11 Mayıs 2009 Pazartesi

ABD ve Pakistan

Foreign Affairs dergisinin Pakistan'daki istikrarsızlığın nedenleri hakkında düzenlediği yuvarlak masa toplantısı.

Tüm bu anlatılanlar çerçevesinden bakınca, Swat vâdisi anlaşması ve Şerif-Zerdari karşılaşması gibi son gelişmeler neye delalet eder?

Sumit Ganguly: Son gelişmeler bana göre Pakistan devletinin ve kurumlarının kırılganlığının altını çizdi. Yargı sisteminin günlük politikalara şöyle iyice kurulduğunu da ifşa etti. Ülke için hayra alâmet değil. Swat'ta şeriata izin verilmesi, muayyen tezahürleri gözönüne alınmaksızın, devlet otoritesinden fedakarlıktır. Hayli can sıkıcı ve sterilize edilemez bir şeydir. Hindistan devleti, Pencab ayaklanmasının en karanlık zamanlarında dahi Pencâbilere bu çeşit bir devir ve temlikte bulunmamıştı.

Shaun Gregory: Pakistan'daki son gelişmelerde moral bozucu olan, bütünüyle tahmin edilebilir olmasıdır. Bir kimsenin daha önce yüzlerce kez izlediği kötü bir trajedinin görünür olmaya başlayışını izlemek gibi bir şey. Benim kanaatime göre Swat'taki şeriat meselesi, Pakistanlı yetkililerin orada yetki devrettikleri insanların tabiatından daha az önemlidir. Zerdari ve Navaz Şerif'e gelince, hepten gereksiz bir savaş veriyorlar ve böylece siyasi enerjilerinin büyük bir kısmını gerçek önceliklerden başka yana kaydırıyorlar. Bana Holmes ve Moriarty'i hatırlatıyorlar; bu ikisi birbirlerini yok etmenin derdine öyle bir düşmüşlerdi ki uçurumun kenarında durduklarını unutmuşlardı.

Aqil Shah: Swat'taki son olaylar asker hâkimiyetindeki Pakistan devletinin temel işlevini - yani toprakları dâhilinde cebri araçlar ve idare üzerindeki meşru tekel tasarrufunu - yerine getirmeye ya gönülsüz olduğunu ya da bunu ifa etmeye muktedir olmadığını gösterir. Talibanla varılacak bir ateşkes antlaşmasının sefil bir başarısızlık olduğunu, askeri harekâtın yükselen beşeri mâliyet karşısında tek seçenek olduğunu kabul etmiş olsak bile yönetim, Taliban'ın güvenilir bir taahhütte bulunduğundan nasıl emin olacak? Verdiği sözden caymaması için Talibanı tutan nedir? Basında çıkan haberlere bakılırsa, güvenlik personeline saldırarak ve onlardan bazılarını kaçırarak ateşkes antlaşmasını çoktan çiğnedi tıpkı daha önceleri FATA'da yaptığı tüm barış anlaşmalarını çiğnediği gibi. Ateşkes antlaşması, devlete karşı işlediği suçtan kurtulamasını sağlıyor. Halkı korkutup yıldırdılar, yüzlerce kız okulunu yaktılar, sivil ve askeri personeli öldürdüler. Shaun'un dediği gibi yeni baştan déjà vu.

Shaun Gregory: Bu esnada ABD ve NATO politikalarına yönelik meydan okumalar cevaplandırılmadan olduğu gibi duruyor. Washington ve NATO, Pakistanın ilerleme kaydetmesini sağlayacak herkesle – ılımlı siyasi partiler, sivil toplum, özel sektör hatta şiddetten sakınan islamcı partiler - ortaklık yapmalıdır. Çabalar, askeri alandan sivil alana kaymalı, iktisâdi, içtimâi ve siyasi ilermeyi hedeflemelidir. Tüm askeri yardımların hesabı yapılmalı, kayda ve şarta bağlanmalıdır. Batı'nın ordu ve ISI üzerinde etkili olabilmesi için Batı'nın Pakistan'a bağımlılığı - lojistik, istihbarat vb – azaltılmalıdır. Amerika, hava saldırılarına son verecek, silah kaçakçılığını engelleyecek, ekstremist mesajın erişim alanını sınırlandırıcak ve bazı aşiretlerle uzlaşma sağlayacak FATA'yı kuşatma stratejileri bulmalıdır. Bu arada, Batı'nın Pakistan'ın meşru çıkarlarını, Afganistan ve Güney Asya bölgesine yönelik kaygılarını kabul ve teslim etmesi, çıkarlarını korumasına imkan vermesi gerekir yoksa ordunun ve istihbarat servisinin paranoyası beslenmeye devam edecektir. Pakistan ve Afganistan'ın merkezde olduğu bölgesel bir diplomasi, ilerleme için bir çerçeve sağlayabilir. Obama, Hillary Clinton, Holbrooke ve David Petraeus bileşimi belki de bir nesil boyu şahit olacağımız böylesi bir süreç için en iyi karışımdır.

Aqil Shah: Demokrasiye geçiş, siyasi güç dinamiklerini değiştirme anlamında pek bir işe yaramadı. Politikacılar, durumun ciddiyetini anlayamayacak derecede kendi sınırlarını korumakla meşguller. Kamuoyu yoklamaları, hükümetin performansına yönelik bâriz bir güven kaybı olduğunu gösteriyor. Şerif-Zerdari çekişmesi beklenmedik bir şey olmayabilir fakat 2008 seçimlerini ve bu seçimin sonuçlarını Pakistanı otoriteryan tuzaktan kurtarmanın ilk adımı olarak gören Pakistanlıları hayal kırıklığına uğrattığı da kesindir. Seçilmiş hükümetin karşı karşıya kaldığı siyasi, iktisâdi ve güvenlik sorunları büyük ölçüde Müşerref'in mirâsı. Ancak Pakistan Halk Partisi hükümeti, liyâkatsizliğini örtmek için bu özrün arkasına saklanamaz. Güç, arzulu diğer demokrasilerde olduğu gibi Pakistan'da da hukukun hâkimiyetiyle sınırlandırılmalıdır. Bu ise bağımsız mahkemelerin nezaretindeki anayasanın üstünlüğünü gerektirir. Fakat PHP liderliğindeki hükümet beş para etmez bahanelere sarılarak adli bağımsızlığı ortadan kaldırıyor ve Müşerref döneminin demokrasi karşıtı tedbirlerine tevessül ediyor. PHP ve diğer partiler, anayasal denge ve kontrol mekanizmasıyla kısıtlanmayı uygunsuz buluyor olabilir fakat bir demokrasi onlar olmaksızın güçsüz olur ve otoriteryan sapmalara karşı savunmasız kalır. Şayet bu gerçekleşirse, son birkaç yılın demokratik kazanımlarının heba edilmesi suçlamasından sivil yöneticilere de iyi bir pay düşecektir.

Sumit Ganguly: Üzücü ama aynı fikirdeyim. Daha önce değindiğimiz soruya geri dönersek, Pakistan'ın seçkinleri, devletin karşı karşıya kaldığı krizin boyutlarını tam olarak kavramışlar mı? Yahut işi idare-i maslahatla geçiştirecekler mi? Ülkenin siyasi istikrarı, kamu düzeni, ekonomik büyümesi emsalsiz meydan okumalarla karşı karşıya ve geçmişte benzer tehditlerle baş etmiş olması, önündekilerle baş etmesi için kullanışlı bir rehber olmayacaktır.

Ashley Tellis: Pakistan seçkinlerinin tehdidi kavradıklarını düşünüyorum ancak kısa vadeli gereklerin kurbanı oluyorlar tıpkı bizim politikacılarımız gibi. Şerif-Zerdari arasındaki çatlak önemli bir örnektir. Her ikisi de orduya karşı sivil rejimi güçlendiriyor olmalıydılar fakat normal politika her zamanki yolu kullanıyor. Shaun'un Batı'ya yaptığı öneriler kullanışlı ancak başarımız hakkında kötümserim. Washington, sivillerle yakınlaşacak – hâlihazırda yaptığı gibi – fakat Pakistan ordusu, el Kaide ve Taliban'a karşı savaşıp dururken onun gücünü azaltacağını hayal etmek gerçekçi midir? Washington, yardımı sivillere doğru kaydırabilir fakat sivil yardım konuya odaklanmayabilir ve çarçur da edilebilir. Obama yönetiminin Pakistan'a yapacağı askeri yardımları şarta bağlaması için güçlü bir baskı var fakat böyle bir seyir izlerse çok şaşıracağım. Pakistan'a bağımlılığı kuzeydeki güzergâhlarla dengelemeye çalışmak anlamlıdır ancak bu hususta iyi haber alacağımızı düşünmüyorum – görünür geleceğe kadar Hayber Geçidi kullanılacaktır. (Hakkaniyetli olmak gerekirse, birkaç acıklı olay hâricinde ikmal güzergâhı olarak Pakistan'ın sicili hepten kötü değildir). Kuşatma stratejisi fikri ilginç ama çoklu egemen yapısının olduğu bir Pakistan ayakta kalabilir mi? Bilmiyorum. Hava saldırıları ve yol açtığı kayıplara gelince, Pakistan'dan ziyade kötü adamları hedeflemede ABD'nin çarpıcı bir sicile sahip olduğu Afganistan'ın meselesidir. Pakistan'ın meşru kaygılarına gelince, buradaki gerçek mesele nihayette İslamabad değil Kabildir. Afganistan, neyin gerektiği hakkında farklı bir kavrayışa sahip olduğunda Pakistan'ın çıkarlarını nasıl korursunuz? Meselenin özünde Afganistan ve Pakistan arasındaki güvenlik ikilemi yatıyor. Burada tanımlanan bölgesel yaklaşım hakkında şüpheliyim. Holbrooke ve meslektaşlarına kolaylıklar dilerim ama kökü derinlere inen bir güvenlik ikilemini hemen çözemez veya marjinal politik değişimlerle onun üstesinden gelemezsiniz. Mızıkçılık yaptığım için üzgünüm fakat iyimser değilim. Yapabileceğimizin en iyisi, Afganistan'ı Pakistan'ın işbirliği olmaksızın yola sokmak ve bu arada da uzun vadede ikna etmek üzere İslamabad'la yavaş yavaş çalışmaya devam etmektir.

Aqil Shah: Bu, klasik manevi zarar problemidir. Pakistan'ın asker ve sivil seçkinleri, ülkenin stratejik öneminden dolayı kendi ulusal çıkar nosyonlarını öyle büyük yankıları olmaksızın hayata geçireceklerine inanıyorlar. ABD ve diğerleri bu balonu patlatmak için şimdiye değin bir şey yapmış değiller. Müşerref'in yüksek mahkemeyi işe yaramaz hale getirirken ABD'nin sessiz kalışını düşünün, Müşerref'in bu yaptığı, sivil toplumun onun rejimine karşı seferber olmasını tetiklemiş ve gücü sıkıca kavrayan ellerini gevşetmeye yardım etmişti. Pakistan'da bununla ilgili temelsiz sayılmayacak algılamaya göre, ABD'nin zımni muvafakatı, Yüksek Mahkemenin yasadışı olarak içeri tıkılmış terör zanlılarına Pakistan kanunlarını uygulama çabasına bir cevaptı. Pek çok Pakistanlı nazarında Washington'ın Pakistan diktatörleriyle yaptığı çıkarcı ittifakın bir diğer hastalığıydı bu. Sri Lanka kriket takımına karşı Lahor'da düzenlenen saldırı, İslamcı militanların cüretini ve Pakistanda "meskûn mahalde" erişimlerinin nasıl arttığını gösterir. Pakistan'da iç asayiş sorunlarının çoğunluğu, her zaman olduğu gibi yerleşik gücün hesabı verilmeyen güvenlik politikaları izlemesine ve içerideki baskıyı haklı çıkarmasına yarayan güvenlik ikilemine bağlanıyor. Şayet diplomatik, ekonomik ve siyasi mevcut tüm vasıtalarla Pakistan ve Afganistan'ın istikrarı sağlanamazsa o halde bölgenin bir el arabasıyla cehenneme gitmesi muhtemeldir ki tüyler ürpertici sonuçları olacaktır.

Shaun Gregory: Tarık Ali'nin (solcu olarak bilinir) ABD-Pakistan ilişkilerini tahlil ettiği "The Duel" adlı çalışmasını okuyorum. Ana fikri, önde gelen Batılı güçler birbiri ardına gelen askeri diktatörleri destekleyerek ve demokrasiye sözde bağlılık sergileyerek 1958'den bu yana kendi kısa vadeli çıkarlarını öncelediler. Eğer ki böylesi bir gidişat ABD ve Batılı gâyelere hizmet etseydi herhalde göz yumulabilirdi. Ama hizmet etmiyor. Washington ve diğer başkentler onlarca yıldan beri Pakistan ordusunun çıkarlarını ve ülkenin kleptoman seçkinlerini birinci sıraya koyarken Pakistan halkını görmezden geldi. Şayet Pakistan düzlüğe çıkartılacaksa bir daha tekrarlanmaması gereken esaslı bir hatadır bu. Eğer Pakistan ordusuna yönlendirilen aynı kaynaklar ve entelektüel enerji demokrasiye, sosyal ilerlemeye ve kalkınmaya verilecek sahih bir desteğe yönlendirilseydi bugün çok başka bir yerde olacaktık. Washington son on yıldır yaklaşık 6 milyar doları FATA'da harcadı, bunun yüzde 96'sı askeri faaliyetlere ve sadece yüzde 1'i kalkınmaya harcandı. Kısır ve başarısız bir politika bu; denemeye değer başka fikirler olmalıdır. Obama yönetimi, seyri değiştirmek istediğini söylüyor. Öyle olup olmadığını göreceğiz.

Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın

Dünya Bülteni / 09.05.