Çin’in kuzeybatısındaki Sincan bölgesinin merkezi Urumçi’de yaşanan insanlık dramını, Türk basınından ya da Batı basınından doğru bir biçimde izlemek zor. Türkiye’de hükümete yakın İslami gazeteler, içeride ‘Türkçülere’ karşı Ergenekon davasının bayraktarlığını yaparken, bu olayda ateşli birer Türkçü kesilmiş durumdalar. Ermeni meselesindeki ‘soykırım’ tartışmaları konusunda devletin resmi politikasını cansiperane savunanlar, Çin’de Uygur Türklerinin yaşadıklarını ‘soykırım’ ya da ‘soykırım planı’ olarak nitelemekte hiçbir beis görmüyorlar.
AKP Hükümeti’ne en yakın gazetelerden Yeni Şafak’ın dünkü manşeti, ‘Uygur Katliamı’ idi. “Çin yönetimi, Cumhurbaşkanı Gül’ün geçen hafta ziyaret ederek fahri doktora unvanı aldığı Uygur Özerk Bölgesi’nin (Doğu Türkistan) başkenti Urumçi’de, Uygur avı başlattı” diyen gazete, Türk okurların milli duygularını ateşleyecek bir birinci sayfa hazırlamış. Bir operasyonla hükümete en yakın gazetelerden biri haline getirilen Star gazetesi de, olayla ilgili ‘Demir Perdede Katliam’ başlığını kullanmış ve ‘Asıl Plan Kültürel Dokuyu İmha’ başlıklı yorumlara yer vermiş. Siyasal İslamcı çevrelerin militan gazetesi Vakit ise “Çin, Doğu Türkistan’da Müslümanları Katlediyor” başlığını kullanarak şöyle devam etmiş: “Komünist Çin, Urumçi’yi kana buladı, 700’ü aşkın şehit var: Uygurlu kızlarının fuhşa sürüklenmek istenmesi ve çıkan olaylarda çoğu kız onlarca gencin Çin içlerinde şehit edilmeleri üzerine, Doğu Türkistan’ın başkenti Urumçi’de başlayan gösterilere Çin ordusu acımasızca müdahale etti.”
Öncelikle sosyalist literatür hakkında az çok bilgisi olanlar ve Çin’deki gelişmelerin tarihini bilenler, karşımızdaki Çin’in ‘komünist’ değil, emperyalist bir Çin olduğunu da bildikleri için, bu gelişmeleri, böylesi yalan yanlış haber ve yorumların gölgesinde okumayacaklardır. Ayrıca Avrupa, İngiliz ve ABD basınının konuya yaklaşımında da, uzunca bir süredir Batı kapitalizminin rekabet halinde olduğu bir büyük emperyalist gücün zayıf noktasını yakalama güdüsünün etkili olduğu görülüyor. Bir ‘Soğuk Savaş’ klişesi olan ‘demir perde’ lafı, Batı ve Türk medyasının sayfalarında adeta uçuşuyor.
Belki Çin’den söz edilince bir ‘perde’den söz edilebilir, ancak bunun komünizme karşı önyargıları yeniden üretmek üzere yeniden piyasaya sürülen ‘demir perde’ tanımı ile uzaktan yakından bir ilgisi olmadığı açıktır.
Kapitalist üretim ve mülkiyet ilişkilerinin hüküm sürdüğü Çin, bugün, ‘Çok oluyoruz’ reklamıyla Batı’nın ‘blue jean’leriyle rekabet eden Mavi’ye ve başka pek çok markaya da üretim yapıyor. Ucuz emek cenneti olarak görülen bu ülkenin ürünlerinin Batılı markaların ürünlerine kıyasla çok daha ucuz olmasının, Batı kapitalist dünyasında yarattığı panikten haberdar olmayan var mı? Çin’i tamamen kendi açık pazarları haline getirmek ve emperyalist rekabette ondan bir adım öne geçmek isteyen Batılı emperyalist güçlerin haber ajanslarının, uzun yıllardır Çin’deki ‘insan hakları ihlallerine’ özel bir ilgi gösterdikleri biliniyor. Batı kapitalist dünyasının, dün İran’daki gösterilere ilgiyle bugün Çin’in Uygur bölgesinde yaşananlara gösterdiği ilginin, aslında ‘akraba’ olduğunu görmemek saflık olur.
Batı’nın büyük güçleri, bu olayı, Çin’in hırpalanması bakımından kendi emperyalist amaçları için bir sıçrama tahtası olarak büyük bir zevkle -başkaca hiçbir insani amaçla değil!- kullanmaya devam edeceklerdir. Türk medyası açısından da bu durumun, bir ucundan tiraja tahvil bir değer taşıdığını, diğer taraftan da emperyal hayalleri besleyen bir motivasyon kaynağı olarak görüldüğünü söylemek abartı olmaz. Hükümete yakın gazetelerin ise olayı, AKP’nin ve yeni Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun ‘yeni Osmanlıcılık’ anlayışına uygun kıvamda bir Türklük vakası olarak ele almaları da şaşırtıcı değil.
Tüm bunlarla birlikte, Çin’in Uygur bölgesinde yaşananlar, etnik kökeni ne olursa olsun, farklı uluslardan emekçilerin barış, refah ve mutluluk içinde bir arada yaşayabilecekleri bir sistemin, Çin’de kurulamamış olmasının doğrudan sonuçlarıdır. Ve yaşananlar, kapitalist Çin’in katliamlarıdır!
EVRENSEL