4 Ocak 2010 Pazartesi

Büyük madenci yürüyüşünün 19. yılı

Zonguldak – Ankara Büyük Madenci Yürüyüşü’nün 19. yıldönümünde, Genel Maden İşçileri Sendikası (GMİS) Genel Başkanı Ramis Muslu, “Maden işçileri ülkenin demokrasi mücadelesine altın sayfa eklemişlerdir” dedi. Ramis Muslu yaptığı yazılı açıklamada, 30 Kasım 1990'da Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) iş yerlerinde başlayan grevlerinin aynı gün tüm aile bireyleri ve dostlarının da katılımıyla şehrin grevine dönüşerek Türkiye'deki demokrasi güçlerinin desteğini aldığını belirtti.

Maden işçileri ve kent halkının haklı ve meşru mücadelesinin dünyada yankılandığını ancak 12 Eylül askeri darbesinin getirdiği yasal engellere sığınan iktidarın duyarsızlığının 36 gün sürdüğünü vurgulayan Muslu, kar kış demeden yollara çıkan 100 binin üzerinde insanın beş gün boyunca yollarda, dağlarda, bayırda kararlılık ve disiplinle sloganlarını haykırdığını ve Mengen’de kurulan barikat önünde dünyaya sesini duyurduğunu ekledi.

Haklı ve meşru mücadelenin ülkede demokrasi mücadelesine altın bir sayfa eklediğini ve bu eylemle beraber işçilerin gaspedilen haklarının teker teker almaya başladığını belirten Muslu,“IMF politikalarında ısrar eden hükümetler değişmiş, siyasi partiler kapanmış ama sonrasında gelenlerin de yeterince ders almadıkları görülmüştür'' dedi.

Açıklamasında, aynı yanlışların devam etmesi durumunda dün maden işçileri, bugünde TEKEL işçilerinin yaptığı gibi işçi ve emekçilerin hedefinin Ankara olacağının altını çizen Muslu, ''Bir kez daha uyarıyoruz. Kendi doğal kaynaklarımız ve ülkemizin zenginliklerine sahip çıkalım, onları ekonomiye kazandıralım, halkımızın refah seviyesini yükseltelim. Başta IMF olmak üzere, uluslararası sermayenin, ülkemizin üretim ekonomisini tahrip etmesine izin vermeyelim. Çalışma barışını koruyalım, üretimi, kaliteyi ve verimliliği birlikte yükseltelim. Örgütlenme önündeki engelleri kaldıralım ve kayıt dışı ekonominin kayıt altına alınmasını sağlayalım. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olarak katılımcı, çağdaş demokrasinin kurum ve kurallarıyla işlediği örnek ülke haline getirelim'' dedi.

“Hedefimiz Ankara geliyoruz Çankaya”
30 Kasım 1990'da Genel Maden İşçileri Sendikası'na üye yaklaşık 40 bin madenci ve Maden Tetkik Arama Enstitüsü işyerindeki 6 bin işçi greve çıkmış, 30 Kasım'da greve çıkılmasından sonra Zonguldaklı madenciler her gün yürüyüş ve miting yapmaya başlamıştı. Hükümet giderek büyüyen eylemli greve, zarar ettiği gerekçesiyle maden ocaklarının kapatılmasını gündeme getirerek yanıt vermişti.

4 Ocak 1991 günü ise maden işçilerinin Ankara hedefli yürüyüşü başlamış, on binlerce işçi 7 saatte 23 kilometre yürüyerek Devrek'e ulaşmışlardı. Devrek’te konaklayan 50 bin işçi, çoğalarak 80 bin kişilik bir kortej halinde yoluna devam etmişti. 5 Ocak'ta yürüyüş kolu bir moladan yararlanan jandarma tarafından bölünmüş, Başbakanın çağrısı üzerine sendika yöneticileri ve hükümet arasında yapılan görüşmelerden bir sonuç alınamamıştı.

Yürüyüşün 70'inci kilometresinde işçiler Mengen'de konaklamaya karar vermiş, 6 Ocak'ta Ankara'ya doğru yürüyüş yeniden başlamıştı. 12 kilometre yol aldıktan sonra, yürüyüş kolu jandarma ve çevik kuvvetin oluşturduğu barikatla karşı karşıya kalmış, işçiler 10 kilometrelik bir alana yayılarak beklerken bu arada 200 işçi gözaltına alınmıştı. Hükümetle yeniden görüşmeler yapılıp, iki gece daha dışarda geçirildikten sonra 8 Ocak'ta, hükümetin talepleri kabul edeceği yolundaki umutların iyice yaygınlık kazanmasıyla yürüyüş sona ermişti. Görüşmelerden sonuç alınamamış, Bakanlar Kurulu bütün grevlerle birlikte madenciler grevini de ertelemişti. 6 Şubat 1991 de ise Yüksek Hakem Kurulu'nun dayatmasıyla toplu iş sözleşmesi imzalanmıştı.

Zonguldak maden işçilerinin bu eylemli grev hareketi, bir yandan, 12 Eylül Darbesi'nin sürmekte olan etkilerini, öte yandan aynı dönemde işçi sınıfının ekonomik koşullarındaki kötüleşmeye karşı biriken toplumsal tepkiyi yansıtmıştı. (soL)