10 Aralık 2009 Perşembe

Dünya İnsan Hakları Günü'nde sözün bittiği yerdeyiz

ihd tihv fincanci turkdogan
İHD ve TİHV tarafından hazırlanan 2009 yılı İnsan Hakları Raporu'nu açıklayan İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, 2008'e oranla hak ihlallerinin aynı derecede ciddiyetini koruduğuna dikkat çekerek, Türkiye'nin yıllardır değişmeyen temel sorunu insan haklarına saygılı bir demokrasinin bir türlü tesis edilmemesi olduğunu söyledi. TİHV Genel Başkanı Şebnem Koruru Fincancı ise 2009 insan hakları tablosunu 'Sözün bittiği yerdeyiz' diye yorumladı.

İHD ve TİHV, Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin kabul edilişinin 61. yıl dönümünde, 2009 İnsan Hakları Raporu'nu açıkladı. TİHV'de düzenlenen basın toplantısına İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan ve TİHV Genel Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı katıldı. Raporu açıklayan İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, aradan geçen 61 yıla karşın, dünyada, Evrensel Bildirge'de yer alan hak ve özgürlüklere dayalı uluslararası bir düzen oluşturulamadığını söyledi. Renginden, ırkından, dilinden, dininden, siyasi ve vicdani kanaatinden bağımsız olarak, her insanın insan olmaktan gelen hakları ve dokunulmazlıkları olduğu temel fikrinin dünya çapında ciddi bir aşınmaya uğradığını söyleyen Türkdoğan, 11 Eylül'den bu yana 'Terör' tehdidini devletlerin olağanüstü boyutlarında işleyerek tüm dünyayı bir güvenlik paranoyası içine soktuğuna dikkat çekti.

Türkiye'de insan hakları
Türkdoğan, Türkiye'nin yıllardır değişmeyen temel sorunu insan haklarına saygılı bir demokrasinin bir türlü tesis edilmemesi olduğunu vurguladı. Türkiye'nin demokratikleşmesi önündeki en önemli engelin Kürt sorunu olduğunu belirten Türkdoğan, Kürt sorununun çözülmesi açısından başlatılan 'Demokratik açılım' tartışmalarının oldukça önemli ve değerli olduğunu söyledi. Bu süre içerisinde küçük bazı gelişmelerin de olduğuna işaret eden Türdoğan, Alevi açılımı ve Türkiye Ermenistan ilişkilerinde başlayan açılımların ilerletilemediğini kaydetti.

'Açılımın ilerleyebilmesi için DTP kapatılmamalı'
Siyasal Partiler Yasası'nda düşünce ve dil yasaklarının devam ettiğini, seçim yasalarına hem dil yasakları hem de temsil oranın yüksek barajlarla aynen korunduğunu ifade eden Türkdoğan, DTP'nin kapatılma davasına dikkat çekti. Türkiye'de siyasal partilerin kapatılmasının hala en kolay ve olağan bir uygulama olduğunu dile getiren Türkdoğan, 'Kürt sorununda demokratik açılımın ilerleyebilmesi için DTP'nin kapatılmaması gerektiğini belirtmek isteriz. TBMM üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmemiş, Anayasa Mahkemesini ağır bir tarihsel sorumluluk altına koymuştur. TBMM askeri ve yargı vesayetini sona erdirememiştir. Sivil asker ilişkisi demokratik ülkeler seviyesine yükseltilememiştir' diye konuştu. Hak ihlallerinin düzelmesi konusunda beklenti ve umutların düşük olduğuna vurgu yapan Türkdoğan, 'Böylesi çalışmaların arzu edilen sonuçları vermesinin zaman alacağının bilincinde olmakla birlikte gerek söz konusu çalışmaların içeriği gerekse de hemen her hak kategorisinde ihlallerin hızından bir şey kaybetmeden sürüyor olması, gelecek için beklenti ve umutlarımızın düşük olmasına yol açmaktadır. Son günlerde yaşanan bazı gelişmeler açılım çabalarının tıkanma noktasına geldiği izlenimine yol açmakta, bu da umut ve beklentilerin yerini kaygılara terk etmesine neden olmaktadır' dedi.

'Ulusal İnsan Hakları Kurumu' oluşturulması talebi
Türkdoğan, şu taleplerde bulundu: 'Yargı birliği ve bağımsızlığı sağlanmalı, askeriyenin siyasal ve toplumsal yaşam üzerindeki vesayeti son bulmalı, her türlü darbe teşebbüsü ve yasadışı askeri faaliyetler cezalandırılmalı, devlet yapısı çetelerden ve çıkar örgütlerinden arındırılmalı, temel hak ve özgürlükleri geliştiren ve her bakımdan güvence altına alan, özgürlükçü, eşitlikçi yeni bir anayasa yapılmalı, cezasızlığa son verilmeli, Birleşmiş Milletler İşkenceyi Önleme Sözleşmesi Ek Protokolü (OPCAT) bir an önce TBMM tarafından onaylanıp yürürlüğe sokulmalı, başta insan hakları örgütleri olmak üzere ilgili tüm tarafların katılımıyla her bakımdan bağımsız ve sivil bir 'Ulusal İnsan Hakları Kurumu' oluşturulmalı ve hepsinden önemlisi Kürt sorununun barışçıl, demokratik ve adil çözümü yönünde cesur ve kararlı adımlar atılmalıdır.'

'İmralı Cezaevi insan hakları örgütlerinin denetimine açılmalı'
Gazetecilerin son günlerde gelişen toplumsal olaylara ilişkin sorularını yanıtlayan Türkdoğan, 'İmralı Adası ve Abdullah Öcalan'ın tutukluluk koşulları bir gerginlik nedenidir. Sokakların bu düzeye gelmesi düşünce ifade ve örgütlenme özgürlüğü konusundaki sıkıntıların yol açtığı sorunlardır. İmralı Cezaevi'nde CPT inceleme yapabiliyor ama Türkiye'de ki insan hakları örgütlerinin de denetimine açılmalıdır. Her yıl bunun için başvuru yapmamıza rağmen olumlu yanıt alamıyoruz. En azından Meclis İnsan Hakları Komisyonu İmralı'da inceleme yapmalıdır' dedi.

'Sözün bittiği yerdeyiz'
Türkdoğan'ın ardından konuşan TİHV Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ise 2009'un insan hakları tablosunu 'Sözün bittiği yerdeyiz' şeklinde tanımladı. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin kabul edilişinin 61. yıldönümünde kazanımların zor ve yavaş olduğunu, insan hak ve özgürlüklerinin güvenlik paranoyasına kurban edildiğini belirten Fincancı şunları kaydetti: 'Sonuçta bu belgeler egemenlerin üzerinden yürütülüyor ve kabul ediliyor. Biz egemenlere karşı ötekileştirilenler olarak bir mücadele yürütmenin hiç de kolay olmadığını bilmek zorundayız. Dolayısıyla bu zorlu mücadelede de hiç geri adım atmamak gerektiğini ve her seferinde benzerlerini de bir adım geriye itme öteleme davranışını da gösterme yükümlülüğü taşıyoruz. Ekonomik ve sosyal haklar adına çok ciddi bir kısıtlıkları olan bir belge. Dolayısıyla bütün bunların uğraşımı da birlikte verme sorumluluğu taşıyoruz.' Türkiye'nin hala 1982 cunta anayasası ile yönetildiğine dikkat çeken Fincancı, 'Darbeciler bu ülkede resim yapıp mutlu yaşıyor, bunu hiçbir zaman unutmayalım' diye konuştu. Konuşmaların ardından TİHV ve İHD tarafından hazırlanan 2009 hak ihlalleri şöyle sıralandı:

*Güvenlik güçlerinin şiddetinde önceki yıllara oranla hiçbir azalma olmamıştır. 1 Aralık 2009 tarihine kadar 5 kişi gözaltında, 33 kişi ise cezaevinde yaşamını yitirmiştir. Yargısız infaz,'dur' ihtarı, rasgele ateş açma olaylarında güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonucu yaşamını yitiren kişi sayısı 46'dır.

*2009 yılında 17 faili meçhul cinayet işlenmiştir. Maalesef 1980 yılından 2002 yılına kadar devam eden zorla kaybettirmeler sonucu meydana gelen kayıpların ve faili meçhul cinayetlerin araştırılması konusunda 2009 yılında da 60. Hükümet tarafından güçlü bir irade ortaya koyulamamıştır. Kayıplar bulunmalı, faili meçhul cinayetler ivedilikle aydınlatılmalı, sorumluları cezalandırılmalıdır. Bununla birlikte 1994-1995 yıllarında Cizre İlçesi'nde meydana gelen faili meçhul cinayetler ile ilgili açılan dava umut vericidir.

*2009 yılında işkenceye sıfır tolerans söylemi lafta kalmaya devam etmiştir. Bu yıl kasım ayı sonuna kadar TİHV'e işkence ve kötü muamele gördüğü gerekçesi ile 436 kişi başvuru yapmıştır. Bunlardan 252'si bu yıl içinde işkence gördüğünü belirtmiştir.

*Toplantı ve gösterilere yapılan aşırı güç kullanımı sonucu 9 toplantı ve gösteride 5 gösterici öldürülmüş, 269'u ise yaralanmıştır. Toplantı ve gösterilere müdahale sonucu 1414 kişi gözaltına alınmış, bunlardan 369'u tutuklanmıştır. Yine bu kapsamda ele alınabilecek bir başka ihlal ise Kürt çocuklarının kâbusu olan TMK'ya muhalefet gerekçesiyle 177 çocuğun bu yıl içinde özel görevli ağır ceza mahkemelerinde yargılanmaya başlanmış olmasıdır.

*Cezaevlerinde tutulan tutuklu ve hükümlülerin sayısı giderek artmıştır. 2009 yılı Kasım ayı itibarı ile 117 bin 061 kişi cezaevlerinde tutulmaktadır. Bunların 40 bin 206'sı tutuklu, 19 bin 970'i hükmen tutuklu, 56 bin 885'i hükümlüdür. Bu sayının içerisindeki 2 bin 603'ü ise çocuk tutuklu ve hükümlüdür. Çocuk tutuklu ve hükümlü oranı ise ürkütücü boyutta yüzde 2,22'dir. Cezaevlerinde halen 44 ağır hasta mahpus tedavi edilmeyi beklemektedir.

*Sürekli toplumda gerginlik kaynağı olan ve yıllardır bir türlü kamuoyu denetimine açılmayan İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Cezaevi'nin İHD, MAZLUMDER ve TİHV denetimine açılması isteği bu yıl da kabul görmemiştir.

*Mevcut hukuk mevzuatı bir bütün olarak düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı bir niteliğe sahiptir. Sadece Türk Ceza Kanunu'nda (TCK) düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan, birbiri yerine kullanılabilecek en az 15 (on beş) madde bulunmaktadır ve henüz bunları değiştirmeye yönelik bir çaba yoktur. 2009 yılının ilk on ayında 355 kişi düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı nitelikte çeşitli davalardan dolayı mahkûm edilmiştir.

*Basın özgürlüğü alanında da ciddi sorunlar bulunmaktadır. Tutukluluğu devam eden gazeteci sayısı 34'tür. 2009 yılının ilk 11 ayında yayını durdurulan gazete ve dergi sayısı 29'dur. 65 kitapla ilgili olarak dava açılmış ve 4662 internet sitesine erişim yasağı getirilmiştir.

*Örgütlenme özgürlüğü alanında yaşanan sorunlar katlanarak çoğalmaya devam etmektedir. Siyasal partilerin kapatılması hâlâ bu ülkede en kolay ve olağan bir uygulamadır. Siyasal partiler ve dernekler hakkında açılan kapatma davaları sayısı 6'dır. Çeşitli parti binalarına 129saldırılar düzenlenmiştir. Kolluk kuvvetleri tarafından parti ve çeşitli kurum binalarına 42 kez baskın yapılmıştır. Bu çerçevede KESK'e ve DTP'ye yönelik baskılar öne çıkmaktadır. Özellikle Kürt sorununda demokratik açılımın ilerleyebilmesi açısından DTP hakkında açılan kapatma davası önem taşımaktadır.

*Başta İHD yöneticileri olmak üzere, insan hakları ve barış savunucuları üzerindeki baskılar artmış, çok sayıda kişi tutuklanmış ve yargılamaya tabi tutulmuştur.

İSTANBUL - DİHA