2 Ocak 2010 Cumartesi

"Yargı kuşatma altında"

2009 yılını değerlendiren YARSAV Başkanı Emine Ülker Tarhan, "2009, yargının kuşatma altında olduğu bir yıldı" dedi. Tarhan, örnekler de vererek geçtiğimiz yılı değerlendirdi. YARSAV Başkanı Emine Ülker Tarhan, 2009 yılını değerlendirdiği röportajında ANKA'ya önemli açıklamalarda bulundu.

"Cumhuriyet tarihinde ilk defa Yargıtay ve Danıştay dinlendi"
Geçtiğimiz bir yılda, özellikle yargıç ve savcıların yasa dışı dinlenmelerinin gündeme oturduğunu belirten Tarhan, "2009’da ilk defa Cumhuriyet tarihinde Yargıtay ve Danıştay dinlendi. Kurumsal dinlemeler bunlar. Terör örgütü soruşturması yapan başsavcıları da dinliyorlar. Ve soruşturduğu örgütün üyesi olduğu iddiasıyla dinleniyor bunlar. Adalet Bakanı’na sorduk, ‘neden hakim ve savcılar dinleniyor’ diye. Fakat bize bilgi verilmiyor" dedi.

"Hakimler ve savcılar sokaktaki vatandaş konumunda"
Tarhan, Danıştay 5. Dairesi tarafından Adalet Bakanlığı müfettişlerine hakim ve savcılar hakkında dinleme ve teknik takip yapma olanağı tanıyan düzenlemenin yürütmesinin durdurulmasıyla, TİB’e başvuruda bulunduklarını ve bu tür kararların artık müfettişlerce alınmamasını istediklerini ifade etti. Tarhan, "Bu yürütmenin durdurulması kararı verilmekle, yargıç ve savcılar sokaktaki vatandaşın konumuna çıkartılmışlardır. Türk ulusu adına yargı yetkisini kullanan bu insanlar, artık sokaktaki vatandaşın sahip olduğu güvenceye sahip Danıştay’ın verdiği kararla" dedi.

Baskılar
2009 yılında yargıya olan baskıların sıkça gündeme geldiğini ifade eden Tarhan, yargının kuşatma altında olduğunu söyledi ve "Özellikle yargıç ve savcılara yapılan baskıları, siyasal iktidarın istemediği alanlarda kovuşturma ve soruşturma yapan, iktidarın istemediği kararları çıkaran hakim ve savcıların şiddetli bir baskıya maruz kaldığını görüyoruz. Pek çok arkadaşımız, kurucu başkanımız Ömer Faruk Eminağaoğlu, Sayın Osman Kaçmaz, Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner, bu baskılara maruz kalanlardan bazıları. Mahkemeler adeta idare eliyle karar almaya yönlendirildi 2009’da. Yargıyı kötü niyetle hedef alan, hedefimizdir" dedi.

Bakanlık ve Müsteşarlık
2009 yılında HSYK’nın kararname çıkartırken yaşadığı güçlüklerin ve ilk defa Kurul Başkanvekili'nin, "Türkiye’de yargı savunma halinde" demesinin dikkat çekici olduğunu belirten Tarhan, bunun bir "milat" olduğunu söyledi. "Ayrıca, güz dönemi hakim ve savcı atama kararnamesinin çıkmamış olması hâlâ büyük bir sorun. Bunun çıkmaması birçok arkadaşımızı sıkıntıya sokuyor. Kararnameyi çıkartan HSYK’dır. Tasdik makamı değildir. Buna rağmen bir tartışma yaratılıp da korsan kararname çıkartılıyor diye geçiştirilmesi, HSYK’nın yapısının değiştirilmesinin amaçlandığı için böyle bir yöntem benimsendiğini gösteriyor. Kurulun sekreteryası olmadığı için de problem var. Bir kalemi olmadığı, sekreteryası olmadığı için, kararnameyi bakanlık hazırlayıp getiriyor. Kurulun gündemin belirleme yetkisi Adalet Bakanı'ndadır. Adalet Bakanı toplantıya katılmadığı zaman onun yerine yedek üye katılır. Ancak müsteşar katılmadığı sürece toplantı gerçekleşemez. Çünkü yedeği yoktur. Kurulun önüne gelemeyen bir işlemle ilgili karar alması mümkün değildir. Müsteşar ve bakanlık elbirliği ile kurulu çalışamaz hale getiriyor."

Yargı bağımsızlığı
Yargıdaki tüm soruların HSYK'nın düzenlenmesi ile çözüleceği gibi bir ortam yaratıldığını söyleyen Tarhan, planlanan reformu şu sözlerle eleştirdi: "Bunun için de demokratik meşruiyet gibi bir kurum getiriliyor. Zaten yargıçlar buna sahipler. Siyaset kurumu kendi içinde problemlerini çözememiştir. Önce bu sıkıntı giderilmelidir. Ondan sonra yargı bağımsızlığı için tedbirler alınmalıdır. Yargı yargıya bırakılmalıdır. Özellikle Yüksek Kurul’un yapısında bizim gördüğümüz sakıncalar ve yürütmenin etkisi, bugün itibariyle çok yoğun yaşandı. Yüksek Kurul’un yapısının yargıç ağırlıklı olmasını ve yargının kendi içinden seçtiği yargıçlardan oluşmasını savunurken, sanki bunu yargıçlar dile getirmemiş gibi, bu görüşleri yok sayarak, bizim de görüşümüze başvurulmuyor. Kurul’un içinde baro temsilcileri var, akademisyenler var, en önemlisi de parlamentonun seçtiği yargıçların kurulu oluşturmasından söz ediliyor. Bunun Batı’dan ithal bir kurum olduğunu düşünüyoruz. Ülkemizin yapısına da bunun uygun olmayacağını dile getiriyoruz. Bizim sindirmemiz mümkün değil. Gerekçe olarak da çoğunluğun görüşü kurullarda da temsil edilir deniliyor. Almanya örneğini bize söylüyorlar. Almanya’da yargıçlar siyaset yapabilir, siyasi partilere üye olabilirler. Türkiye’ye bunu empoze etmeye çalışıyorlar. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Türk yargıcı demokratik meşruiyetinin Anayasa’dan alır ve bunun farkındadır."

Aynı röportajda, YARSAV'ın 2009 yılında Dünya Yargıçlar Birliği'ne üye olduğunu belirten YARSAV Yönetim Kurulu üyesi Fethi Sayın da yer aldı. Sayın, en çok eleştirildikleri konuların "Adalet Bakanı'nın HSYK’da bulunması, Adalet Akademisi’nin özerk olmaması, Teftiş Kurulu’nun HSYK’ya bağlı çalışmaması" olduğunu söyledi. (soL)