18 Ocak 2009 Pazar

Halklar ve devletler

İsrail’in Gazze’de yaptığı katliam devam ediyor. Saldırıda 20. gün geride kalırken öldürülen Filistinlilerin sayısı 1000’i aşmış durumda. Öldürülen Filistinlilerin 300’den fazlası çocuk. Yaralı sayısı ise artık hesaplanamıyor. Basına yansıyan haberlerden de anlaşılacağı gibi, İsrail Gazze saldırısında daha önce kullanılmayan bombalar da kullanıyor, adeta canlı hedeflerle tatbikat yapıyor. Bu arada Mısır’da ateşkes görüşmeleri yapılıyor. Ancak İsrail tam bir teslimiyeti dayattığı için henüz bir sonuç alınmış değil.Ama bu arada halkların vicdanı ile, devletlerin politikaları arasındaki keskin karşıtlık bir kez daha açıkça ortaya çıkmış oldu. Dünyanın pek çok ülkesinde halklar Gazze’de yapılan saldırıları protesto etmek, devletleri harekete geçirmek için sokaklara döküldüler. Sokaklara dökülenler çeşitli dinlerden, çeşitli ulustan insanlardı. Üstelik bu insanlar sadece protesto gösterileri ile yetinmediler, İsrail’in uyguladığı ambargoya rağmen Filistinlilere yardım göndermek için de seferber oldular.Halkların bu duyarlılığına karşın devletler büyük bir sessizlik içindeler. Özellikle “büyük devletler” İsrail’e karşı herhangi bir uluslararası yaptırım uygulanmaması için büyük bir dikkat gösteriyorlar. Arada suya sabuna dokunmayan, sözde “dengeleyici” açıklamalar yapılıyor. Bu devletlerin özellikle insan hakları bayrağını sürekli sallamaları, ama Filistinlilerin, ya da bir başka ezilen halk söz konusu olduğunda bu hakları hiç hatırlamamaları nasıl izah edilebilir? Bu çelişki kuşkusuz izah edilebilir, ancak bu izahın içinde vicdani ve insani bir açıklamanın bulunamayacağı ve bulunmadığı kesindir.Halkların bu duyarlılığı ile devletlerin sessizliği ve seyirci kalmaları arasındaki çelişki, kuşkusuz halkların başka halklar ve ülkeler üzerinde çıkar hesaplarına dayanan, bencilce çıkarları ifade eden bir tutumdan uzak olmaları, başka halkların çektikleri acıları kendi üzerlerinde hissetmeleri ile açıklanabilir. Halklar tarihlerinin bir döneminde benzer acıları çekmiş, yönetilenler olarak, yönetenlerin gaddarlığını ve zulmünü yaşamışlardır. Halkların isteği ve özlemi barış, kardeşçe yaşama, eşitçe paylaşma, özgürce yaşamadır. Bu özlemler aynı zamanda yeni bir dünyanın kurulmasına yönelik özlemlerdir.Devletlerin hesaplı, düşünülmüş taşınılmış eylemlerinde ise, başka ülkeler ve halklar üzerinde gerçekleştirmek istedikleri gerici politikaların belirleyiciliği bulunmaktadır. Filistin halkına uygulanan İsrail vahşeti onlara ters gelmez. Tarihlerinin geçmiş dönemlerinde kendi halklarına bu vahşeti uygulamışlardır ve bugün ve gelecekte de, “devletin ve düzenin selameti” için aynı zalimliği uygulamaya hazırdırlar. Özellikle de büyük devletler söz konusu olduğunda, onlar bugün de zaten dünyanın farklı bir coğrafyasında –örneğin Irak, Afganistan, Afrika’nın geri bir ülkesinde, Latin Amerika’da vb.- zaten bu vahşeti uygulamaktadırlar ya da çıkarları tehlikeye girdiği anda uygulamaya hazırdırlar. Eski dünyanın savunulması ve yeni bir dünyanın kurulmasının engellenmesidir bu.Uluslararası ve ulusal her önemli politik ve sosyal gelişme, bu ayrı iki dünyanın güçlerini karşı karşıya getirir. Burada hep eski dünyanın muhafızları ile, yeni bir dünyanın kurulmasını isteyen güçler, yani işçi sınıfı ve emekçiler karşı karşıyadırlar. Halkların özlemi hep insani olana, yani eşitliğe, kardeşliğe, özgürlüğe doğru olanı temsil eder. Bugünün devletleri ise hep sömürünün, soygunun ve zulmün devamından yanadırlar. Bu devletlerin en büyükleri ise sömürü ve zulmün uluslararası bir düzen olarak sürmesinin bekçiliğini yaparlar. Bunu da “uluslararası sistemin ve düzenin korunması” adına yaparlar. Bu gerici düzende ise, bugün Filistinlilere layık görülen, yarın farklı koşullarda başka bir halka layık görülecek olan davranış biçimi de budur! Ama bütün bu gerici çabalar sonuç vermeyecektir. Savaşlar, bunalımlar, ekonomik ve sosyal krizler, zülüm ve vahşet eski dünyanın çözümsüzlüklerinin, çaresizliklerinin dışa vurumudur. Bu eski dünyanın güçleri ne kadar gaddarlaşırsa gaddarlaşsınlar, yeni bir dünyanın kurulmasını önleyemeyeceklerdir. Emekçi halkların sürekli gelişen mücadeleleri, gelmekte olan yeni dünyanın ayak sesleri değilse, başka nedir ki?