3 Mayıs 2009 Pazar

Tarihi fırsat kaçmak üzere

Ekonomik kriz Avrupa'yı derinden sarsarken, yaklaşan Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesi beklenenin aksine solda ciddi bir canlanma görünmüyor. Siyasi ve coğrafi olarak bölünmüş bir sol karşısında anketler yine sağı gösteriyor.

Derinleşen ekonomik kriz, artan işsizlik, alım gücünün giderek düşmesi ve sağ hükümetlerin kriz karşısındaki yetersiz ekonomi politikaları sola tarihin en önemli fırsatlarından birini sunuyor. 1980'li yılların ekonomik liberalizmi ağır bir kriz yaşıyor, işsizlik Avrupa ülkelerinde rekor üstüne rekor kırıyor.

Yeni birdayanışma, sosyal adalet, yeniden dağıtım, kamu gücünün ekonomiye müdahele ihtiyacı açısından yeni bir dönemin kapıları açılıyor. Ancak yeni bir gelecek yaratmak ve ekonomik buhrandan kurtulmak için sol bunun ne kadar bilincinde? Oysa solun Sovyet sosyalizminin çökmesinden bu yana pazar ekonomisine yönelik eleştirileri bugün hiç olmadığı kadar haklı gerekçelere dayanıyor. Bu da yeni bir sosyal anlaşmanın zamanının geldiğini gösteriyor.

4-7 Haziran tarihlerinde yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesi sol cephedeki duruma bakıldığında 'sol nerede?' diye sormak sormak için yeterli nedenlerimiz var. Mevcut koşullara baktığımızda mantıken parlamento seçimlerinde sol güçlerin daha güçlü katılımı ve daha güçlü sonuç alması gerekiyor. Ancak gerçekten durum öylemi? Açık bir şekilde ifade etmek gerekiyorsa, hayır!

Neden sorgulanıyor?

Yapılan son kamuoyu araştırmaları solun tarihin önemli bir şansını kaybetmekte olduğunu gösteriyor. Krize rağmen özellikle Fransa'da anketler yine sağı gösteriyor. Eğer anketlere bakılırsa zaten zayıf katılımın beklendiği Avrupa Parlamentosu seçimlerinde seçmenler mevcut sağ partiler lehine oy kullanacaklar. Peki neden böyle bir sonuçla karşılaşılıyor? Sol bunu ne kadar sorguluyor? Neden ciddi bir sol ittifak gerçekleşmiyor? Fransa Sosyalist Partisi'nin liberal ve halktan uzak politikaları bir yana radikal soldaki ardan canlanma solu kurtarmaya yetecek mi?

Öyle görünüyor ki sol Avrupa Parlamentosu'na da bölünmüş halde katılacak. Bu her zaman böyleydi ancak toplumun ihtiyaçlarına cevap olmak ve yeni bir umut yaratmak solda ciddi bir alternatif projeyi gerekli kılıyor. Avrupa Solu geçtiğimiz aylarda kapitalist kriz karşısında yeni bir gelecek yaratmak için 'manifesto' yayınladı. Ancak sosyalist bir Avrupa modeli için oluşturulan programların kağıt üzerinde kaldığı görülüyor. Bu nedenle bir çok çevre tarafından hayata geçebilecek bir hükümet projesi olarak görülmüyor.

Siyasi bölünmeler

Sadece politik olarak değil coğrafik olarak da solda ciddi bir bölünme var. İngiltere, İspanya, Portekiz, Bulgaristan, Macaristan, Slovakya, Slovenya, Litvanya ve Kıbrıs gibi solun yönettiği ülkelerde sosyalistler her şeyden önce ulusal çıkarları öne plana çıkarıyor. Yine koalisyon ortağı olarak yer aldıkları Almanya, Avusturya, Belçika ve Lüksemburg'da da durum çok farklı değil.

Yine bununla birlikte sol, sosyalistler ve sosyal demokratlar ile radikal ve aşırı sol arasında da bölünmüş durumda. Özellikle Almanya'da SPD ve Die Linke arasında ciddi bir muhalefet göze çarparken, Fransa'da ise sağa yakın liberal politikaları ile Sosyalist Parti ve diğer tüm sol arasında sert bir muhalefet var. Fransa'da yılın başlarında kurulan Yeni Anti Kapitalist Parti (NPA) genç Troçkist lideri Olivier Besancenot ile radikal solda ciddi bir canlanmayı beraberinde getirse de bir bütün olarak soldaki bölünmüşlük başarı önnünde engel oluşturuyor. Ayrıca Fransız Sosyalist Partisi'nin liberal duruşunun aksine Hollanda'da radikal sol cephesinde yer alan Sosyalist Parti ülkenin üçüncü siyasi gücü olması da sosyalistler arasındaki siyasi bölünmüşlüğe işaret ediyor. Bunlara bir de çevrecilerin rekabetini de eklemek gerekiyor.

Soldaki siyasi ve coğrafi bölünmenin yanı sıra Avrupa sağında da aşırı sağ, diğer ulusalcılar ve egemenlikçiler arasında artan bir muhalefet var ancak sola göre daha fazla birlik oluşturuyorlar. Sağdaki bu baskın durum Jose Manuel Durão Barroso'yu Avrupa Komisyonu Başkanlığı'na götürebilir. Barroso'nun sadece kendi sağ kanadından değil de üç sosyalist hükümet başkanı; İngiliz Gordon Brown, İspanyol José Luis Zapatero ve Portekizli José Socrates'in desteğini de alması ayrı bir tezatlık oluşturuyor.

Fransız gazeteci Patrick Jarreau, solun bu durumunu değerlendirirken, 1970'li yıllarda Amerika Dışişleri Bakanı Henry Kissinger'in 'Birleşik Avrupa' üzerine ironide bulunarak kendisiyle konuşmak için telefon numarasını istediğini hatırlatıyor. Gazeteci, 'Bugün de Avrupa solunun nasıl birleşeceği bilinmiyor' diye eleştiriyor.

Aday arayışı

Avrupa Komisyonu'nun başına sol cephede kimin getirileceği konusunda ortada netleşen bir isim bile yok. Avrupa Sosyalist Partisi'nin Başkanı Poul Nyrup Rasmussen'e umutla bakılmıyor zira sosyalist hükümetler bile onu desteklemiyor. Kendi ülkesinde politikalarından ötürü destek yitirerek Başbakanlıktan düşen Tony Blair'in adı da geçiyor. Blair bu nedenle Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin desteğini almak için çabalıyor. Ortaya çıkan tablo pek parlak değil; soldan destek bulmayan solcu adaylar, soldan destek alan sağcı adaylar, sağdan destek arayışındaki solcu adaylarÖ

Ancak herşeye rağmen solun bir atılım yapması için önemli fırsatlar bulunuyor. Örneğin mali olarak çöken İzlanda'da 26 Nisan Pazar günü yapılan genel seçimlerde sol zaferle çıktı. Bu sol açısından iyi bir işaret. Ancak buna karşın sosyalistlerin iktidarda olduğu İspanya'da tarihin en ağır krizlerinden biri yaşanıyor. İspanya işsizlikte Avrupa birincisi oldu.

Diğer yandan ekonomik kriz ortamında Avrupalıların ulus-devlet ağırlıklı politikalarına ilişkin bakış açılarında da değişiklik yaşandığı gözleniyor. Bu da sol için önemli fırsatlar sunuyor. Europbarometre'ye göre Avrupalıların yüzde 61'i daha iyi korunmak için 27 Avrupa ülkesinden ulusal planda değil, koordineli tedbirler istiyor. Ortaya çıkan bu sonuç yaşanan krizinin bir ulus devlet dayatmasından çok siyasi bir Avrupa'yı teşvik ettiğini gösteriyor. Geriye can alıcı bir soru kalıyor: Sol önünde duran bu tarihi fırsattan yararlanabilecek mi?

DELİL FIRAT