En vahşi katliamlardan biri olarak tarihe geçen 19 Aralık Cezaevi Katliamı ile ilgili yargı süreci devam ederken, bir devlet politikası olarak hayata geçirilen katliamın sorumluluğu sermaye devletinin üzerinden alınmaya çalışılıyor. Üstelik dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk bile kararın MGK'da alındığını söylemesine rağmen.
Hatırlanacağı üzere, sermaye devleti devrimci tutsakların üzerine yangın bombalarıyla, otomatik silahlarla, iş makineleriyle, kimyasal maddelerle saldırmış, 28 devrimciyi katletmiş ve birçoğu yaralı halde olan tutsakları daha inşası bile tümüyle bitirilmemiş F-tipi cezaevlerine zorla nakletmişti.
İddianamede, erler de dahil sorumlu tutulan kimse yok
Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı, Bayrampaşa Cezaevi’nde yaşanan 19 Aralık Hayata Dönüş Operasyonu ile ilgili iddianame hazırladı. 10 yıl gibi uzun bir süre sonra hazırlanmış olması bile başlı başına bir hukuksuzluk nişanesi olan iddianamede, operasyonda görevli askerlerin “Görev sınırını aşarak gayri muayyen şekilde birden çok adamı öldürmek” suçundan 12'şer kez müebbet hapis cezasına çarptırılmaları istendi.
Aslında iddianameye damgasını vuranın katliamın tüm sorumlularını aklamak olduğu görülüyor. Devletin üst makamlarında oturanların yanısıra erler de aklanmaya çalışılıyor. Her ne kadar 39 jandarma eri yargılanıyor gibi görünse de aslında cumhuriyet savcısı bu 39 kişinin cezalandırılmaması gerektiğini öne sürüyor. Zira, iddianamede 39 asker hakkında TCK'nın 24/2. maddesinden cezalandırılmaları talep ediliyor. Bilindiği üzere bu madde, “kanun emrini yerine getirenler cezalandırılamazlar, cezai sorumlulukları yoktur.” diyor. Dolayısıyla Cumhuriyet savcısı bu 39 kişinin devrimci tutsakları katlettiğini tespit ediyor, ancak cezalandırma yoluna gitmemiş oluyor.
Normalde bir iddianamenin temel özelliği, onun suçlama özelliğidir. İddianame birilerini suçlar ve cezalandırılmasını ister. Oysa bu iddianameye bakıldığında hiç kimsenin sorumlu tutulmadığı görülüyor. Operasyonun silahlanmasında ve icraatında görev almış adli ve idari mekanizmanın başındaki kişilerin bilinmesine rağmen, iddianamede bunlar hakkında hiç bir iddia yer almaması dikkat çekiyor.
Aslında tüm bunlar şaşırtıcı değildir. Devletin ve düzenin sahibi olan sermaye sınıfı, kendisine şu ya da bu biçimde muhalefet eden unsurları, ideolojik kuşatmayla kontrol altında tutamadığı ölçüde, işkence ve katliamların rutinleştiği fiziki baskı aygıtını devreye sokarak bertaraf etmeye çalışır. Cezaevleri de iyi bilindiği gibi ordu ve polis örgütlenmesiyle birlikte devletin fiziki baskı aygıtının temel ayaklarından birini oluşturuyor.
Bu gerçeklik, yeryüzünün en kıyıcı burjuva diktatörlüklerinden birinin var olduğu Türkiye’de de fazlasıyla kendini gösterir. Bu topraklarda sermaye devleti yıllarca komünistlere, devrimcilere ve kısmen de diğer rejim muhaliflerine kan kusturmuştur. Sermaye devletinden 19 Aralık katliamı için adalet beklemek, ölü gözünden yaş beklemektir! (Kaynak: Kızıl Bayrak)