21 Mart 2009 Cumartesi

Sudan ve Darfur katliamı

Lahey Adalet Divanı, Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir aleyhine Temmuz 2008’de dava açılmasına karar verdi. 4 Mart 2009 tarihinde ise, hakkında “tutuklama” kararı çıkardı.
Dava konusu “insanlığa karşı suç işlemek”, diğer bir ifadeyle “Sudan’ın Darfur bölgesinde soykırım” uygulamak!
Olayın perde arkasına bakalım:
Darfur, Arap sosuna bulandırılmış İslamcılık sentezinden yola çıkan bağnaz bir zihniyetin yol açtığı bir insanlık dramadır. 2003’te başlayan silahlı ayaklanma nedeniyle, 2008 yılına kadar yaklaşık 30 bin kişi katliamdan geçirilmiş; 200 bin kadar insan açlık ve sefalet nedeniyle ölmüştür. Yakılıp yıkılan yurtları nedeniyle 2 milyon 700 bin insan tehcir edilip mülteci kamplarında toplanmıştır. Birleşmiş Milletler (BM) raporlarına göre savaş suçu nedeniyle toplam 300 bin insan ölmüştür. Sudan resmi verileri, bu sayıyı 10 bin olarak açıkladı.
Katliam, Sudan hükümet ve yerel yönetimince desteklenen ve İslamcı ideolojiyle beslenmiş Cancavid isimli milislerinin (Türkiye’deki korucuları hatırlayın) marifetiydi.
Bu işin bir yanıdır. Sorunun diğer yanlarına bakalım:
Bir: Bu aşamadan itibaren Batı’da “İnsani müdahale” tartışmaları başladı. Özellikle Çad gibi komşu ülkelerin de desteklediği silahlı isyancı hareketlerin yöredeki Arap kabilelerine yönelik katliamları göz ardı etmemeliyiz. Darfur’daki serveti yağmalamak üzere bölgeye müdahale eden yabancı güçlerin az mı suçu var?
İki: Adalet Divanı, 1998 yılında kuruldu. Mahkemenin işlev ve rolünü belirleyen devletlerarası (hukuki, yasal) sözleşmeleri imzalamak suretiyle kurucu devlet olma mühleti, 31 Aralık 2000 tarihinde bitti. 60 ülke mahkemenin işleyişine ilişkin kuralları onayladı. Böylece Adalet Divanı, 2002’de yürürlüğe girdi.
Üç: İşin tuhaf yanı şudur: İsrail ile ABD, mahkemenin temelini oluşturan Roma Antlaşması’na üye değiller. Başta kurucu üye olarak imza attıkları halde, sonradan geri çekildiler. İkinci tuhaf noktaya bakalım: Sudan, bu mahkemenin oluşumuna onay veren ülkeler içinde yer almadı; yani Roma Antlaşması’nda imzası bulunmuyor. Esasen, 22 Arap ülkesinden mahkeme kuruluşuna onay veren sadece üç (Ürdün, Cibuti gibi) Arap ülkesi vardır. Üçüncü tuhaflık: İktidarın başında bulunan biri (devlet başkanı, cumhurbaşkanı, başbakan) hakkındaki tutuklamayı, hangi yetkili birim yerine getirebilir ki?
Dört: Adalet Divanı’nın tutuklama kararı, Sudan’a dış müdahale çağrısıdır. Dış müdahaleye zemin hazırlaması ve bölgesel çatışmalara sebebiyet vermesi bakımından Darfur dramı kadar vahim bir hükümdür. Tutuklama kararını uygulayacak yetkili bir birim yoktur. Adalet Divanı, yeniden BM Güvenlik Kurulu’na başvurup daha uygun bir karar çıkarılmasını isteyecektir. Tıpkı Irak’a yapıldığı gibi bir ekonomik/siyasi ambargo kararı alınabilir. Bu da, bir halkı toptan mahkum etmek anlamında yeni bir insanlık suçunun başlangıcı sayılır.
Öte yandan BM karar aldığında, El Beşir bir yerden diğerine uçarken havada kaçırılabilir. Yahut bir baskın anında ülkesinin bir yerinde karga tulumba alınıp götürülebilir.
Beş: Çin, kendi çıkarları açısından mahkeme kararına itiraz etti; Arap ülkeleri BM Güvenlik Kurulu’ndan kararın iptal edilmesini istedi. 37 Afrika ülkesi itiraz etmekle kalmadı, El Beşir’in tutuklanıp yargılanması halinde Roma Antlaşması’ndan çekileceğini ilan etti. Sorun, giderek karmaşık bir hal alıyor.
Altı: Gazze katliamı yüzünden İsrail aleyhine 350 insanlık suçu davası açıldı. Fakat Adalet Divanı, herhangi bir girişimde bulunmadı. Benzer tutum, Irak ve Afganistan’daki kitle kırımı yapan George Bush’a karşı da takınıldı. Bu iki nokta, Batılı ülkelerin çifte standart içinde olduklarını göstermesi bakımından önemlidir.
Yedi: Sudanlı El Beşir’in tutuklanıp yargılanması halinde, hüküm sadece hukuk kurallarına göre değil, uluslararası denge ve çıkarlara göre verilmiş olur. Bu da hukuktan çok siyasi bir karar olur. Sudan’ı daha başka insani felaketlere götürebilir.
Sudan’ın tutuklama kararına karşı tedbiri nedir?
Adalet Divanı’nı, “istihbarat ajanlarının mahkemesi” diye niteleyerek kararı hiçe saydı.
Darfur meselesini görüşmek üzere yapılması önerilen uluslararası bir konferansa şiddetle karşı çıktı. Ona göre; böyle bir konferans, Sudan’ın kabul edemeyeceği kararlar alabilir.
Darbeci General ayrıca, Adalet Divanı’na teslim olması yönünde çağrı yapanları vurmayı amaçlayan tetikçi “cihat” birimi oluşturdu. Ordu ve emniyet mensuplarından, kendisine sonuna kadar bağlılık anlamına gelen “ölüm biatı” aldı. “Dünyanın çeşitli yerlerindeki İslamcı örgütlerin desteğini almak” gayesiyle başkent Hartum’da bir konferans düzenleme kararı aldı.
Batı’ya meydan okuma konusunda bir adım daha atıldı: El Beşir, “Batı’ya sahte raporlar sunmak, kışkırtıcılık yapmak, yasalara uymamak ve batı ajanlığı rolüne soyunmak” ile suçladığı ülkedeki 16 yabancı yardım kuruluşunun faaliyetini yasakladı.
Peki, Arap kamuoyu nasıl bir tutum takındı? Mısır gazetelerinin bir kısmı, böyle bir kararın çıkarılmasını, “Mısır yönetiminin etkin önleyici diplomatik faaliyet göstermemesine” bağladı. Bazısı, “El Beşir’in, Saddam’ın Irak’tan yaptıklarından ders alması ve dolayısıyla iktidarı hemen bırakması gerektiği” yolunda yorum yaptı. Bazı gazetelere göre, “Aynı akıbete uğrayacağından korkan zorba Arap liderleri, suç ortakları el Beşir’i savunmaya mecbur kalıyorlar.” Farklı bir görüşe daha yer verelim: “Batılılar, liderlerini tutuklayıp yargılamak suretiyle Arap halklarını aşağılamayı hedefliyorlar. Dolayısıyla Sudanlı liderin meydan okuma babından salladığı elindeki baston, özünde ABD ile İsrail’e kafa tutmak anlamını taşıyor.”
Ne olabilir?
Darfur, Irak ve Somali gibi işgal edilebilir. Ülke güney, batı ve doğudaki farklı inanç ve etnik kümeler arasında üçe bölünebilir. BM Güvenlik Kurulu, yargılama meselesini 1 yıl erteleyebilir. Milli Kongre Partisi başkanı, El Beşir’in yerine başka birini atayabilir. Zira çok milletli Sudan’da kaos çıkarsa, ülkeyle sınırlı kalmaz; başta Mısır olmak üzere etrafa yayılabilir.