31 Ocak 2009 Cumartesi

Fransada emekçinin tepki ve öfkesi sokağa taştı

Fransa 29 Ocak Perşembe günü, bu ülkenin işçi ve emekçi hareketi bakımından tarihi günlerinden birini daha yaşadı. Fransa çapında 2.5 milyon emekçi sokaklara çıktı. Paris’te 300 bin, Marsilya’da 300 bin, Toulouse’da 90 bin, Bordeaux’da 80 bin, Grenoble’de 60 bin kişi olmak üzere, büyük kalabalıklar meydanları doldurdu.
Slogan tekti : “Krizin faturasını biz ödemek istemiyoruz, onu çıkaranlar ödesin”. Talepler çok çeşitliydi : “İş, ücret, sosyal güvenlik, kamu hizmeti…”
Fransa gibi hareketli bir ülke açısından nispeten uzun sayılabilecek bir dönem boyunca önemli bir grev hareketi yaşanmayınca, Sarkozy ve hükümeti, işi küstahlık boyutuna vardırmışlardı. “Fransa artık evcilleşti, grev olsa kimsenin haberi olmuyor!” diye açıktan demeç vermeye başlamıştı Devlet Başkanı. Hükümet ise bu fırsattan faydalanarak, reform adını verdikleri saldırı programını hızla uygulamaya girişmişti.
Eylül ayından itibaren Avrupa ve dünya çapında patlak veren kriz ve sonuçları, emekçiler arasında büyük bir öfkenin birikmesine sebep oldu. Her işçi ve emekçi, ekonomik gelişmenin yönü ne olursa olsun, her halükarda kaybedenin kendisi olduğunu çok açık bir şekilde hissetmeye başladı. Nispi bir refah dönemi yaşansa da milyarları servetine katanlar kapitalistler oluyor. Kriz dönemi yaşansa da yine aynı durum yaşanıyor. Tekellerin kârlarında ufak bir azalma olsa, hemen devlet imdada yetişerek, emekçilerden topladığı vergileri onların kasalarına aktarıyor.
Her halükarda kaybeden emekçi oluyor
En altta kalan yoksullara bu kriz ortamında yardım etmek için 200 avro parayı bulamayan hükümet, bankaları kurtarmak için birkaç gün içerisinde 400 milyar avro bulduğu gibi, “daha fazlası lazımsa, onu da bulmaya hazır olduğunu” deklare ediyor. Tasarruf yapmak lazım diye, bütçede eğitime, sağlığa, sosyal giderlere ayrılan pay önemli ölçüde düşürülüyor. Krizi gerekçe yapan çok sayıda kapitalist, işçi atarak, kısa çalışmaya başvurarak, ücretleri düşürerek veya dondurarak, işletmelerini başka yerlere taşıyarak fırsattan istifade etme peşindeler. Hükümet ise bunu, „Fransız işletmelerin kriz karşısında sağlamlığı” diye övüyor, üstelik bunlara devlet kasasından teşvik dağıtıyor.
Ve bütün bunlar yoksulların, işçi ve emekçi insanların gözü önünde, televizyonlarda tartışılarak oluyor. Bu ise, doğal olarak büyük bir öfkenin birikmesine sebep oldu.
Tüm büyük konfederasyonlar, belirli bir aradan sonra yeniden ortak bir çağrı yayınlayarak genel eylem ve grev çağrısı yaptılar. Dev kitlesel yürüyüşlerin yanı sıra önemli oranda iş durdurma ve grev hareketi de yaşandı. Greve katılım demiryollarında yüzde 41, Telecom’da yüzde 35, Posta’da yüzde 40, okullarda yüzde 65, devlet dairelerinde yüzde 40 ile 45 arası, Paris şehir içi ulaşımda yüzde 48 düzeyinde oldu. Özel sektörde başta otomotiv olmak üzere metal işçilerinin önemli bir kısmı iş bırakarak yürüyüş kortejlerindeki yerlerini aldılar.
Öte yandan FKP’den PCOF’a kadar sol partiler, hareketle dayanışma içerisinde olduklarını ortak bir deklarasyonla ilan ettiler ve yürüyüşlere kitlesel bir katılım gösterdiler.
Sosyalist Parti bile, muhalefet rolünü oynamak, mecliste ve sokakta emekçilerle birlikte olduğunu ilan etmek zorunda kaldı. Samimiyetlerinden kuşku duyulsa bile, bu tutumun emekçiler nezdinde olumlu karşılandığını kaydetmek gerekir.
Peki, şimdi ne olacak?
Uzun yıllardan beri sermaye ve hükümetle işbirliği çizgisine çekilmiş olan sendika yönetimleri eğer, 29 Ocak eylemini, tabandaki bu öfkeyi biraz boşaltmak üzere tertiplemişlerse (ki buna dair belirtiler çokça var), bu hareketin şimdilik somut sonuçlara yol açmasını beklememek gerekir. Hareketin bir güne sıkıştırılması ve devamında ne yapılacağının belirsiz olması, Sarkozy’nin “tamam, şubat ayında sizleri kabul ederim ve görüşürüz” anlamına gelen açıklamasının hemen kabul görmesi, bu yöndeki şüpheleri arttırıyor. Ancak hükümetin “reformları” aynı iştahla yapamayacağına ve her bir adımı atarken iki kez düşünmek zorunda kalacağına kesin gözüyle bakılabilir.
Peki toplumun tümünde ve işçi tabanında, gençlik kitleleri içerisinde gözlemlenen öfke ve mücadele isteği bu şekilde yatıştırılabilir mi? Bu biraz zor görünüyor. Kamuoyu araştırmalarına göre halkın yüzde yetmişinden fazlası, bir miktar mağdur da olmasına rağmen, bu hareketi destekliyor. Milyonlarca emekçi sokağa çıkıyor. Gençlik zaten bir süreden beri kaynıyordu ve şimdi somut eylem hazırlıkları yapıyor. Geçen günlerde 40 üniversiteden 300 dolayında delegenin katıldığı bir toplantıda, üniversitelerde genel eyleme girişilmesi yönünde kararlar alındı. Pazartesi gününden itibaren eylemlerin başlaması bekleniyor.
Bu büyük hareketin bir „öfke boşaltma” operasyonuna dönüşmemesi için, değişik kesimlerdeki hareketin tek bir kanala doğru akıtılması, ortak ve somut birkaç talep etrafında örgütlenmesi ve sonuç alınıncaya kadar sürecek türden eylemlerin organize edilmesi, emekçi açısından tek çıkış yolu olarak görünüyor. Fransa’nın bugünkü koşullarında bunun imkanı var ve 29 Ocak’ta ortaya konan bu ilk büyük çaplı tepki, böyle bir yola girebilir.