Barack Hüseyin Obama Oval Ofisten ayrılırken, Amerikan hükümetinin yönetim ofisinin nimetlerinden fazlasını alacak. İmparatorluğun yönetimi ona miras kalacak. Ki, Amerikalıların hiçbiri bilinçli olarak bunun olması için oy vermediler. 300 milyondan fazla insanı barındıran bir ulusun en üst politik mevkisi yetmezmiş gibi, dünyanın dört bir yanındaki başkentler de Washington’da olanlardan etkilendiler. Bir anlamda, ABD İngiliz İmparatorluğunun zayıflaması ve çöküşünden sonra hükümdarlık tacını devraldı. İkinci dünya savaşının sonunda (1941–1945), bu durum, savaş kayıplarının ve aynı zamanda ulusal bağımsızlık mücadelesi veren Afrika ve Asya’daki İngiliz kolonilerinin başkaldırmasının mantıksal bir sonucuydu. Birçok yerde, İngiltere geri çekildi ve bu durum Amerika’nın avantaj sağlamasına neden oldu. Savaş, büyük ölçüde Amerikan topraklarından uzak olduğundan, ülke, ek kaynaklarını, savaşın külleri arasından en güçlü ve en zengin olarak çıkmak için kullanmakta özgürdü. Bugün, ABD yerküredeki bütün uluslara haber alma teşkilatları sayesinde özgürce müdahale edebiliyor. Dünya Bankası ve askeriye üzerindeki kontrolü sayesinde bazı liderleri alaşağı edip diğerlerini satın alabiliyor; yorumcuları ayartıyor, Irak’ta yaptığı gibi medyayı kullanarak istediği zaman haksız savaşlar başlatabiliyor. Bunun bir kısmı, Amerika’ya fayda sağladığını iddia eden küresel bir yönetim programının parçası, bir diğer yönü ise, görkemli bir gücün, kolektif sektörün arzuladığı sonuçları elde etmek için kötüye kullanılmasıdır. Bu durum, liderlere dünyanın bir ucundan diğerine diktatörleri desteklerken ve eğitirken bile demokrasiden bahsetmeleri için yol gösterdi. Obama’nın miras olarak aldığı sistem budur. O, bu sitemi değiştirmek için mi; yoksa onu güçlendirmek için mi çabalayacak? Zaman gösterecek…
2000 yıldan fazla zaman önce, bir Afrikalı, Roma İmparatorluğunun tacını giydi ve hüküm sürdüğü 18 yıl boyunca Roma’nın yarısında savaşlar sürdürdü. Onun adı Septimius Severus’tu ve bugünkü Kuzey Afrika’da; Libya’da doğmuştu. Onun zamanı ailesi ve destekçilerine zenginlik, güç ve mevki getirmiş olsa da, o Roma’yı Roma’nın onu değiştirdiğinden fazla değiştirmedi. Onun hükümdarlığı, Roma’nın değişmesi değil, gelişmesi anlamına geliyordu. Ondan sonra imparatorluğu oğlu Caracalla (Lucius Septimius Bassianus) yönetti ve o da Roma vatandaşlığını eyaletlere kadar genişletti. Caracalla aynı zamanda, zalimliği ile de bilinirdi.
Roma’nın hepimize öğrettiği gerçek şudur ki; bir imparatorluğun doğması için bir cumhuriyet ölmelidir. Değişim yeniden kapımızı çaldığında bu kez hangi kılıkta karşımıza çıkacak?
Mumia Abu-Jamal