20 Mayıs 2009 Çarşamba

Sosyal güvenlik haftasında sosyal güvenlik yok

Sosyal Güvenlik Kurumu, 11-17 Mayıs tarihleri arasında kutlanan Sosyal Güvenlik Haftasını bir dizi etkinlikle ikinci kere kutladı.
Sosyal Güvenlik Kurumu, 11-17 Mayıs tarihleri arasında kutlanan Sosyal Güvenlik Haftasını bir dizi etkinlikle ikinci kere kutladı. Hiç kimsenin hangi ihtiyaçtan çıktığını bilmediği ve haberdar olmadığı Sosyal Güvenlik Haftası, her ilde Atatürk büstüne çelenk bırakılarak başladı, spor aktiviteleri ile devam etti. Kendi kendine paneller, yerel mülki amirler ile bir takım görüşmeler ve basın açıklamaları gibi bir dizi, dar, yönetişimci, içeriksiz, içinde sosyal güvenlikle ilgili söylenebilecek tek bir kelimenin olmadığı etkinliklerle sona erdi. Bu etkinliklerde, işçiler, köylüler, sigortalılar, sigortasızlar ve kayıt dışılık gibi temel meseleler konu edilmemişti.
Yine kurum çalışanlarının bu yeni yapılanma sürecinde yaşadıkları sorunlar; çalışma koşulları, kreş, servis, yemek ile ilgili talepleri yoktu.
TBMM’de hazırlanan Personel Rejim Yasası taslağını aratmayan geçici görevlendirmeler, zorunlu yer değiştirmeler ve fazla mesai ile tüm bunları turnike-manyetik kart sistemine dayandıran performans ölçme değerlendirme uygulamaları sonucu yaşanan sıkıntılardan söz edilmiyordu. Ancak BBP’nin 2007 genel seçimleri milletvekili adaylarından Tiyatrocu Ahmet Yenilmez’in tek kişilik gösterisine çalışanların katılmalarının zorunlu kılınması, her ilde primini düzenli ödeyen 10-15 işverene plaket verilmesi gibi sosyal güvenlik haftasının nasıl hazırlandığı neye, kime hizmet ettiği, ödeneklerin kimlere aktarıldığı sorularını akıllara getiren garip işler yapmaktan çekinilmiyordu. Yine bu hafta kapsamında çalışanlara, Vakıf Emekliliğin poliçelerinin indirimli pazarlanması ise ayrı bir aymazlık örneğinden öte Sosyal Güvenlik Kurumunun, kendini tasfiyede ne kadar yol aldığını bize gösterdi.
Oysaki aynı hafta içerisinden birkaç ay geriye bakıldığında bile sosyal güvenlikle ilgili söylenebilecek o kadar gelişme oldu ki neredeyse takip etmek olanaksız hale geldi. SSGSS yasası ve yeni Sağlık Uygulama Tebliği’nin yürürlüğe girdiği 1 Ekim 2008 tarihinden bu yana katılım payı uygulamasının yaygınlaşması, 1 Ocak’tan itibaren memurlardan da alınması; 10 gün içerisinde 2. kez aynı kliniğe gidilirse tedavi giderlerinin hastaya yüklenmesi, 8-10 haftaya kadar analık hizmetinden, yardımından yararlandırılan gebelerin faturalarının SGK tarafından ödenmemesi gibi sağlık hizmetine ulaşımı zorlaştıran ve giderek paralı hale getiren uygulamalar bunlardan bir kaçı. Öte yandan ekim ayından bu yana kriz gerekçesiyle işten çıkarmaların artması ve bağlı olarak aktif sigortalı sayısının düşmesi, kayıtdışı istihdamın yükselmesi, bütçe hedefinin daha ilk ayında tahminlerin üzerinde açık vermesi gibi adeta bir “sosyal güvensizlik” döneminde sosyal güvenlik haftasının kutlamalarının başlatılmasının, başka bir uluslararası günle alakası yoksa ülke gerçekleri ile ilişkisini kurmak pek mümkün olmamaktadır.
Şimdi esas soru şu: SGK Başkanı Fatih Acar’ın aralık ayında açıkladığı SGK tahmini bütçesindeki 30 Milyar TL açığı, GSS’nin bu evresinde, en az düzeye hatta sıfıra indirme hedefi krize rağmen gerçekleştirilebilecek midir? Çünkü bilindiği üzere IMF ile yapılan görüşmelerin en önemli maddelerinden birisi, hükümetin SSGSS Yasası ile ilgili uygulamaları; artık sosyal güvenliğe bütçeden pay ayrılması düşünülmüyor. Eylül 2008’den bu yana oluşan tablo bize bunun çok kolay olmayacağını gösteriyor.
İşte Sosyal Güvenlik Haftasında sosyal güvenliğin kısa bir özeti:
Eylül 2008’de 9 milyon163 bin 639 olan zorunlu sigortalı sayısı (hizmet akdi ile çalışan), Şubat 2009’da 8 milyon 362 bin 639’a düşmüş, sadece Aralık 2008 ile Ocak Ayı arasında 400 bin sigortalı işçinin işsiz kaldığını anlıyoruz.
Mart 2009 tarihinde geçen yılın aynı ayına göre sosyal güvenlik kapsamındaki aktif sigortalı sayısı 15 milyon 258 bin 608’den 14 milyon 686 bin 122’ye gerileyerek yüzde 3.8 daralmış bulunuyor.
Bunlara paralel olarak Sosyal Güvenlik Kurumunun gelir gider dengesine bakıldığında 2008 yılında 26 Milyar TL açık verdiği ve kuruma 35 Milyar TL bütçe transferi gerçekleştiği, Aralık ayında 6 milyon 987 bin 694 TL olan kurum gelirlerinin Ocak ayında 6 milyon 014 bin 396 TL’ye Şubat ayında ise 5 milyon 988 bin 857’e gerilediği görülüyor. Buna karşılık giderlerin aylık ortalama 8.5 milyar lira civarına yükseldiği, yine SGK’nın en önemli gelir kaynağı olan prim gelirlerinin ise, ağustos ayında 6 milyon 022 bin 735 TL iken şubat ayında 3 milyon 849 bin 658 TL’ye kadar düştüğü görülmektedir. Bu rakamlara bakarak, sigortalı sayısındaki düşüşün sağlık giderlerini azaltmadığı gibi işverenden kurumun prim toplayamadığını; böyle giderse yıl sonunda geçen yıl 54.5 Milyar TL olarak gerçekleşen yıllık prim gelirinin yakalanamayacağını ve yine işveren prim aflarının söz konusu olacağını söylemek kehanet olmayacaktır.
Sosyal güvenlik açısından bir başka önemli istatistik ise prim gelirlerin aylık bağlama ve sağlık giderlerini karşılama oranının 2008 yılı ortalaması olan yüzde 64.6’dan şubat ayına gelindiğinde yüzde 51.4’lere kadar düşmüş olması. Bu da kıdem tazminatları ve emekli aylıkları üzerindeki sermaye tehdidinin artacağını ve TBMM’deki bu yöndeki hazırlıkların hız kazanacağını bize göstermektedir. Sağlık harcamalarında devlet hastanelerine giden pay aylık 800 Milyon TL’lerden 450 Milyon TL’lere kadar düşerken, özel hastanelere giden pay 280 Milyon TL’lerden 350 Milyon TL’lere kadar yükselmiş durumda. Yani kriz SGK sayesinde özel hastaneleri teğet geçiyor, prim geliri düşüyor ama özel hastane ödemesi düşmüyor. İlaç ödemeleri ise aylık 1 Milyar TL’ye yaklaşıyor ve giderek yükseliyor. Sosyal güvenlik şemsiyesi, işten atmalar ve katılım payları ile resmen ve fiilen giderek daralırken sadece Şubat ayında yapılan 4 bin 529 Milyar TL sağlık harcamasının, AKP’nin iktidarı devraldığı 2001 yılı toplam sağlık harcama tutarına eşit olması söylenecek fazla söz bırakmıyor aslında. SGK’nın rakamlarına göre sosyal güvenlik kapsamı dışında kalan nüfus ise 2008 Aralık sonunda 4 milyon 074 bin 214 iken 5 milyon 795 bin 003’e yükselmiş bulunuyor. Üstelik sosyal güvenlik kapsamındaki bakmakla yükümlü tutulanların sayısı ise 32 milyonu aşıyor. Yani Sosyal Güvenlik Haftasına gelindiğinde, SGK’nın sosyal güvenlikten bahsetmesi pek olanaklı olmuyor herhalde, çünkü sosyal güvenlik yok artık!
Burada dikkat edilmesi gereken yukarıdaki sorunun yanıtıdır, kurumun prosedür gereği hesapladığı 2009 yılı tahmini 30 Milyar TL açığının, IMF-hükümetin hiçbir müdahalesinin olmadığı koşulda geçerlidir ve bu gidişle 50 Milyar TL’yi bulması sürpriz olmayacaktır. Ancak bu açığın işçilere emekçilere yıkılması için bir dizi müdahalenin olacağı beklenmelidir. Şüphesiz sınıf mücadelesinin düzeyi, bu müdahalenin püskürtülüp püskürtülemeyeceğini ve halkın sosyal güvenliğinin geleceğini belirleyecektir!
MUSTAFA GÜVEN BES İzmir Şube Yönetim Kurulu Üyesi