18 Temmuz 2009 Cumartesi

Paketspor: 5, Takatspor: 0

‘Kriz varsa çare de var’ kampanyası yürütenlere duyurulur. Onların “Çabalarımız krize karşı çözüm getirmekten çok psikolojik etki yaratmaya dönüktür” söylemine, krizin ve ekonomik zorlukların psikolojilerini bozmaları üzerine tedavi gören hastalardan geldi.
“Biz de psikoloji mi kaldı?”
Kampanya yürütenlerin psikoloji vurgusu üzerine yaptığımız, “İşçi psikoloji mi yiyecek?” başlıklı manşetimize Aydın Devlet Hastanesi Psikiyatri Bölümü’nde yatan hastalardan destek geldi. Hastalar, “Hükümet 5 tane paket açıkladı, ama bize çözüm getirmedi. Bizde hayatı sağlıklı bir psikoloji ile sürdürecek takat kalmadı” dedikten sonra skor bildirdiler: Paketspor: 5, Takatspor: 0...
İŞSİZLİK HASTANELİK ETTİ
Geçirmekte olduğum çok ciddi bir rahatsızlık nedeniyle bir süreden beri Aydın Devlet Hastanesi Psikiyatri servisinde tedavi görmekteydim. Geçtiğimiz günlerde Evrensel’de manşetten “İşçi psikoloji mi yiyecek?” başlıklı bir haber yayımlanmıştı. Haber üzerine psikiyatri bölümünde yatan koğuş arkadaşlarımla krizin bizleri nasıl etkilediğini kendi aramızda tartışmaya başladık. Koğuş arkadaşım Şaban Gün anlatıyor: İstanbul Sanayi Odası`nın (ISO) açıkladığı Türkiye’nin 500 Büyük Şirketi listesine girmeyi başaran Jantsa fabrikasında çalışıyordum. 7 yıl Jantsa fabrikasında işçi olarak çalıştıktan sonra işten çıkarılınca depresyona girdim. Ben buralara düşecek adam mıydım.”
Aydın’ın Acarlar beldesinde Romen vatandaşlarımızdan Barış Kaşmaz pazarcılık yaptığını ama yıldan yıla işlerin kötüye gittiğini bunun sonucu alkol bağımlısı olduğunu ve bu yüzden tedavi gördüğünü söyleyerek “İşlerimiz iyi olsaydı ben bu hale düşer miydim? Ekonomik krizin de etkisiyle aile düzenim alt üst oldu. Beldemizde şu anda çok ciddi bir sorun yaşanmakta 13-14 yaşındaki kız çocuklarını başlık parası uğruna evlendirmeye başladılar. İnsanlarımız çaresiz durumdadır. Bizlerin psikolojisi bozulmasın da kimlerin bozulsun”.
YILLARIN EMEKLERİ HİÇ OLUNCA...
Çine Camızağılı köyünden Bayram Ali Tomur ise 70 yaşlarında bir amca. Gözünün biri hiç görmüyor, diğeri ise katarakt. Konuşması zor anlaşılıyor. Refakatçi olarak yanına gelen oğlu Hüseyin Tomur “Ekip diktiğimiz para etmiyor, hayvan bakıyoruz etimiz sütümüz para etmiyor. Bu sene buğday ekmiştik buğday da para etmeyince babam bu hale düştü, çok üzülüyorum” dedi.
Koğuş arkadaşlarımdan ismini vermek istemeyen bir emekli öğretmen ise 32 yıl öğretmenlik yaptığını emekli olunca bir boşluğa düştüğünü, bir de buna yanlış çevre ve insanlarla arkadaşlık yapmak eklenince alkol bağımlısı olduğunu dile getirerek kendi iradesiyle tedaviyi kabul edip bir an önce sağlığına kavuşmak istediğini “Bu benim değil, bizi bu hale düşürenlerin utancıdır” diyor.
SİSTEMİN FARKLI KURBANLARI
Koğuş arkadaşlarımdan Doğanköylü Abdullah arkadaşım ise Gorki’nin “Ekmek İşçileri” romanından fırlamış -bir gözü siyah diğeri yeşil- Fırın Patronu Vasili Semenov’u karşımda görür gibi oldum. Romanda Semenov da katı görünüşlü olmasına rağmen işçilikten geldiği için işçilerin bazı hatalarını görmezden geliyordu. Doğanköylü Abdullah arkadaşımın anlattığı hikayesi de tıpkı romanda olduğu gibi hep iyi niyetinin suiistimal edilmesinin sonucunda tüm maddi gücünü kaybederek psikolojisi bozulmuş.
Diğer bir arkadaşım Nazilli’den gelen 18 yaşındaki Olcay Çakmaz ise hiçbirimizle konuşmuyordu. Babası Osman Çakmaz ise “Oğlumu bu duruma ÖSS getirdi. Sınav stresi sonucu girdiği depresyon nedeniyle bu hale geldi. Biz de şaşırdık ne yapacağımızı. Zaten özel sektörde bir fabrikada işçiyim, çocuğumun yanında kalabilmek için her zaman izin alamıyorum, alsam da kapıyı göstereceklerini biliyorum. Bir an önce çocuğumun eski sağlığına kavuşmasını istiyorum... ”
KADIN HASTALAR FAZLA
Yattığım Psikiyatri koğuşu tam bir Türkiye emekçilerinin keşime noktası gibi: İşçi, köylü memur, küçük esnaf... Bu bölümde 12 erkek hasta olmasına rağmen yaklaşık 30-35 kadın hasta yatmakta. Son dönem kadın hastalarda artış olduğu bilgisini aldık. Biz bu durumu kadınların erkeklere oranla kat kat daha fazla baskılanması ve ezilmesi olarak yorumladık. Her halde yanlış değiliz.

HEM SÖMÜRÜ HEM KRİZ MAĞDURUYUM
Bana gelince 30 yıl vardiyalı çalışmış bir işçiyim. Emekli olmadan önce esnek çalışma saati uygulamaları sonucunda önce uykumu kaybettim. Sonra düşünce bozukluğu yaşamaya başladım. İkinci olarak, emekli maaşı ile üniversitede iki çocuk okutmak beni matematik uzmanı yaptı. Matematikte artık 3 boyutlu hesaplar yapmaya başlamıştım. Birincisi, havuz problemleri uzmanlığı: Bir havuza musluğun birinden dakikada şu kadar litre su akmaktadır havuzun dibindeki bir delikten de dakikada şu kadar su boşalmaktadır. Bu havuz kaç saatte dolar? Tek maaşlı olduğumdan ve bizim havuzda da bir değil 41 delik olduğundan havuzun dolması şöyle dursun ayağımı serinletecek su birikintisi bile kalmamıştı. İkincisi kesir uzmanlığı: Gelirinin yüzde 30’unu bir çocuğuna yüzde 30’unu diğer çocuğuna yüzde 50’sini elektrik, su, telefon ve diğer giderlere harcayan emekli nasıl geçinir?
Üçüncü uzmanlık alanım momentum hesapları: Momentum hesabı açılıp kapanan bir kapının menteşe ile kapı kolu arası uzaklığının pi sayısı (3.14) ile çarpımı olarak özetlenebilir. Ben de ekonomiyi döndürmek için pi sayısı olan 3.14’ün yerine kredi kartındaki banka faizi borçlarıyla hesabın içinden çıkmaya çalıştım. Boşa koydum dolmadı, doluya koydum almadı.
Şöyle emeğimi özgürce sömürecek bir işveren aradım ‘kriz var’ dediler, dönüp yüzüme bakmadılar. Hem esnek sömürü hem kriz mağduruyum. Soluğu hastanede aldım...