiyordu. Bunun dışında da ne beklenebilirdi ki...Tabii biraz da PKK konuşulacaktı.

Ancak o kadar...

Oysa, daha uçağa girdiğimiz andan itibaren, durumun bambaşka yerlere doğru gittiğini hissediverdim. Örneğin, Cumhurbaşkanı Gül’ün bu gezinin Erbil-Kerkük-Basra ve Necef’i de kapsaması için son dakikaya kadar ısrar ettiğini, ancak güvenlik gerekçeleriyle vazgeçirtildiğini öğrendik.

Yani, Erbil de programa sokulmak istenmiş.

Ardından, sizlerinde okuduğunuz demeçler verildi.

Gül, Kürdistan yönetimini resmen tanımakla eş değerdeki açıklamasını yaptı ve ilk defa “Kürdistan Bölgesel Yönetimine” açıkça atıfta bulundu. Bu yönetimin Başbakanını resmen kabul edip görüştü. (1)

Talabani, “PKK ya silah bırakır veya bu ülkeden çıkar” dedi.

Birşeyler piştiğinin farkındaydım da, bunun ne olduğunu bir türlü anlayamıyordum. Sonunda kolları sıvadım ve önce Cumhurbaşkanı Talabani, Kuzey Irak Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani, Kuzey Irak Yönetiminin diğer üst düzey yetkilileri ve Cumhurbaşkanı heyetindeki üst düzey yetkililerle teker teker konuşmaya başladım.

Ortaya bambaşka bir manzara çıktı.

Bugün ve yarın size geniş bir resim çizeceğim.

Bazı ayrıntılarında yanılabilirim veya gelişmeler, öngörüleri değiştirebilir. Ancak genel çerçevenin doğru olduğundan eminim.

PKK SON AYLARDA NEDEN SUSKUNLAŞTI ?

İşte bu soruyu sorduğunuz anda, bulmacanın önemli bir ipucunu elinize geçirebiliyorsunuz.

Nedeni basit: Türkiye ile Kürdistan Bölgesel Yönetimi arasındaki yakınlaşma öylesine tuttu ki, PKK silahlı girişimleri -hiç değilse bir süre için- bırakmak zorunda kaldı.

Bunun gerçekleşmesi, Ankara ile Erbil arasındaki uzlaşının ne kadar derinleştiğinin bir simgesi. Biz pek farkında değiliz, Ankara-Erbil arasındaki karşılıklı güven, tahminlerimizin de ötesinde.

Kuzey Irak Kürtleri, seçimlerini yapmış durumdalar.

Sırtlarını İran’a mı, yoksa Türkiye’ye mi dayayacakları konusundaki kararlarını vermişler: Türkiye...

Türkiye de, artık Kuzey Irak Kürtleri olmadan PKK’yı bölgeden çıkaramayacağını iyice anlamış. Kürtleri itip kakmaya, insan yerine koymamaya dayalı eski politika bırakılmış ve Barzani’ye hakettiği muameleyi öngören yaklaşım benimsenmiş.

Gül’ün, Kürdistan Bölgesel Yönetimine (sonradan bu kelime ağzımdan çıkmadı demesine rağmen) atıfta bulunmasının altında, bu yeni yaklaşım yatıyor. Zira bu söz, dolaylı şekilde “ilerde Kürdistanın tanınacağı” mesajını da taşıyor.

ASKER İLE HÜKÜMET ARASINDA DA UZLAŞI VAR

Bulmacanın önemli unsurlarından bir diğeri de, Türk Silahlı Kuvvetlerinin tutumu. Zira, ister Kuzey Irak, ister PKK konularında TSK ile görüş birliğine varılmadan bir sonuç alabilmek güçtür.

Bu gezi sırasında, Genelkurmay ile hükümet arasında, en üst düzeyde tam bir mutabakat olduğunu öğrendim.

TSK artık, Kuzey Irak Yönetimine yönelik kapalı yaklaşımını dahi yavaş yavaş değiştirmeye başlamış durumda. Zira, Pkk ile mücadelenin sadece silahla çözümlenemeyeceği TSK’nın önemli kesimlerinde açıkça kabul ediliyor . İçine girilen sürece yardımcı olabilmek için de, Barzani tarafının önerilerini kabul edip, Pkk’ya karşı operasyonlarını belirli ölçüde azaltmış durumdalar.

Yani “PKK vurmadıkça, bizde onları uzaktan gözetleriz..” yaklaşımı ağırlık kazanmış durumda. Tabii, yarın bir yerde bir bomba patlarsa, bütün bu süreç değişiverecek.

Peki bu süreci kim, nasıl yönetiyor.

Kimler etkiliyor.

Süreç ne ?

Bütün bunları yarınki yazımda anlatmaya çalışacağım.

GÜL, KÜRDİSTAN DEDİ Mİ, DEMEDİ Mİ?

1-Tartışmalar sürdüğünden dolayı, bu konudaki görüşümü dün yazmıştım. Bugün tekrarlamak istiyorum: C.Başkanı Türkiye’ye dönüşünde, ağzından KÜRDİSTAN kelimesi çıkmadığını söyledi. Belki bu kelime çıkmadı, ancak Kuzey Irak Kürtlerinin Irak anayasasındaki resmi isimleri olan “Kürdistan Bölgesel Yönetimi” ne atıfta bulundu.Ülkenin kuzeyinde yaşayan Kürtlerden söz etti. Hatta onların bizim kardeşimiz, akrabamız sayıldıklarını, bu gerçeği görmezden gelmenin anlamsızlığına değindi. Türkiyenin bu kelimeye bir takıntısı olmadığını belirtti. Orada bulunan bütün gazeteciler bu konuşmaları gezi boyunca duydular. Hatta hem kendisi, hem de dışişleri diplomatlarıyla yapılan konuşmalarda, “Kürdistan Bölgesel Yönetimine” atıfta bulunmasının önemi ve anlamı açıkça tartışıldı. Cumhurbaşkanının nasıl tarihi ve cesur bir açılım yaptığı bizlere anlatıldı. Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani’yi aynı sıfatla kabul edip görüştü... Doğrusu ben, Ankaraya dönüşteki yalanlamayı duyunca hayret ettim. Sayın Cumhurbaşkanının bu açıklamasını, yerel seçimler öncesinde Türkiyedeki tepkilerden çekindiği için yapmış olacağına inanıyorum. Keşke, ya Kürdistan kelimesine hiç atıfta bulunmasaydı veya bu yalanlamayı hiç yapmasaydı. Ancak Gül, istediği kadar KÜRDİSTAN kelimesini kullanmadığını söylesin, Türk heyetinin dışa verdiği izlenim bu kelimenin Cumhurbaşkanı tarafından benimsendiği şeklindeydi.

Hürriyet / 26.03.09
M.Ali Birand