3 Mayıs 2009 Pazar

“YOLU YAPAN YÜRÜYENDİR!”

“Evet, mümkündür.”[1]
Sakın ola, “DİSK ve KESK başkanları, 1 Mayıs’ı Taksim’de valiliğin istediği sayıyla, istediği kişilerle kutladı,”[2] türünden tezviratlara aldırmayın…
31 yıl sonra 2009’da 1 Mayıs Alanı’na, genç yoldaşım Ecevit Piroğlu’nun parçalanan diz kapağıyla…
1996’da Kadıköy’de polis kurşunuyla katledilen Hasan Albayrak, Yalçın Levent, Dursun Odabaşı’yla…
1990’da felç edilen Gülay Beceren’le…
1989’da polis kurşunuyla vurulan Mehmet Akif Dalcı’yla…
1 Mayıs 1977’de katledilen 36 yoldaşımızla…
Hasılı bizimkilerin isyancı 15-16 Haziran geleneğiyle dövüşe dövüşe çıktık…
Hayır; kimse bize hiçbir şeyi “ihsan etmedi”!
2007-2008 mücadelelerinin belirleyici katkıları ve yol açıcılığıyla bizi, 31 yıl sonra yeniden 1 Mayıs Alanı’na çıkaran ısrara, sakın ola sakın ha, kimse dil uzatmasın…
Bu kazanımda Orhan Yılmazkaya’nın direngenliğiyle,[3] ateşin ve güneşin çocuklarının arka sokaklardaki ısrarı yol açıcı olmuştur…
Sakın ola sakın ha, bu cürete dil uzatmayın!
* * * * *
1 Mayıs 1977 katliamını asla unutmayanlar, unutturmayanlar olarak; elbette, Taksim ısrarından vazgeçmeyecektik…
Onlar; lanetli egemenler; yalanın ve sömürünün efendileri bize 1 Mayıs 1977’yi unutturmayı istediler, bunu dayattılar… Ama yağma yoktu; Taksim elbette, unutmayışımızın, ısrarımızın simgesiydi…
Erkan Goloğlu’yla birlikte, “1 Mayıs’ın Taksim Alanı’nda kutlanmasına ilişkin ortaya atılan onca lafın arasında, bu alanın da simge olduğunu söyleyenlerin niyetini sorgulamak istemem. Her yıl, 1 Mayıs’ın bu alanda kutlanmasını isteyenlere yöneltilen itirazlarda bir sahicilik bulmakla beraber, bu alanın, hafızamızı canlı tutmanın bir ‘simge’si olduğunu söylemek zorundayım. 1 Mayıs’ı, bir devlet geleneğinin simgesi hâline getirenlere inatsa, bu da inat!
Unutturmanın simgesiyle hatırlamanın simgesi arasında sıkışmak istemiyorsak, yola yine Taksim Alanı’ndan çıkacağız.
Çünkü unutmak ve hatırlamak, bazen ikiz kardeş gibidirler.
32 yıl önce 1 Mayıs’ta bir araya gelmiş Türkiye de geçmişi unutmak istiyor. Kimse acılarıyla, yasıyla, öfkesiyle, kızgınlığıyla yaşamak istemez. Öfkenin içten içe bizi kuruttuğunu, yaşama hevesimizi körelttiğini biliriz. 31 yıl önce 1 Mayıs’ta bir grup eli silahlı görevliyi Sular İdaresi’nin üstüne yerleştiren Türkiye’nin hatırlamak istediği hiçbir şey yok mu?
Hatırlayıp geçmişle yüzleşemedikten sonra, unutmak, hatırlamanın katilidir.
Daha kötüsü o katilin, kendi vicdanımız olması da var, bu hayatta.
Onun için biz, 32 yıldır hâlâ Taksim Alanı’ndayız,” dedik, diyoruz, diyeceğiz de…
Çünkü biz; devletin ve egemen güçlerin 1 Mayıs korkusu sürüyorken; vardık, varız, varolacağız…
Ayrıca da, devletin görünmeyen eli, kendi vatandaşlarını katletmekten zerrece utanmıyorken; 1 Mayıs 1977’yi unutmadık, unutmuyoruz, unutmayacağız…[4]
* * * * *
Evet, coğrafyamızın 100 yıllık 1 Mayıs geleneğini sürdürmek için yasaklara karşı Taksim’e yürümek “olmazsa olmaz”dı…
Bu, coğrafyamızdaki 1 Mayıs’ların “zorunlu bırakıldığı”; vazgeçmesi mümkün olmayandı…
Dedim ya; eğer devrimci bir geleneğin sürdürücüleri olmaktan vazgeçmeyeceksek; 1 Mayıs 2009’da ne yapıp, yapamayacağımız egemenlerin icazetine değil; sadece ve sadece devrimci iradeye bağlıydı; bizim elimizdeydi!
Türkiye’de emekçi sömürüsüne, katliam, işkence, yasaklama, baskıya karşı işçilerin direniş sembolü 1 Mayıs 100 yıldır kutlanıyorken zaten başka türlüsünü de düşünmek mümkün değildi…
O hâlde 1909’da Selanik’te ve Üsküp’te kutlanan ilk 1 Mayıs’ın 100. yaşında, Taksim’e yürüyecektik…
Kolay mı? İlk 1 Mayıs’ımız yani 1909 1 Mayıs’ı sembolik bir eylem değil, binlerce kadın ve erkek emekçinin katıldığı “göz kamaştırıcı bir nümayiş”ti. Somut talepleri ve belirgin bir siyasal çizgisi olan bir eylemdi.
O 1 Mayıs’ı Rum, Türk, Yahudi, Bulgar işçiler birlikte örgütlediler ve kolkola yürüdüler…
Onlar gibi yürüyecektik…
* * * * *
Yürüdük de…
V. İ. Lenin’in, Nisan 1904 tarihli “1 Mayıs Çağrısı”ndaki, “İki dünya, bu büyük mücadelede karşı karşıya duruyor: sermaye dünyası ile emek dünyası, sömürü ve kölelik dünyası ile kardeşlik ve özgürlük dünyası.
Bir tarafta bir avuç kan emiciler var. Bunlar fabrikaları ve değirmenleri, alet ve makinaları ele geçirmişler, milyonlarca dönüm toprağı ve dağ gibi paraları kendi özel mülkleri yapmışlardır. Hükümeti ve orduyu uşakları, yığdıkları servetin sadık bekçi köpekleri yapmışlardır.
Diğer tarafta ise milyonlarca mülksüz vardır…
Ama şimdi bu mülksüz emekçiler, parababalarına ve sömürücülere karşı savaş ilan etmiş bulunuyorlar. Bütün ülkelerin işçileri, ücretli kölelikten, yoksulluk ve sefaletten emeği kurtarmak için savaşıyorlar,” haykırışını kulağımıza küpe ederek yürüdük Taksim’e. Kendimizi Halaskargazi güzergâhı ile sınırlamayıp; yürüyüş koluna Mecidiyeköy’ün, İstiklal’in, Tarlabaşı’nın, Harbiye’nin, Gümüşsuyu’nun, Cihangir’in, Pangaltı’nın, Kurtuluş’un, Şişli’nin, Nişantaşı’nın, Dolapdere’nin devrimci enerjisini katarak, elbette onlarla çıktık Taksim’e…
1 Mayıs Alanı’na, 100 yıl sonra 1909 böyle taşındı…
Bedeli ödenerek; bedelini ödeyenlerle…
* * * * *
Hayır; kimse, ama kimse yaygaracı yalanlara müracaat etmesin…
Yolu dövüşenler açtı…
Obamania’dan malûl Murat Yetkin’in, “Başbakan Tayyip Erdoğan 29 Mart seçimleri ve ABD Başkanı Barack Obama ziyareti ardından ilk önemli açıklamasını 1 Mayıs’ın bayram ilan edilmesi konusunda yaptı. Bu doğru yönde atılmış bir adımdır... 1 Mayıs’ın bayram ilanı bir bahar temizliğine işaret ediyor olabilir mi?” fantastik(?!) sorusunun karşılığı kocaman bir “Hayır”dır!
“Solculuk” adına AKP’yi kutlayanlar mı? Onlar da, “Hükümet 1 Mayıs’ın ‘Emek ve Demokrasi Günü’ olarak tanınmasına ve resmi tatil günü olarak kutlanmasına karar verdi. Bu, desteklenmesi, alkışlanması gereken olumlu bir karardır…
“1 Mayıs’ta ülkenin herhangi bir alanında emekçilerle bir arada olmak, emek gününü onlarla birlikte kutlamak hangi siyasi eğilimden olursa olsun bir politikacı için büyük onurdur,” diyen Deniz Kavukçuoğlu gibi ayıp ediyorlar!
Evet, evet hem de çok ama pek çok ayıp ediyorlar!
Tamam anladık, Cengiz Çandar gibiler, “Kimileri, 1 Mayıs’ın 2009 ile birlikte ‘yeniden’ bayram olarak kutlandığını söylüyor. Doğru değil. İlk kez oluyor. Hükümetin hakkını verelim,” diyenler; görevlerini ifa etmek anlamında AKP şakşakçılığıyla iştigal edebilirler, ama; bunun “solculuk” adına yapılması yok mu? Bu ayıp, hem de çok ama pek çok ayıp oluyor!
Taksim’in yolunu açan birleşik eylem “Ya Basta” diye haykıran; Paris Varoşları’nın; Yunanistan’da yaşanan isyan derslerinin; Eksarhia semtinde polis kurşunuyla katledilen Aleksis Grigoropulos’un kardeşidir…
* * * * *
İyi, hoş da resmi tatil oldu da ne oldu ki?
Türk-İş’e bağlı Hava-İş Sendikası Genel Başkanı Atilla Ayçin, “1 Mayıs resmi tatili göstermelik,” derken; resmi tatil yaygaralarının, manipülatif bir incir yaprağından başka bir şey olmadığını görmeyen var mı?
Hem 2008 1 Mayıs’ı öncesinde Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın, “1 Mayıs’ı resmi tatil ilan etmemizi isteyenler var. Türkiye tatiller ülkesi; yıllık çalışma günü 200 gündür. Bunun dışı tatildir. Hesap edecek olursak, bugünün maliyeti 2 katrilyondur. Bir taraftan emeğin karşılığının daha fazla olmasını arayacağız, bir taraftan tatiller artsın diyeceğiz, biz böyle bir noktada değiliz,” dediğini ve bundan bir yıl sonraki tavır değişikliğinin 2007 ve 2008’de ödenen bedeller olduğunu nasıl unutursunuz!
Hiçbir şey burjuvaların (AKP’nin) “ihsanı” falan değil; neyi kazandıysak, bedelini fazlasıyla ödeyerek ve onlardan kopartarak aldık…
* * * * *
T.“C” devletinin şantaj ve dayatmalarını, terörünü nasıl da görmezden gelebilirsiniz?
Resmi tatilin “mimarı” ilan edilen Başbakan Erdoğan’ın, “Taksim Meydanı’nda miting yapma talebini doğru bulmadığımızı kendilerine geçen yıl da ifade ettik. Taksim Meydanı bir miting alanı olmaktan çıkarılmıştır. Bir miting alanı değildir. Bu bizim dönemimizde alınmış bir karar da değildir,” dediğini…
Ya da Cumhurbaşkanı Gül’ün de, Erdoğan hükümetinin yanında yer alarak, “Devlet yetkilileri en iyisini bilir,” diye haykırdığını nasıl unutur/ unutturursunuz?
Bir şey daha: “1 Mayıs’ta ‘gösteri alanı değil’ diye işçilere kapatılan Taksim Meydanı’nda 5 Nisan 2009 tarihinde ‘Polis Haftası’ kutlaması vardı. Türk Polis Teşkilâtı’nın 164. kuruluş yıl dönümü dolayısıyla Taksim’e ‘Polis -Halk Yürüyüşü’ yapıldı.”
Evet, “Taksim, maç kutlamalarına, polis haftasına, konserlere, yılbaşı eğlencelerine açık olsa da, işçilere yine kapalı”ydı!
Özetle egemenlerin Taksim “mazeretleri” bitip, tükenir gibi değildi!
İstanbul Valisi Muammer Güler, “Taksim çok geniş katılımlı toplantıların yapılmasına elverişli değil,” buyursa da; DİSK Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Dairesi Müdürü Fahrettin Erdoğan’ın ifadesiyle, “Taksim’de 1 Mayıs kutlamalarını engellemek için gösterilen çabalar maddi dayanaktan yoksun”du.
Bu tabloda da egemenler için olsa olsa, “İşçi sendikaları, Taksim’e 500 kişiyle gelip, çiçek bırakırsa katılırım,” diyen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in ifade ettiği türde bir şey “mümkün”dü!
Ya da Kadıköy’e gidilecekti; ferman böyleydi…
* * * * *
Kadıköy!
Bekir Coşkun’un ifadesiyle, “Bence Türk-İş’in; Hak-İş ve AKP milletvekilleri ile işçi kitlesinden ayrı olarak yönetici kadrosu ile Taksim’e erkenden gelip gitmesi makûldü.
Makûl işçi örgütüdür Türk-İş…”
Türk-İş, makûl olanı yaptı! Çünkü onlar, bunun için vardı!
Aslında soru(n), Türk-İş’ten çok, Türk-İş’i bir “uvriyerizm gerekçesi” yapan mantık(sızlık)daydı…
“İşçinin gündemi alan değil, işsizlik.”[5] “Bugün asıl sorun 1 Mayıs’ı Taksim’de mi başka yerde mi kutlamak değil; 1 Mayıs’ın hangi taleplerle kutlanması gerektiği iken, bu hiç akıllara getirilmemektedir,”[6] diyenler yanlış diyor, yapıyor…
1 Mayıs’ın temel talebi, XXI. yüzyılda artık iktisadi olmaktan öte iktisadın siyasallaşmış çok boyutluluğuyla politiktir, politik olmak zorundadır…
“Türk solunun bazı unsurları, hâlâ ‘Türk-İş nerede, biz orada’ tavrındalar! İşçi sınıfına siyasi olmayan yaklaşım anlamında uvriyerizm işte budur. İşçi sınıfı ancak toplumun genel siyasi hayatına müdahaleye hazırlanarak kazanılabilir. 2008’de olduğu gibi bu 1 Mayıs’ta da toplumun siyasi hayatı Taksim Meydanı’na kilitlenmişken Kadıköy’de olmaya can atmak işçileri politika dışına atan yaklaşımdır.”[7]
Ve bir şey daha; konuya ilişkin olarak Ahmet Tulgar da, “Kadıköy’e kaç işçi geldi. Gelenlerin kaçı işçiydi?” diye soruyor haklı olarak!
İşçi sınıfı Kadıköy’deki kadar, Kadıköy bileşiminin ürünü ve göstergesi değildir; bilmeyenlerin, bilgisine sunulur…
İyi de “Taksim’le sınırlanmayalım, her yer 1 Mayıs Alanı kılınmalı” mı?
Tamam, elbette! Ama nasıl?
Evet, evet her yer! Ama Ankara’da Kızılay, İzmir’de Konak… Yani neresi yasaklanmışsa, orası… 1 Mayıs Alanı kılınmalıdır…
“İşçilerle birlikte” vurgusuyla ekliyordu İ. Sabri Durmaz, “1 Mayıs’ı her yerde kutlamak önemlidir”!
Ona ne şüphe!
Halkevleri Genel Başkanı İlknur Birol’un ifadesiyle, “Yasaklı tüm alanları özgürleştirmek için alanlara çıkılmalı”dır!
Elbette tüm alanlar bizim; elbette tüm alanlarda olmalıyız; ancak Ankara’da Kızılay’da, İzmir’de Konak’da olmak şartıyla…
Yani T.“C” devletinin resmi şantaj/ dayatmalarını aşarak özgürleşmek için…
* * * * *
Bu gerekli. Çünkü T.“C” devletinin resmi şantaj/ dayatmaları özgür 1 Mayıs’tan korkuyor… Bu genetik bir refleks…
Kimse görmezden gelmesin, Zülfü Livaneli’nin dediği gibi, “Türkiye’de yönetimler bugüne kadar 1 Mayıs’ı, sosyal felaketle eş anlamlı gördü.”
1 Mayıs’tan korktu; 1 Mayıs’larda kan döktü, sınır tanımaz bir şiddet uyguladı…
En yakın örnekleriyle 2007, 2008 (ve nihayet 2009) bunun en canlı örneklerini teşkil ediyordu.
Mesela İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah döneminde İstanbul’da 1 Mayıs İşçi Bayramı kutlamaları nedeniyle tam anlamıyla bir kaos yaşandı. İşçilere saldırıldı. Yüzlerce kişi tutuklandı. DİSK, TMMOB, ÖDP binalarına ve hastanelere biber gazı atıldı…
Özetle T.“C” devletinin şantaj ve dayatmaları, 2009 1 Mayıs’ının öncesinde de (“5. Kol”un ayakta alkışladığı!) “klasik” havuç/ sopa siyasetine sarılmıştı…
* * * * *
“Klasik” havuç/ sopa siyaseti işçi sınıfının ve mücadelenin maruz bırakıldığı “5. Kol” faaliyetlerinin işbirlikçiliğine; “akıllı olun” maruzatlarına gelince… Yeni dayanakları, neo-liberal “yönetişim” söylenceleri. “Müzakere” adına emekçiyi patronlara, şirket çıkarına teslim eden türden…
Örneğin, Barış Önder isimli bir zatın, elektronik ortamda dolaşan maruzatına göre: “Globalleşen dünyamızda emekçilerimiz, çağdaş, demokratik ve sosyal devlet anlayışının bir gereği olan sendikal hakların kazanımıyla daha iyi koşullarda çalışma şartlarına kavuşmuştur….
Globalleşen ve değişen bu yenidünya düzenine uyum sağlanabilmesi, imkânların verimli bir şekilde kullanılabilmesi, çeşitli toplumsal kesimler arasında sağlanacak diyalogla mümkün olabilecektir. Bu nedenle çıkar farklılıklarını akılcı politikalarla dengelemek, ortak çıkarların alanını genişletmek, uzlaşma ve başarıya giden yolu açıcı faktörler olacaktır.
Bu nedenle 1 Mayıs kutlamalarında sendikalar ve sendikacılar, sadece tepki koyan bir anlayıştan uzaklaşarak çözüm üreten ve alternatifler geliştiren yaklaşımlarla toplumu geliştiren, ona yön veren bir role sahip olmak durumundadırlar…
Günümüzde, toplumsal değerlerin sürekli olarak ideolojiler tarafından istismar edilmesi, belirsizliklerin hâkim olmasına neden olmakta ve bu durum, kaostan menfaat uman grupların dışında hiçbir kesime, kitleye artı bir değer katmamaktadır.
1 Mayıs’ların provokasyon peşindeki güçlerin emelleri için fırsat oluşturmasına ve bu güzel günün önceden ilan edilmiş bir ‘savaş günü’ olarak algılanmasına tüm insanlık adına engel olunmalıdır…”
Bunları “utanmadan” diyen/yazan Barış Önder her kim ise, onun dedikleriyle; “1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü üzerinden yaratılan kaygı ve gerilimlerin giderilmesi ve daha barışçıl bir kutlama gerçekleştirilmesini amaçlayan” Hak-İş Konfederasyonu’nun tutumu ya da “1 Mayıs’ı Taksim olmazsa Kadıköy’de kutlarız,” diyen ve “Kadıköy’de yapacakları miting için ‘ortak 1 Mayıs’ çağrısı yapan” Türk-İş Başkanı Mustafa Kumlu’nun tavrı bire bir örtüşüyor… Kendilerine, daha doğrus “temsil” iddiasında bulundukları emekçilere dayatılan yasakları kuzu, kuzu kabullenen bir teslimiyetçilikle…
Tüm “5. Kol” faaliyetlerinin aslında yoktu birbirinden farkı!
* * * * *
Ancak Devrimci 1 Mayıs Platformu’nun, DİSK’in, KESK’in, TTB’nin, TMMOB’nin kararlı tutarlılığı yanında; ateşin ve güneşin çocuklarının militan katkıları; “klasik” havuç/ sopa siyaseti ve “5. Kol” faaliyetleri işlevsizleştirildi…
DİSK, “1 Mayıs’ta Taksim’deyiz, başka yerde değil,” dedi ve dediğini yaptı! (DİSK’e yakışan da buydu!)
* * * * *
Taksim’e çıkmak, çıkmış olmak DİSK için de önemli bir kilometre taşıdır!
İşçi sınıfının “korku”, “dayatma”, “boyun eğiş” boyunduruğuyla Taksim’de hesaplaşmış olmasının önemi büyüktür.[8]
“Niçin Taksim?” denildiğinin ve bundan sonrasının sonuçları görülecek…
Yaşayanlar bunu görecek….
Kolay mı?
Taksim Meydanı 1 Mayıs’la özdeşleşmiştir.
1 Mayıs kutlamaları bir tarihi anı ve geleceği bugünden yeniden kurmanın en temel uğrak noktalarından biri olarak görülmelidir.
Nihayet “1 Mayıs’ın ‘Newrozlaştırılması’; gericiliğin hesap ve saldırıları karşısında işçi ve emekçilerin, ezilen halkların mücadele mevzisinin ileriye taşınmasını sağlayacaktır.”[9]
Gerçekten de 2009 Taksim’inde “1 Mayıs şehitleri ölümsüzdür” diyen DİSK Genel Başkanı Çelebi, “30 yıldır 1 Mayıs’ın tatil edilme mücadelesi vardır. Yıllardır Taksim’in emekçi sınıfına açılmasını istedik. Burada yüz binlerce arkadaşımız buluşabilirdi. Her katılımcıya engel çıkardılar, gaz attılar. Buna rağmen işte Taksim’de, işte 1 Mayıs alanındayız,” derken; KESK Genel Başkanı Sami Evren ise; konuşmasında, “Türkiye’yi emekçilerin özgürleştireceğini” vurgusuyla, “Bugün Taksim’de sadece bu alanı özgürleştirebildik ama parça parça, adım adım Türkiye’nin dört bir tarafını siz özgürleştireceksiniz. 1 Mayıs bir miting değildir, işçi sınıfının en politik gösterisidir,” derken; yitirilmiş bir sınıfsal özgüven duygusu yeniden kazanılıyordu…
Tam da bunlar için 1 Mayıs’ta Taksim’deydik ve şu “çünkü”leri de vardı elbet….
2009 1 Mayıs’ına devlet tarafından terörize edilmiş bir siyasi ortamda girdik. Bir yanda krizin yarattığı yoksullaşma ve işsizlik, diğer yanda devletin Kürt sorununun çözümsüzlüğünü sürdürme politikaları, halklarımızın ve işçi sınıfının yaşam koşullarını daha da zorlaştırıyordu.
Bunlar yetmiyormuş gibi 1 Mayıs vesilesiyle bu ülkenin valisi, emniyet müdürü ve başbakanı Taksim hakkını savunanları tehdit ediyor, “akıllı olunursa polisin kimseyi dövmeyeceğini” söylüyordu.
Böylelikle de, emekçilerin yıllar süren mücadele ve ödediğimiz bedeller karşılığı aldığımız 1 Mayıs’ın tatil olması hakkını adeta bir lütuf gibi pazarlamaya kalkıyordu
Bunlara “Evet” denilemezdi; denmedi de!
Bunun için küresel krizin tüm dünyayı kasıp kavurduğu bir kesitte, “Siz çıkardınız, bedelini biz ödemeyeceğiz! Kapitalist krizinizi bizim üzerimizden çözemeyeceksiniz!” diye haykırmak için yürüdük Taksim’e…
Sürdürülemez kapitalist vahşete karşı için yürüdük Taksim’e…
Küba’dan Latin Amerika’nın dört yanına, Nepal’den Filipin’lere her yerde yükselen toplumsal başkaldırı dalgasının enternasyonalist kararlılığıyla kızıl bayraklarımızı daha da yükseltmek için yürüdük Taksim’e…
Ortadoğu’da Kürt ve Filistinli olduğumuz; Irak’ta direndiğimiz için yürüdük Taksim’e…
Kürt, Ermeni, Alevi, Kadın, Öteki, Ezilen, Mağdur olduğumuz ve özgürlük eşitlik-mücadelesinde yer aldığımız için yürüdük Taksim’e…
Dört kişiden birinin işsiz olduğu, kitlesel işten çıkarmaların yaşandığı ve daha da yaşanacağı topraklardaki burjuva boyunduruğun şoven gericiliğine “Hayır” demek için yürüdük Taksim’e…
Evet genci yaşlısı, kadını erkeği, Kürdü, Alevisi, Süryanisi, Ermenisi ve Anadolu topraklarının isyan zenginliğini oluşturmak için yürüdük Taksim’e…
Hepimizin bildiği gibi beş yüz bin emekçinin Taksim meydanında olduğu zaman, 1 Mayıs 1977’de 36 Devrimcinin hayatını kaybettiği, 130 kişinin yaralandığı gün, tarihe kanlı 1 Mayıs olarak geçmişti. O gün orada yitirdiklerimize, 1989 1 Mayıs’ında şehit düşen Mehmet Akif Dalcı’ya, 1996 Kadıköy 1 Mayıs’ında kaybettiğimiz Hasan Albayrak, Dursun Odabaşı ve Levent Yalçın’a ve de yitirdiğimiz tüm devrimci ve komünistlere yakışır bir 1 Mayıs için yürüdük Taksim’e…
Biliyorduk: İstanbul’da olup da, Taksim’de değilsen katıldığın şey 1 Mayıs değildi...
Bu bağlamda Taksim’e çıkanlardan Canan Aydın’ın, “Sanki bugün beni ilk kez güneşe çıkardılar,” deyişi çok şeyi anlatıyordu…
Yaşananlar ile “Taksim’i 1 Mayıs’a kapatacağız diye ortalığı savaş alanına çeviriyordunuz… Duvar yıkıldı. İşçiler Taksim’e çıktı…”[10] denilebilmişti nihayet…
Hani Nâzım Hikmet’in dizeleriyle, “Çok şükür, çok şükür, bugünü de gördüm ya, ölsem de gam yemem” denilen şey olmuş, daha doğrusu yaratılmıştı…
Evet şimdi; 2009’un 1 Mayıs’ından sonra daha da haklı ve gür haykırabiliriz “1 Mayıs İşçi Marşı”nı: “Günlerin bugün getirdiği/ Baskı, zulüm ve kandır/ Ancak bu böyle gitmez/ Sömürü devam etmez/ Yepyeni bir hayat gelir/ Bizde ve heryerde/
1 Mayıs 1 Mayıs/ İşçinin, emekçinin bayramı/ Devrimin şanlı yolunda/ İlerleyen halkın bayramı/ Yepyeni bir güneş doğar/ Dağların doruklarından/ Mutlu bir hayat filizlenir/ Kavganın ufuklarında/ Yurdumun mutlu günleri/ Mutlak gelen gündedir/
1 Mayıs 1 Mayıs/ İşçinin, emekçinin bayramı/ Devrimin şanlı yolunda/ İlerleyen halkların bayramı/ Vermeyin insana izin/ Kanması ve susması için/ Hakkını alması için/ Kitleyi bilinçlendirin/ Bizlerin ellerindedir/ Gelen ışıklı günler/ Gün gelir gün gelir/ Zorbalar kalmaz gider/ Devrimin şanlı yolunda/ Bir kağıt gibi erir gider…”
* * * * *
Ancak bunlar kolay olmadı…
2008 1 Mayıs’ında DİSK önündeki ilk saldırı saat 07.00 sularında gerçekleşmiş ve takip eden her yarım saatte yeni saldırılar yaşanmıştı. 2009 içinse Vali Güler, polise saldırı olmadıkça polisin saldırmayacağını açıklamıştı. Ancak bu açıklamaya rağmen, polis sadece iki saat dayanabildi.

1 MAYIS 2009’UN “KRONOMETRE”Sİ
08.45 Polis Taksim’e çıkmak için Pangaltı’da toplanmaya başlayan kitleye saldırdı. İlk saldırıdan sonra polis geri çekildi. Kitle toplanmaya devam etti.
09.10 Polis saldırılarına dair ikinci haber Mecidiyeköy’den geldi. Polis, Mecidiyeköy tarafında toplanıp Pangaltı’na doğru gelmeye çalışan kitleyi su ve gazla engellemeye çalıştı.
09.20 1 Mayıs saldırganlığından gözaltı haberleri de gelmeye başladı. Şişli Cevahir Alışveriş Merkezi önünde toplanan DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikası’ndan bir yönetici gözaltına alındı. Ayrıca DİSK Genel Merkezi civarında gerçekleştirilen saldırılarda da iki kişinin gözaltına alındığı öğrenildi.
09.25 Pangaltı durağında 400-500 kişi toplandı. Polis saldırısı ise gecikmeden gerçekleşti. Gaz bombalarının ardından kitle Kurtuluş’a çekildi. Polisin gaz bombalı saldırısı ve kitlenin direnişi Kurtuluş sokaklarında sürdü.
09.40 Kurtuluş Caddesi üzerinde 500 civarında kitle yaklaşık yarım saat polisle çatıştı.
09.45 Şişli Camii’nin önünde yaklaşık bin kişi toplandı. Eğitim-Sen, SDP, EHP vs. flamalarının açıldığı görüldü. Kitlenin çevresine yığınak yapan ve çembere alan polis saldırdı.
09.45 DİSK korteji polis kordonu altında tecrit edilmiş bir hâlde toplanma noktası olan Pangaltı’na ulaştı.
09.50 Şişli Camii önünde toplanan gruba polis saldırdı. Kitle Mecidiyeköy tarafına doğru çekildi.
09.57 Taksim’e çıkan yollarda polis saldırısı yaşanıyor. Pangaltı’na ilerlemek isteyen ana kitleye dahil olmaya çalışan eylemcilere polis saldırıyor. Ana kitleden diğer grupların da katılması yönünde polise taleplerin iletildiği bildiriliyor. Sıraselviler’de toplanarak Taksim’e çıkmaya çalışan grupla polis arasında çatışmalar yaşandı. Sıraselviler’de yaşanan kısa süreli çatışmada polis gaz bombası kullandı. Kitle ara sokaklarda bekleyişini sürdürüyor.
Pangaltı’da toplanan yaklaşık 100’ü aşkın kişiye de polis saldırdı. Kitle saldırıya taşlarla yanıt verdi. Burada da polis gaz bombası kullandı. Tazyikli su ile dağıtmaya çalıştı.
Nişantaşı Rumeli çıkışında toplanan grubun önünde ise polis barikatı kurulmuş durumda. Kitle polis barikatı önünde bekleyiş sürüyor.
Cevahir’de ise polis yine saldırdı. Cevahir önünde toplanan DİSK üyesi sendikaların dahi geçişine izin verilmiyor. Polis ‘makûl’ sayıyı gaz bombaları ile korumaya çalışıyor. DİSK’e bağlı Limter-İş sendikasına üye işçiler, Eğitim-Sen’e üye emekçilerin de aralarında bulunduğu binlerce kişi polis saldırısına maruz kaldı. Cevahir İş Merkezi içine giren polis içerideki kitleyi dışarıya çıkarmaya çalıştı.
10.00 Mecidiyeköy meydandaki 300 kişilik bir kitle, “Faşizme Karşı Omuz Omuza”, “Yılgınlık Yok Direniş Var”, “Yaşasın 1 Mayıs” sloganlarıyla polis barikatı önünde yığıldı.
10.10 300 kişilik kitle Şişli Cami’nin arka tarafında yer alan Cumhuriyet Gazetesi’nin yanından Şişli Camii’ne doğru yürüyüşe geçti. “Yaşasın 1 Mayıs”, “1 Mayıs’da 1 Mayıs Alanı’ndayız” sloganlarını atan kitlenin sayısı çevredeki katılımlarla arttı.
10.12 Cumhuriyet Gazetesi önünden yürüyüşe geçen kitleye Şişli Camii’nin önünde polis gaz bombalarıyla saldırdı. Gözaltılar oldu.
10.15 Mecidiyeköy tarafından Taksim’e çıkan tüm yollarda çatışmalar sürerken, Taksim Cihangir dolayında da çatışmalar yaşandığı haberi geldi. Cihangirde çok sayıda kişi gözaltına alındı.
10.25 DİSK kortejiyle Taksim’e doğru yürüyen kitle binlere ulaştı. Yürüyüş kolu durdu. Polis yetkilileri ile görüşen KESK Genel Başkanı Sami Evren’e polisin “Bu sayı makûldür” dediği öğrenildi. Evren ise polis amirlerine “Ara sokaklaraki arkadaşlarımız gelmeden yürüyüşe devam etmeyeceğiz” dedi.
10.29 Nişantaşı-Osmanbey kavşağında büyük bir kalabalık bekliyor. Önlerine polis barikatı çekilen kitle sloganlarla bekleyişlerini sürdürüyor. Kurtuluş tarafında da çok sayıda kişi bekleyişini sürdürüyor.
10.30 DİSK, KESK, TTB ve TMMOB’lulardan oluşan kortej Pangaltı’dan Taksim’e doğru yürüyüşe geçti. Sendikaların kortejinde DTP ve CHP’li milletvekilleri de yerini aldı. Kortej yürüyüşe geçmeden önce Pangaltı’na gelen İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, sendika üyesi işçiler tarafından yuhalandı. İşçiler, Cerrah geçerken “Katil Polis Hesap Verecek” sloganıyla pet şişeler attı.
10.32 Taksim Meydanı’na çıkan Sıraselviler Caddesi’nde çatışmalar yaşandı. Yaklaşık 500 kişilik kitle Cihangir’de çatışmaları sürdürdü.
10.39 Cevahir Alışveriş Merkezi önünde toplanan kitlenin sayısı 3000’i aştı. Polis kitlenin önünü barikatla kesti. Barikatın önünde müzik grubu eşliğinde bütün kitle hep bir ağızdan Enternasyonal Marşı’nı söylüyor. Coşku ve öfke her geçen dakika artıyor. Kitle “Faşizme karşı omuz omuza” ve “AKP istifa” sloganlarını atıyor.
10.40 Kurtuluş Caddesi üzerindeki çatışmalar polisin yoğun saldırıları sonucu ara sokaklara yayıldı. Ara sokaklarda dağılmadan bir arada duran 200 kadar eylemci sloganlarla Dolapdere üzerinden Taksim’e çıkmayı zorladı. Polis ise bu grubu panzerlerle engellemeye çalıştı.
10.42 Okmeydanı’nda da çatışmalar başladı.
10.50 Taksim’e doğru yürüyen DİSK, KESK, TTB ve TMMOB korteji Harbiye’de polis saldırısına uğradı. Yaklaşık 3 bini bulan kitlenin sayısının “makûl” olmadığını söyleyen polis, meydana çıkışa izin vermemek istedi.
Taksim’e doğru yürüyüşe geçen kortej Ergenekon Caddesi’nin Halaskargazi’yi kestiği noktadayken DİSK ve KESK yöneticileri polise bir kez daha ara sokaklarda Taksim 1 Mayıs’ına katılmak için gelen kitlenin de korteje dahil olmasını istediklerini bildirdi. Sendikacılar katılıma izin verilmediği sürece yürümeyeceklerini belirterek korteji durdurdular. Kortej Ergenekon- Halaskargazi caddesinin kesiştiği noktada bekleyişini sürdürüyor.
Bu arada Kurtuluş-Dolapdere-Taksim hattında ise binlerce kişi çatışmayı sürdürüyordu.
10.51 Nişantaşı’nın ara sokaklarında toplanan kitle polisle çatışıyor.
10.52 DİSK ve KESK korteji yürüyüşüne devam ediyor. KESK Kadıköy’den gelen sendika üyelerinin ana korteje dahil olmasını isterken, DİSK yürümekten yana tavır koyduğu belirtiliyor.
10.57 Ergenekon caddesi üzerinde bulunan polis araçları ateşe verildiği bildirildi.
10.58 Bir polis yetkilisinin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’a “Tutamıyoruz amirim” dedi. Polis yetkilisi Cerrah’a “Bence hiç bekletmeden bu grubu Taksim’e götürelim müdürüm. Kenarlardan çok katılım oluyor engelleyemiyoruz” dedi. Bu konuşmadan bir süre sonra yine Cerrah’la konuşan aynı polis yetkilisi, grupların katılımını engelleyemediklerini yineledi ve “Amirim 50 kişi daha Taksim meydanına girse ne olur ki” ifadesini kullandı. Emniyet Valilikle görüştükten sonra KESK üyesi emekçilerin ana korteje dahil olmasına izin verdi. Kortej yürüyüşüne devam ediyor.
11.01 Cevahir Alışveriş Merkezi önünde toplanan sayıları 3 bini aşan kitlenin önüne polis barikatı dikildi. Kitle polis barikatını oturma eylemi yaparak protesto ediyor. Kararlı bekleyişlerini sürdüren kitleye sürekli katılımlar oluyor. Kitle tarafından sık sık “Faşizme karşı omuz omuza” ve “Taksim 1 Mayıs alanıdır” sloganlarını haykırıyor. Kitlenin dağılması yönünde anonslar yapan polisin anonslarına ‘makûl’ sözcüğü damgasını vurdu. Polis kitleye “Taksim 1 Mayıs kutlaması için makûl sayıya ulaştı. Yaptığınız eylem yasalara aykırıdır. Dağılın” anonsları yapıyor. Polis saldırı hazırlıkları yaparken kitle kararlı bekleyişini sürdürüyor.
Bekleyiş sırasında konuşan KESK yöneticisi kitleye hitaben yaptığı konuşmada Taksim kararlılığını birlikte sürdürme çağrısını yaptı. KESK yöneticisi yaptığı konuşmada, “1 Mayıs’ı nasıl tatil ettirdiysek, Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs’ı kutlama hakkımızı da kazanacağız. Biz Taksim’e yürümekte kararlıyız. Bizimle birlikte misiniz” diye sordu. Kitle KESK yöneticisinin konuşmasını “Yaşasın 1 Mayıs”, “Taksim 1 Mayıs alanıdır” sloganlarıyla yanıtladı.
11.03 Taksim’e doğru yürüyen sendikaların kortejinin sayısı ara sokaklardan polisin engelleyemediği katılımlarla sürekli arttı… Mecidiyeköy civarında ise toplananlara üç defa saldıran polis kitlenin her defasında yeniden toplanmasına engel olamadığı için saldırılarını durdurduğu gözlendi. Burada değişik sokaklarda binlerce eylemcinin Taksim’e çıkmak için toplandılar.
11.05 Taksim Meydanı’nda yer alan The Marmara otelinden “1 Mayıs 77’de buradan ateş edenler bulunsun” yazılı bir pankart sallandırıldı… Feriköy’ün bir kaç sokağında eylemciler tarafından barikatlar kuruldu. Bölgede ellerindeki tüm gaz bombalarını harcayan polisler, telsizlerle takviye gaz bombaları istediler.
11.05 Cihangir’de şiddetli çatışmalar devam ediyordu. 15’i aşkın gösterici gözaltına alındı.
11.15 Polisin ara sokaklarda yoğun şekilde kullandığı gaz bombası nedeniyle Halaskargazi caddesi üzerinde durmak bile imkânsızlaşmış durumda. Binlerce emekçinin yer aldığı ana kortej yoğun gazdan dolayı yürüyüşünü durdurdu. Kortej ara sokaklardaki küçük grupların dahil olmasının ardından yürüyüşüne devam etti.
11.30 Feriköy’de çatışmalar daha da şiddetlendi.
11.30 Elmadağ’ın ara sokaklarında toplanan yüz kişilik bir grup Harbiye’deki sendikaların kortejiyle buluşmak isterken polis saldırısına uğradı.
Ana korteje katılmak isteyen MEHA direnişçilerine de polis saldırdı. Direnişçi işçilerin korteje katılmasını engellemek için barikat kuran polis, daha sonra işçilere saldırdı. Saldırının ardından otobüsün üzerinden açıklama yapan DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün, “Artık İstanbul’un her semti, her sokağı 1 Mayıs alanıdır. Barikat başlarında savaşan sınıf dostlarımızı selamlıyoruz. Taksim’e hep birlikte gireceğiz. Başka yolu yok” dedi.
11.32 Taksim ve Beyoğlu’nun arka sokaklarında da Taksim Meydanı’na çıkmak isteyen gruplarla polis arasında çatışmalar yaşanıyor. Polisin geçen sene olduğu gibi yoğun gaz bombası attığı bildirildi. Firuzağa’da bir grup kaldırım taşlarını sökerek polisle çatıştı. Ayrıca Osmanbey’in ara sokaklarında da ana korteje katılmak isteyen KESK’li grupları polis engelliyor.
Ana kortejde Divan Oteli’ne yaklaşıyor. Bu noktada ana korteje girmek isteyen bir grup gence polis saldırdı. Polisin coplarla saldırmasına rağmen 1 Mayıs’ı kutlamak isteyen gençler ana korteje katılabildi.
11.41 Ana kortej Divan otelinin orda yürüyüşünü durdurdu. Mecidiyeköy Cevahir önünde bekleyen kitleyi bekleme kararı almıştı. Aynı zamanda Kasımpaşa tarafından gelecek grupların da korteje katılımı için bekleyiş sürecek. Öte yandan Valiliği’in 1 Mayıs öncesinde yaptığı açıklamalarda telaffuz ettiği 1500 rakamı çoktan aşılmış durumda. Ana kortejin arkasında yürüyen kitlenin sayısı 5 bini aştı. Kitleye katılımlar direniş yoluyla artarken kortejden “Barikatı aç, barikatı aç” sloganları haykırıldı.
11.45 Feriköy’de çatışmaları sürdüren kitle, sendikaların kortejiyle buluşmak üzere Elmadağ’a doğru sloganlarla yürüyüşe geçti.
11.47 Sabah saatlerinde çeşitli gerginliklerin yaşandığı Tarlabaşı-Dolapdere civarında da çatışmalar yaşanıyor. Gençlerin ağırlıklı olduğu ara sokaklardan çıkan bir grup, molotoflar atarak Taksim’e çıkan yolu trafiğe kapattı. Polis gaz bombaları ile kitleye saldırdı. Çatışma ara sokaklarda sürüyor. Makûl dayatması aşıldı.
11.50 Sendikaların korteji Taksim Gezi Parkı’na ulaştı. Kortej, polisin çevreden gelen katılımları engellemesi nedeniyle burada bekledi.
11.52 Taksim’e çıkan bütün yollarda çatışmalar yaşanıyor. Çatışmalar Tarlabaşı, Dolapdere, Sıraselviler, Osmanbey, Gümüşsuyu, Pangaltı ve pek çok ara sokaklarda çatışmalar sürüyor. Tophane yolundan Taksim’e çıkmak isteyen bir grupla polis arasında çıkan çatışmada bir çevik kuvvet polisinin yaralandığı belirtildi. Sabah saatlerinden itibaren çıkan çatışmalarda 3’ü polis 9 kişi yaralandı. Tarlabaşı’nda bir evde yangın çıktı.
11.55 Taksim Meydanı’na 300 metre kala KESK, ara sokaklardaki üyeleri ve diğer kurumlar korteje alınıncaya kadar yürümeyeceğini söyledi. Ara sokaklarda çatışmalar sürüyor.
12.05 Kortej tekrar yürüyüşe geçti.
12.08 Tarlabaşı’nda da çatışmaların çıktığı. Mis Sokak’ın Tarlabaşı Bulvarı ile birleştiği yere molotof kokteylleri atıldı.
12.15 Taksim’de yıllar sonra 1 Mayıs marşı çalındı! 32 yıl sonra binlerce emekçiden oluşan kortej Taksim Meydanı’na girdi. “İşte Taksim İşte 1 Mayıs”, “Taksim Bizimdir”, “Yaşasın 1 Mayıs” sloganıyla alana giren korteje katılımlar polis engeline rağmen sürüyor.
12.30 İstiklal Caddesi’nde çatışmalar başladı. Polis Taksim Meydanı’na doğru ilerlemek isteyen eylemcilerin toplanmasını engellemek için sürekli gaz bombası attı.
12.32 Taksim Meydanı’ndaki kitleye büyük bir coşku hâkim. Meydana çıkan kitle ilk olarak Kazancı Yokuşu’nda 1977’de katledilenleri andı. Ardından Meydandaki heykele çelenk bırakıldı. Ses aracından 1 Mayıs Marşı çalındı.
12.35 Cevahir’de bekleyen kitle, Taksim’e girilmesinin coşkusunu yaşıyor. Sloganlarla kutluyor. Limter-İş Sendikası Genel Sekreteri Kanber Saygılı burada bir konuşma yaptı. Sendikacılar yaptıkları konuşmalarda Vali Güler’in istifa etmesini, ‘77 1 Mayıs katliamının sorumlularının yargılanmasını talep etti.
12.38 Nişantaş’ı sokakları ve Maçka Parkı civarında da çatışmalar sürüyor. Polis burada gaz bombasının yanı sıra plastik mermi de kullanıyor.
12.40 İstiklal Caddesi’ndeki çatışmalar Ağa Camii önünde devam ediyordu. Sayısı 200’ü bulan eylemciler yoğun gaz bombalarına karşın Taksim Meydanı’na çıkma hedefiyle dağılmadan direnişi sürdürüyordu.
12.42 Çatışmaların devam ettiği bir diğer yer ise Cevahir Oteli civarı. Barikatlar kuran eylemciler gaz bombası sağanağı altında direnmeye devam ediyor. En şiddetli çatışmalar burada yaşanıyor.
12.50 Taksim Meydanı’a giren kitle bir kez daha Kazancı Yokuşu’nda anma yaptı. Burada konuşmalar yapıldı ve hep bir ağızdan marşlar söylendi.
12.53 Binlerce işçi ve emekçi Taksim’de 1 Mayıs coşkusunu yaşarken, polis Taksim’deki kutlamaya katılımın artmasını engellemek için Mecidiyeköy, Taksim Tarlabaşı ve İstiklal Caddesi ve Fındıklı Tophane civarında toplanan kitleyi engellemeye çalışıyor, gaz ve tazyikli sularla saldırısını sürdürüyor.
Mecidiyeköy civarında sabahtan itibaren bekleyişini sürdüren 5 bine yakın emekçi polis saldırısına taşlarla yanıt veriyor. Çatışmaların metrobüs durağına doğru yayıldığı bildirildi. Taksim etrafındaki sokaklarda çatışmalar sürüyor. Dolapdere’de ara sokaklarda polis ile Taksim’e çıkmak isteyen kitle arasında çatışmalar şiddetlenerek sürüyor. Aralarında ESP’lilerin de bulunduğu kitle Taksim’e çıkmak için polisle çatışıyor.
12.55 Taksim civarında alana giremeyen kitle, Sıraselviler Caddesi’nde toplanmaya çalışıyor.
13.00 Dolapdere’de 100 kişilik kitle ve ellerindeki gaz bombaları bittiği için polis karşılıklı bekliyor. Daha sonra takviye gaz bombalarının gelmesiyle polis saldırısı da başladı.
13.05 Mecidiyeköy Meydanı’nda toplanan kitle kısa bir anma programı yaptıktan sonra dağılma esnasında polis saldırısına uğradı. Çatışmalar ara sokaklarda sürüyor.
13.20 Harbiye’nin ara sokaklarında çatışmalar artarak sürüyor.
Taksim’e çıkan ara sokaklarda toplanan yüzlerce kişi Kazancı Yokuşu’nda polis barikatını aştı. Ana kitleyle buluşmak üzere yürüyor.
İstiklal Caddesi üzerinde de çatışmalar sürüyor. Halitağa Camii ve Galatasaray Meydanı arasında bulunan ara sokaklarda küçük çaplı çatışmalar yaşanıyor. Aynı zamanda İstiklal Caddesi yaya yürüyüşüne açıldı.
Mecidiyeköy’deki çatışmalar ana cadde üzerinde sürüyor. Polis kitleyi terör estirerek dağıtmaya çalışıyor.
Çatışmalar Okmeydanı’na kadar sıçradı. Kitle Okmeydanı Cemevi etrafında toplanıyordu.
13.24 Kazancı Yokuşu’ndaki polis barikatına yüklenen kalabalık olduğu bildirilen bir kitle Taksim Meydanı’na girdi.
13.38 Taksim Meydanı’ndaki kitle anma ve konuşmaların ardından dağılmaya başladı.
13.44 Taksim Meydanı’ndan, Sıraselviler Caddesi üzerinden Cihangir istikametine doğru sloganlarla yürüyen kitleye polis arkadan gaz bombalarıyla saldırdı. Çatışmalar Fulya’da da sürdü.
13.47 500 kişilik bir kitle İstiklal Caddesi üzerindeki Fransız Konsolosluğu önünde Taksim Meydanı’na girmek için toplandı.
13.54 Osmanbey’de 100-150 kişilik bir grubu çembere alan polis, sayısı yine 150’yi bulan yakında toplanan bir başka grupla birleşmesini engellemeye çalışıyor.

Ve Ankara’sıyla dahası…
“Ankara’daki 1 Mayıs’ta 1’i ağır 15 polis yaralandı.”[11] “Başkentte polis geri çekildi.”[12]
Yani sonrası…
Evet, evet bunlar kolay olmadı…
Ama oldu!
* * * * *
Devrimciler bunları yaparken bir “çok” destekçileri olsa da, yine “yalnız”dılar!
Türkan Saylan’ın,[13] “Sağlığım elverirse 1 Mayıs’ta Taksim’de olacağım,” sözünün sembolik olduğunun elbette bilincindeydik, ama…
“Taksim’i Açın” istemini yükselten Yaşar Kemal ve Tarık Akan’ın da içinde yer aldığı 114 aydın ve sanatçıdan çoğunu (Ercan Karakaş istisnası hariç), mesela Tarık Akan’ı[14] görmedik!
Ama alanda yine, faşist kurşunlarla felç edilen Server Tanilli hocamız, -1 Mayıs’ları TV’lerden izleyip, eleştirerek, herkese akıl dağıtmayı alışkanlık hâline getiren Murat Belge’lere inat!- tekerlekli sandalyesiyle vardı; bizimleydi 1 Mayıs Alanı’da…
* * * * *
“1 Mayıs’ları TV’lerden izleyip, eleştirerek, herkese akıl dağıtmayı alışkanlık hâline getirenler” dedik…
Onları yakinen tanıyorsunuz!
“Burada sendika kortejine Taksim’e çıkmaya çalışan, yolları güvenlik güçleri tarafından kesilince onlarla taşlı, sopalı, molotof kokteylli çatışmalara giren gruplara ise bir çift söz söylemeden geçmiyoruz. Unutmamak gerekiyor ki çağımızda demokratik kazanımlar süreç içinde elde edilebiliyor…
Bu tür kitlesel kutlamalarda polisin her zaman ‘doğru’ davrandığı hiç kuşku yok ki söylenemez, fakat öte yandan çantalarına molotof kokteylli doldurmuş, elleri taşlı sopalı göstericilere dünyanın hiçbir yerinde güvenlik güçleri hoşgörüyle davranmazlar,” diyen Deniz Kavukçuoğlu da onlardan birisi…
Bize “itidal” tavsiye eden, “haddini bilmeden akıl veren” bu zat-ı muhteremin diz kapağı parçalanan Ecevit Piroğlu’ndan, Feriköy tarafında faşistlerin satırlı saldırısına uğrayarak yaralananlardan haberi var mı? Ya da bu ve benzerleri bu “itidal” şampiyonuna ya da “Polis temkinliydi, şiddet azdı,”[15] diyenlere bir şey anlatır mı?
Sanmam! Ama yine sıralayayım:
Bekir Coşkun’un ironik betimlemesiyle, “Kitle, makûl sayıda biber gazı bombası atıldı, makûl biçimde coplandı…”
Mahmut Övür’ün itirafındaki üzere, “Tam bir savaş görüntüsü… Ortalık yine savaş alanına döndü…”
Bunun sorumlusu, yine ve 2007-2008’deki gibi devletti…
1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü etkinliklerine katılmak amacıyla 1 Mayıs 2009 sabahı İzmit’ten İstanbul’a gitmek isteyen işçilere polis otobüslerin yolunu keserek izin vermedi. Göstericiler yaka paça sürüklendi… Kan revan içindeydiler!
Polis dayağı kameraya takıldı… Tarlabaşı’ndan Taksim’e çıkmaya çalışarak Alahatun Sokak’a giren 27 yaşındaki Özgür Alataş’a, beş polis tarafından atılan dayak bir tül perde ardındaki kamera ile belgelendi…
TKP üyesi iki kişinin İstanbul’da 1 Mayıs kutlamaları sırasında boş bir araziye götürülerek işkenceye uğradığı, elleri kelepçelenerek demir sopalarla dövüldüğü, yakın mesafeden biber gazı sıkıldığı ve üzerlerine lağım suyu döküldüğü bildirildi…
Egemen şiddeti, dolaylı-dolaysız aklayanlar, daha fazlasını nakletmeyi içim kaldırmıyor!
Ancak bildiğim tek şey şu: Gerçek terörist sizsiniz!
Terör denilen şeyin sebeb-i hikmeti sadece ve sadece sizsiniz!
* * * * *
Hasılı sermayenin her geçen gün yoğunlaşan saldırıları kapitalizmin dünya ölçeğinde yaşadığı krizle birlikte daha da artmışken; 1 Mayıs bağlamında günün devrimci görevi, ekonomik krizi aşmak için çabalayan kapitalist sistemin iflasını her yolu ve yöntemi kullanarak işçi ve emekçilerin bilincine yerleştirmek, kitleleri sistemin aşılması mücadelesine çekmek için her türden sosyal ve siyasal gelişmeye devrimci amaçlar doğrultusunda müdahale etmekti…
Devrimciler 1 Mayıs 2009’de bunu yaptılar…
2007 ve 2008’de İstanbul’da gerçekleşen 1 Mayıs’ların Taksim üzerinden devletle açık bir irade savaşına dönüşmesi, Taksim 1 Mayısı’nın sınıf mücadelesi açısından anlamına ve önemine işaret etmekteydi.
Zira Taksim, bir alan tartışması değil devletle işçi ve emekçilerin, devrimci güçlerin irade savaşıydı.
Bu bağlamda da işçi sınıfı devrimcilerinin, krizin faturasını ödememe ekseninde, Taksim başta olmak üzere tüm kentlerin ana meydanlarını zapteden bir militanlıkla sermayenin karşısına dikilmesi bunun için yaşamsal önemdeydi…
Ve nihayet bu başarıldı…
* * * * *
O hâlde şimdi huzurlu bir yorgunlukla Türkiye’de ilk 1 Mayıs şiirini kaleme alan Yaşar Nezihe’nin dizelerini terennüm etmek hakkına sahibiz…
“1 Mayıs
ey işçi…
bugün hür yaşamak hakkı seninken
patronlar o hakkı senin almışlar elinden.
sa’yınla edersin de “tufeyli”leri zengin
kalbinde niçin yok ona karşı yine bir kin?
rahat yaşıyor, işçi onun emrine münkâd;
lakin seni fakr etmede günden güne berbâd.
zenginlere pay verme, yazıktır emeğinden.
azm et de esaret bağı kopsun bileğinden,
sen boynunu kaldır ki onun boynu bükülsün.
bir parça da evlatlarının çehresi gülsün.
ey işçi…
mayıs birde bu birleşme gününde
bişüphe bugün kalmadı bir mani önünde…
baştanbaşa işte koca dünya hareketsiz;
yıllarca bu birlikte devam eyleyiniz siz.
patron da fakir işçilerin kadrini bilsiz
ta’zim ile, hürmetle sana başlar eğilsin,
dün sen çalışırken bu cihan böyle değildi.
bak fabrikalar uykuya dalmış gibi şimdi.
herkes yay kaldı, ne tren var, ne tramvay
sen bunları hep kendin için şan-ü şeref say…
birgün bırakınca işi halk şaşkına döndü.
ses kalmadı, her velvele bir mum gibi söndü.
sayende saadetlere mazhar beşeriyet;
sen olmasan etmezdi teali medeniyet.
boynundan esaret bağını parçala, kes, at!
kuvvetedir hak, hakkını haksızlara anlat.”
* * * * *
1 Mayıs 2009 Taksim’ini yaratanlar; hepinize aşk olsun…
Bu dünya sizin gibi “deliler”in yüzü suyu hürmetine dönüyor…
“Yolu yapan yürüyendir,”[16] gerçeğini bir kez daha kanıtlayan sizler; iyi vardınız, varsınız, var olacaksınız…

3 Mayıs 2009 14:42:14, Ankara.

N O T L A R

[1] R. M. Rilke.
[2] “Taksim’de ‘Makûl’ 1 Mayıs”, Evrensel, 2 Mayıs 2009.
[3] Operasyona katılan polis memuru Semih Balaban, “Bostancı’da hiç direniş beklemiyorduk,” (Atilla Toygun-Çetin Aydın, “Bostancı’da Hiç Direniş Beklemiyorduk”, Hürriyet, 30 Nisan 2009, s.1-28.) dedi…
[4] Avukat Rasim Öz’ün de belirttiği gibi, “Kanlı ’77 1 Mayıs’ından Demirel ve Türkeş’in bilgisi vardı.” (Uygar Gültekin-İsmail Yıldız, “Kanlı 1 Mayıs’tan Demirel ve Türkeş’in Bilgisi Vardı”, Günlük, 29 Nisan 2009, s.5.)
[5] Çağlar Mirik, “İşçinin Gündemi Alan Değil, İşsizlik”, Evrensel, 21 Nisan 2009, s.8.)
[6] İhsan Çaralan, “İşsizlik Belası ve 1 Mayıs”, Evrensel, 20 Nisan 2009, s.3.
[7] Sungur Savran, “İşçi Sınıfının Zaferi, Uvriyerizmin Fiyaskosu”, Birgün, 3 Mayıs 2009, s.8.
[8] Geçerken António Ferreira’nın, “Korkuyla yaşıyorum/ Korkuyla yazıyorum, konuşuyorum/ Korkuyla sesleniyorum kendime/ Endişe etmekten korkuyorum/ Dilimi tutmaktan korkuyorum,” dizelerini anımsayıp, anımsatmamak mümkün mü?
[9] Çetin Diyar, “Newroz’dan 1 Mayıs’a”, Evrensel, 20 Nisan 2009, s.6.
[10] Derya Sazak, “Berlin Değil Taksim”, Milliyet, 2 Mayıs 2009, s.22.
[11] “Ankara’da 1’i Ağır 15 Polis Yaralandı”, Hürriyet, 2 Mayıs 2009, s.1-23.
[12] “Başkentte Polis Geri Çekildi”, Radikal, 2 Mayıs 2009, s.11.
[13] Geçerken Türkan Saylan’ın, “Benim orduya sevgim, saygım büyük. Rejimi korurlar, bu ülkenin sınırlarını korurlar. İyi işler yaparlar. Sivil toplum örgütü gibi çalışırlar,” (Türkan Saylan, “Evet, Evet Ben Hepsiyim”, Hürriyet, 18 Nisan 2009, s.5.) dediğini de anımsatalım!
[14] Yine geçerken Tarık Akan’ın da, “Evet, ben orducu, ordu yanlısı bir insanım. Bunu kitabımın arkasında da yazdım, bundan dolayı çok kişi kızsa da yine yazarım. Kimse o kuruma dil uzatamaz,” (Tarık Akan, “Darbeyi Askerler Değil, Onlar Yapıyor”, Radikal Cumartesi, 18 Nisan 2009, s.4.) deyişinin de altını özenle çizelim!
[15] “Katiller Bulunsun”, Taraf, 2 Mayıs 2009, s.1-11.
[16] Michael Löwy, Sabah Yıldızı-Gerçeküstücülük ve Marksizm.

TEMEL DEMİRER