Dünyanın ne kadar da merhametsiz olduğunu sürekli hatırlatansın. Bu rahatsız edeci gerçeği vicdanımıza çarptığın için, her daim çaresizliğin ve umutsuzluğun tahtı olmana rağmen baştan aşağı kızıla boyanmadığın sürece anımsamamaya çalıştığımız yersin. Tokluğumuzdan utandıran, huzurumuzdan tat almamızı yasaklayan, gülümsemek gelse içimizden, onu yüzümüzde donduransın.
Taa en başından beri, 1948’den beri yerinden edilmiş, evinden kovulmuş insanların taşlaşmış çadırlarda, sefillik içinde yaşamaya çalıştığı yersin. İsrail’in karadan koparıp Akdeniz’in dibine gömülmesini istediği kıyısın. Batı’nın nasıl yönetildiğiyle değil, kim tarafından yönetildiği ile ilgilendiği, bu yüzden de toplu cezalandırılmaların ‘hakedilmiş’ sayıldığı yersin. Kendi iç dengeleri ya da güvenlikleri söz konusu olduğunda seninle ilgilenen diğer Arap ülkelerinin ikiyüzlülüğünü onlara sürekli anımsatansın.
Bana, insanlığın en karınlık taraflarını öğretensin: Bombalar düşerken, tıpkı yüksekten düşüyormuşcasına insanın içi yırtılırmış meğerse. Yaşam değil, ölümmüş imkânsız koşullarda yaşayan insanları onurlandıran. Öylesine sevilebiliyormuş ki ölüm, çatışmada dağılan bir beyin bayrak üstüne konulup sokaklarda dolaştırılabiliyormuş mesela. Öyle çaresiz kalıyormuş ki insan, nasıl o çaresizlikten kurtulacağını planlamak yerine yalnızca düşmana da hayatı zehir etme fikrine odaklanabiliyormuş aslında. Hayatımda gördüğüm en uzun kirpikli 10 yaşındaki çocuk, okuldan dönerken öldürülebiliyormuş kolayca.
Herkesin kanlı oyuncağı olabiliyormuş 1.5 milyon Filistinlinin sefil evi. Yaklaşan seçimlerde geriye düşen İsrailli siyasilerin öne çıkmak için kanlı zarlar attığı bir kumar masası; yeni ABD yönetiminin olası İsrail-Filistin anlaşmasına zorlama manevralarını boşa çıkarma arzusu; 2006’da Hizbullah karşısında kaybedilen ‘caydırıcılık’ gücünü kazanma zamanının geldiği ince hesabı. Gazze’ye ağlarmış gibi yapıp, Hamas’ın gücünü yitirmesinin işine geleceğini hesaplayan Fetih, Gazze dövüldükçe, ‘oh olsun’ diyen Mısır. Gazze için yapılan gösterileri bir iç tehlike boyutuna gelip de hükümetlerin sallanmasına neden oluncaya dek İsrail saldırısına gizliden gizliye alkış tutacak başta Ürdün diğer Arap ülkeleri ne kadar da insanlığı hiçe sayarmış aslında. Her zaman dört ayak üzerine düşme planları yapmada ne kadar da yetenekliymiş İran. Eğer beklediği gibi yeni Amerikan yönetimi diplomatik ilişki ve dünya ile ekonomik entegrasyon önerme karşılığında başka bazı şeylerin yanında Hamas’a verdiği destekten vazgeçmesini isteyecekse, neden olmasın. O an gelinceye kadar, Hamas’ı fişteklemenin ne sakıncası var? Bedeli ölen Gazzelilermiş, ne önemi var, o ölümlerin yarattığı hissiyat İran’a yaramayacak mı? Yeni Amerikan yönetiminden umulan bulunmadı mı, olsun, İsrail’in yanı başında Hizbullah 2 olma yolunda emin adımlarla ilerlemiş Hamas’ın sahibi olmanın keyfi de yeter.
Altın kuralıdır örgütlerin, kendi varlıkları her şeyden önemlidir ve idealistlik timsali gezinen Hamas da bunun dışında değildir. Sonucu tahmin edebileceği halde ateşkesin şartlarını değiştirmek için insanların canı üzeriden kumar oynamak dökülen kana dolaylı ortaklıktır. Halid Meşal gibi, Gazzelilerin gözlerinin içine bakmayı unutmuş sürgündeki liderler ne kadar da rahat riskler alıyorlar siviller üzerinden.
Ama öte yandan, Hamas, İsrail’in istediği gibi var olma hakkını tanısa, Fetih’in yaptığı anlaşmaları kabul ettiğini açıklasa, terörü lanetlese, İsrail memnun olur muydu? O zaman istediği gibi bir çözümü dayatabilmek için tırnak içindeki haklılığını neye dayandıracaktı? Ortadoğu’nun tezgâhı nasıl dönecekti o zaman, ki o tezgahın adı; İsrail vurur, Hamas radikalleşir; Hamas radikalleşir İsrail vurur arada da herkes işine geldiği gibi çıkarlarının peşinde koşar. O tezgâhın bedelinin insanlar olmasının ne önemi var?
Vicdan sahibi insanların merhamet ekseninde toplanmasının vakti geçmedi mi?
Ayşe Karabat