30 Temmuz 2009 Perşembe

'Babamı istiyorum' diyen çocuklar belirledi taleplerimizi...


Her şeyi kirlettiler...

Temiz ruhlar, aşklar, arkadaşlıklar; insanı diri tutan umutlar, arzular kirletildi...

Özgür yaşam arayışında olan sosyal insan kümelerinin starı, güvenle yüreklerini oturttukları konağıdır sevgi...

Sevgi kirletildi.

İnsanın güven duygusu, yaşama ve yaşatma gücü kırıldı böylece...

Bu şirin ülkede suçlar ve suçlular tanımladı her şeyi... Onlar yönetti...

Kan dökerek çizdiler çizgilerini; siyasal ve sosyal yasalarını da tabi ki...

Yaşatanlar değil öldürenler, güvenlik için 'ölüm kuyularını' dolduranlar belirledi hayatımızı...

Faili meçhul sevenler, barış arayışımıza toplu mezarlar kazanlar, 'insanca yaşamak istiyoruz' diyen dillerimizi kesenler, ince narin boynumuza 'ağır' ipi geçirenler yani...

Bu doğurgan topraklar, nice uygarlıklara beşiklik etmiş barışık insanlar iklimi, 'öldürmek' , 'yok etmek' isteğiyle dolu kirli ruhların darbeleriyle dövülüp durdu...

Durmaksızın... Yeniden

Bayramlarında, festivallerinde, hep bir ağızdan özgürlük/güzellik türkülerini söyledikleri mutlu günlerinde bile bu halk; kurşunlanmış, başları ezilmiş, vücutları tanınmaz hale getirilmiş kadın ve erkeklerin bedenlerini taşıdı hep...

Ha bire... Sayısız...

Güzel düşlerinde vuruldu hep, güzel anlarında kesildi nefesi. Yarım kaldı her şey...

* * *

Velhasıl,

Toplumsal barış ve adalet düşünden uzak olanlar belirlemek istedi hayat hattımızı...

Ölüm kuyularına inen 'kırmızı çizgileri' onlar çizdi. Çözümsüz, özgürlüksüz, sevgisiz, yarınsız çizgileri. Kalın...Kanlı...

Lakin,

Çok değil daha dün, Şırnak Beytüşşebap da olduğu gibi, gelecek güzel günler için faili meçhule gitmiş babalarını, annelerini, kardeşlerini, arkadaşlarını isteyen çocukların feryadı belirledi isteklerimizi...

Yolumuzu, yol haritamızı onlar çizdi!

Barışı onlar istedi... Çözümü onlar...

Kirli ruhların ve o ruhu taşıyan bedenlerin çizdiği kırmızı çizgilerin öte yakasında kalan umudu... Güzelliği... Hakikati... Hakkaniyeti... Nasfeti...

Onlar istedi, her bir yitirdiğinin ardından; gözlerimizin içine bakarak...

Bir daha, bir daha bakarak...

* * *

Gerçek şu ki, hayatımızda 'Hançer Timi!' Suratsız insanlar, kimliksiz gölgeler!

Ve içimizde, kirletilmemiş temiz ruhlar kentinde bir nehir akar durur; çığlık çığlığa, bir halkın acılı tarihidir bu. Bir halkın dünü, bugünü...

Yitirdiklerinin ardından geleceklerini isteyen çocukların isteği...

Ve Şırnak'ın Beytüşşebap ilçesinde katledilen Necman Ölmez ve Ferhat Ediş'lerin, onların ve ondan öncekilerin, bir çocuğun çığlığına dönüşen isteğidir bizi ve bizden öncekilerini sorumluluk altına koyan...

Sonrakilerini de etkileyecek olan...

Kürt mücadelesi nedir, talepleri ne anlam taşır derseniz eğer, 'babasını isteyen çocuğun çığlığıdır' derim ben...

Şırnak Beytüşşebap'ta, 'Bawê min kani? Ez bawê xwe dixazim!' diyen çocuğun, annesini, annelerimizi acıyla yere bırakan çığlığı...

* * *

DTP'li Necman Ölmez ve Ferhat Ediş'i kimlerin katlettiği değildir önemli olan, katledilmiş olmalarıdır hunharca... Başlarını taşla ezen, sonra da bir taş yığınının altında bırakan, üzerlerini çalı/çırpıyla örten saldırganlıktır önemli olan... Yıllarca devletin büyüttüğü, göz yumduğu, tolere ettiği, Kürtlere reva gördüğü saldırganlık...

İster 'Hançer Timi', ister korucu itirafçı ekibi, ister çeteler meteler ne fark eder; bu 'çözüm aralığı'nda, cana kastedilmiş olmasıdır önemli olan.

'Kahramanını' -ki babalar onlar için hep kahramandır- kaybeden çocukların çığlığındaki istek birde!

Herkesi, her birimizi bir daha bir daha uyarıp duran istek...
Delil Karakoçan