25 Mayıs 2009 Pazartesi

Mayınların Ömrü

Anti-personel mayınlar ne anlama geliyor? Anti-personel, teknik bir terim. Soğukkanlı; savaşı mümkün olduğunca dilin duygusallığından korumayı amaçlayan bir euphemism, yani hüsnü tâbir. İnsan öldürücü anlamına geliyor. Bir mayının aktif olarak yaşama süresi 75 yıl. Sudan etkilenmiyor, insandan daha dayanıklı ve uzun ömürlü. Dolayısıyla döşeyenlerin torunlarını havaya uçurabilecek bir yatırım. Barış ilanı, mayınların umurunda değil.
Temizlenebilmeleri oldukça güç ve masraflı. Bir mayının bulunup çıkarılması ve imhasının çıkardığı masraf, maliyetinin elli ila yüz katı değişiyor.
Resmi bilgilere göre, Türkiye’de Anti-personel Karamayını 1956 ve 1969 yılları arasında ‘yasadışı sınır geçimini’ engellemek için sınır bölgelerine döşenmiştir. Türkiye’de döşeli olan mayın sayısı TSK verilerine göre 981 bin 790’dır. Bunların 615 bin 419’u Suriye sınırında bulunmaktadır. Gerçekten de Türkiye-Suriye sınırındaki 3.5 milyon dönüm büyüklüğündeki arazi, mayınlarla döşeli olduğu için tarıma kapalı.
89-92 yılları arasındaki dört yıllık dönemde Doğu ve Güneydoğu’da
bulunan güvenlik tesislerinin etrafına 39 bin 569 mayın döşendi.
Oysa sivil kaynaklar Türkiye’de anti-personel karamayınlarının yalnız sınır bölgelerine değil, sınırlardan uzak bazı sivil yerleşim birimlerine de döşenmiş olduğu konusunda bilgiler sunuyor. Hali ‘Olağanüstü’ bölgede, yani ‘ora’da ‘güvenlik’ gerekçesiyle çoğu
yakılarak boşaltılan köylerin etrafına mayın döşenmiş olduğu, bunun da
zorunlu sürgünden köylerine dönmeye niyetlenenler açısından korkunç bir
tehlike yarattığı bilinmekte.
Nitekim 2002 yılında mayın nedeniyle 23 kişinin hayatını kaybettiği, 25 kişinin de yaralandığı, kayıtlara geçmiş.
Mayından sağ çıkanların tedavi ve rehabilitasyonları için yeterli merkez olmadığı gibi bu da zaten altından kalkılamayan bir masraf olarak algılanıyor.
Mayınlı alanların etrafında sivilleri koruyucu herhangi bir önlem bulunmadığı için doğal bir afet gibi yakalayıveriyor kurbanlarını. Çoğu yerde tarım alanlarıyla mayınlı alanlar iç içe olduğundan tarlasında çalışırken havaya uçan; ölen ya da yaralanan köylülere de sıkça rastlanıyor.
Rahatlıkla tahmin edebileceğiniz gibi, bu konuda yeterli bilgiye sahip olabilmemiz imkansız. Gerekli dökümlere ulaşamıyoruz. Kurban sayısı da, döşenmiş ve stoklardaki mayın sayısı da biz siviller açısından ulaşılması güç bilgiler. Çünkü anti-personel karamayını hakkındaki bilgiler ‘güvenlik’ nedeniyle bizden korunuyor.
Korumak için, bir karışını kimselere kaptırmamak için toprakları ekilip biçilmez, basılıp geçilmez hale getiren, bıraksalar vatanı dev bir mayın tarlasına döndürmeye ant içmişlere karşı örgütleniyor dünya. Bu mayınların şu ya da bu nedenle vazgeçilmez olduğunu düşünenlerin karşısına, silahlı çatışmalarda tarafların savaş yöntem ve araçlarını seçme haklarının sınırsız olmadığına dair uluslararası insanÓ hukuk ilkesini dikiyor. Kolu bacağı kopuk çocuklar doldurdukça gözerimini, barışın barış olmayacağını hatırlatıyorlar.
Şimdi Hükümet tarafından bir çırpıda çözüm tepsisinde yerini alıveren Suriye sınırındaki mayınlı toprakların İsrail’e havale edilmesi elbette şiddetle tartışılıyor.
Tartışılmalı da.
Öncelikle toprakları boydan boya mayın yarası olan insanlara; mayınlara kollarını bacaklarını kaptıran çoban çocuklara, o toprakların köylülerine hiç sormadan böyle bir kararın alınıvermesi, karşı çıkmamız gereken noktadır.
O toprakların yeniden kazanılıp yörenin insanına dağıtılmasının imkân dahilinde olmadığı söyleniyor.
Suriye ve Irak sınırına 45 yıllığına yerleşmiş İsrail’in bölge dengesi açısından ne tür sonuçlar yaratabileceği konunun uzmanları tarafından tartılması gereken bir sorun.
Ama bir karışını bile kaptırmayız diye diye yalnız Suriye sınırında değil, Güneydoğu ve Doğu Anadolu’nun hemen her il sınırında on binlerce döşeli mayın üstünde yaşarken akıllı ve
etik çerçevesi sağlam çözümler üretilebilmesi çok güç elbet.
Türk Silahlı Kuvvetleri, iç düşmanlarından korumak için vatan topraklarını ölüm tarlasına çevirirken bu durumun kalıcı olacağını, olması gerektiğini düşünüyordu demek.
Aynı toprakları mayınlardan temizlemenin ne kadar masraflı ve kendi yeterliliğini aşan bir iş olduğunu belirtirken bir rahatsızlık duyduğunu görmüyoruz.
Dili mayınlı, toprakları mayınlı, hayatları serapa mayın yarası insanlara yine söz düşmüyor.
Onların duyuramadığı seslerine kulak vermek bile mayınlı bir araziye adım atmak oluyor.
Toplum olarak hayatımız ise mayınlı topraklarda amok koşusu.