19 Aralık 2009 Cumartesi

Başbuğ'dan asimetrik tehdit

Foto: Başbuğ'dan asimetrik tehdit

Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ dün yine konuştu; suçladı, tehdit etti, parmak salladı. Artık bu bir Başbuğ klasiği. TSK'nın başına geldiğinden beri sürekli aynı şeyi yapıyor. Yıllar sonra bile yarı kurt işareti parmak sallamasıyla hatırlanacak.

Gergin ve rahatsız general

Başbuğ konuştukça, açıklama yaptıkça, kendisini tekrar ettikçe etki gücü ve haber değeri de azalıyor. Parmağını ne kadar sert sallarsa sallasın, inandırıcılık sağlayamıyor. Çünkü O, her söylediği tekzip edilmiş, yalan çıkmış bir genelkurmay başkanıdır.

Başbuğ gergin, Başbuğ rahatsız. Bunu açıkça ifade ediyor, “TSK rahatsız” diyor. 2003'de “genç subaylar rahatsız”dı. Bu “rahatsız”lıktan, ikisi girişim, dört darbe planı çıktı. Şimdi Başbuğ, “TSK rahatsız” diyor. TSK'nın rahatsızlığından darbe mi çıkacak? Oysa herkes Başbuğ'dan rahatsızlık değil, sorulara cevap vermesini bekliyor. Darbeciliğe karşı gereğini yapmasını istiyor.

Başbuğ hiçbir soruya cevap vermiyor, veremiyor. Cevap verdiği, açıklama yaptığı konular ise yalan çıkıyor. “Boru” dediği, TSK envanterine ait cephane; “kağıt parçası” dediği, ıslak imzalı resmi TSK belgesi çıkıyor.

Peki Başbuğ niye gergin? O'na göre, TSK'ya karşı psikolojik savaş yürütülüyor. Hem de asimetrik olanından. Başbuğ bu yüzden mi gergin? Yoksa işler mi ters gidiyor?

Bütün gelişmelerin ucu TSK'ya ulaşıyor. Darbeci eylem planı kapandı derken, kafes ortaya çıkıyor. Şemdinli'yi unutturmaya çalışırken, Bulanık patlıyor. Bulanık'ı açıklaması gereken paşa, suyu bulandırmaya çalışıyor. Pimi çekilmiş el bombasıyla dört askerin ölümüne neden olan teğmen geçiştirilmeye çalışılırken, Çukurca'da altı askerin yaşamına sebep olan mayın açığa çıkıyor. Dağlıca baskını sırasında komuta kademesinden silah arkadaşlarından birisinin golf topunu deliğe tam isabet ettirmeye odaklandığı, diğerinin Uludağ'da tatilde olduğu, Dağlıca komutanının düğünde eğlenmeye bile ara vermediği komutanların vatan/millet sevgisine inanmamızı istiyor.

TSK artık eskisi gibi her şeyi gizlemeyi başaramıyor. Ses kayıtları, belge sızdırmalar, ihbar mektupları, telefon konuşmaları basına yansıyor. Yoksa teknolojide mi TSK'ya karşı psikolojik savaş yürütüyor?

Asimetrik atışlar

Başbuğ sadece gergin ve rahatsız değil. Aynı zamanda simetrisi bozulmuş, asimetrik atışlar yapıyor. Bütün bu gelişmeler karşısında tam saha pres yaparak bütün iddiaları tümden reddediyor. Hiçbir şeyi görmeyin, duymayın, yazmayın talimatı veriyor. Kimin ne yazacağını belirlemeye çalışıyor. İşine gelmeyen yazıları, “PKK yanlısı/bölücü” ilan ediyor. Basın toplantısında, “Terör olaylarını, TSK ile ilişkilendirmeyi PKK destekçileri ve sempatizanları yapabilir. Ancak (...) siyasiler, akademisyenler, basın mensupları yazamaz.” Yazarsa ne olur? PKK destekçisi, bölücü olurlar!

Bu, basını, siyasileri, akademisyenleri ve kamuoyunu tehdit etmek değil de nedir? Bu psikolojik savaş/terör değilse nedir? Psikolojik savaşın simetriğini, asimetriğini en alasından uygulayan TSK değil mi? Bu savaşın kimlerin hayatına malolduğu ortada değil mi?

TSK'nın halka karşı işlediği suçlar psikolojik savaşla da sınırlı değil. Tepeden tırnağa militarist bir aygıt olarak JİTEM'i, Özel Kuvvetleri, kontrgerillası ile haksız ve kirli bir savaş yürütüyor. Halka karşı darbe tezgahlıyor, muhtıra veriyor. Açığa çıkan, TSK'nın işlediği suçların küçük bir kısmıdır.

Fırkateyn açılımı

TSK simge ve sembollere çok önem veriyor. Zaman ve mekan vermek istediği mesajlar için çok önemlidir. Başbuğ son açıklamasında fırkateyn açılımı yaparak mesaj verdi. Başbuğ, “Bu açıklamayı Oruç Reis Fırkateyni'nde yapmamın özel bir anlamı vardır. Herhalde herkes, açıkça ne demek istediğimi anlamaktadır” dedi.

Valla biz açıkça anlamadık, ancak dolaylı biçimde anlayabildik. Başbuğ'un son dönemde rahatsız olduğu ve sıklıkla basını suçlayıp hedef gösterdiği konu, azınlıklara yönelik Kafes Eylem Planı. Kafes Eylem Planı ve Poyrazköy cephaneliğinin Deniz Kuvvetleri Komutanlığı (DKK) bünyesinde örgütlendiği açığa çıktı. Başbuğ'un fırkateyn açılımı, olsa olsa DKK bünyesindeki darbeci yapılanmaya sahip çıkmaktır.

Başbuğ bütün suçlamaları reddederken, en iyi yaptığı şey suçlara ve suçlulara sahip çıkmaktır. TSK ile ilgili bu kadar suçlamanın olduğu bir dönemde toplanan Yüksek Askeri Şura, suçlamaları teğet geçerek Ergenekon soruşturmasının TSK'yı yıpratmaya yönelik bir davaya dönüştüğü belirlemesini yapmadı mı? Darbeciler ve suçları sabit subaylar hakkında gereğini yapması gerekirken, yine klasik iki irtica ihracına karar vermedi mi?

Trabzon mesajı

General Başbuğ fırkateyn açılımına Kuvvet komutanlarını da yanına alarak yaptı. Kara, Hava ve Jandarma Komutanlarının yanında, 3. Ordu Komutanı Saldıray Berk de yer alıyor. Bu da bir mesaj olmasın? Çünkü General Berk de görev alanına dahil Erzincan'da, son dönemde 3 istihbarat subayı ve 3 MİT mensubu Ergenekon kapsamında tutuklandı. Orgeneral Berk de ifade vermesi için Erzurum'a çağrıldı.

Genelkurmay Başkanı Başbuğ, daha sonra açıklamanın yapıldığı ille ilgili, “Herhalde niye Trabzon'da yaptığımın da özel bir anlamı var. Herhalde anladınız. Trabzon çok önemli” dedi. Valla biz yine anlayamadık. Hrant Dink'ten Rahip Santoro'ya, milliyetçilikten futbola en fazlasından yorum yapabiliriz. Trabzon'un anlamı Başbuğ'da saklı.

TSK'nın gündemi farklı

Türkiye'nin gündemi farklı. DTP siyasi kararla meclisten atıldı. Kürtlere açıkça “dağa çıkın” deniliyor. Irkçı linç saldırganlığıyla halklar arasında köprüler atılmaya, kanlı iç savaş tezgahlanmaya çalışılıyor. Generaller elbette bütün bu gelişmelerin içinde ve merkezindedir. Hükümetle de gayet uyumlu çalışmaktadırlar.

Fakat generallerin iktidar mücadelesinden kaynaklı kendi gündemleri de var. Açığa çıkan bilgi ve belgeler TSK'yı savunmaya itiyor. Tartışılmazlık mitosunu bozuyor. İktidar mücadelesinde güç ve mevzi kaybediyorlar.

Gergin ve rahatsız general Başbuğ, bu gelişmelerin basıncı altında konuşuyor. Sözcüsü olduğu askeri bürokrasi adına iktidar mücadelesi yürütüyor. Tehdit ediyor, parmak sallıyor. Bir tek sorumluluğunun gereğini yapıp istifa etmiyor.