23 Kasım 2008 Pazar

ADALET BAKANI İSTİFA ETSİN!

Bilindiği üzere, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, Temel Demirer’in TCK 301. maddeden yargılanması için verdiği onayı, “Kimse kusura bakmasın, ben devletime katil dedirtmem!” sözleriyle savunuyor.
Ve Bakan, bu sözleriyle kendini ele veriyor…
“Devletine gözü kapalı bağlı” bu söylem, birkaç açıdan birden, “ihlal” niteliği taşımakta çünkü:
- Adalet Bakanı öncelikle, düşünce ve ifade özgürlüğü kavramının tam da yöneticiler ve/veya devlet tarafından sakıncalı, tehditkâr, zararlı, vs. bulunan görüşleri ifade etmek üzere biçimlendiğini göz ardı ediyor/ettiriyor… Eğer bir ülkede bu türden, yani iktidar/yönetim konumundakilerin “sakıncalı” bulduğu ifadeler cezalandırılmak isteniyorsa, o ülkede düşünce ve ifade özgürlüğü YOK demektir!
- Adalet Bakanı, “Eğer Bakan onayı olmasa 381 dosya mahkemelerde olacaktı” sözleriyle, bizlere “halinize şükredin; bakın ben 381 davanın yargıya intikalini önledim” demeye getiriyor gerçi; ama neyin “suç” olup neyin olmadığını tayine ilişkin yetkiyi tekeline aldığını da itiraf ediyor aynı solukta. Yani Adalet Bakanı, “Yargının Bağımsızlığı” ilkesine müdahale ettiğini açıkça ilân ediyor.
- Adalet Bakanı, Temel Demirer’i peşinen, yargı sürecinin sonunu beklemeden “suçlu” ilan etmekle, bir “yargısız infaz” gerçekleştiriyor. Hakkında kesinleşmiş (hatta kesinleşmemiş) bir hüküm bulunmayan bir kişinin “suçlu” olduğunu söylemekle, “masumiyet karinesini”, yani hakkında kesinleşmiş bir hüküm bulunmayan herkesin “masum” sayılacağına ilişkin temel hukuk ilkesini çiğniyor pervasızca.
Adalet Bakanı, “devletime katil dedirtmem” sözleriyle, o çok yakından bildiğimiz, tanığı, mağduru, kurbanı olduğumuz “devlet suç işlemez” mantığını genel geçer bir kabule dönüştürerek, en yetkili ağızdan, devlet güçlerince, yönetim mercilerinin bilgisi ve onayı dahilinde işlenmiş yüzlerce, binlerce cinayeti yok saymakla, “suça, suçluya yardım/yataklık” ediyor! Çok gerilere gitmeye, örnekleri çoğaltmaya gerek yok; Bakan’a soruyoruz: Susurluk, Şemdinli davaları ve Partinizin büyük umutlar bağladığı Ergenekon davası, “devlet görevlileri” ya da devlete “yardımcı” güçler tarafından, (en üsttekilere dek) üstlerinin bilgisi, onayı ve koruması altında taammüden işlenmiş cinayetler/katliamlar üzerine değil ise ne üzerine sizce? Ya gözaltında “kaybolanlar? Emniyette, cezaevinde kafaları parçalanmış, bedenleri ekimozlar içindeki ölüler?
Kaldı ki söz konusu olan “devletine katil dedirtmemekse” dönsün kabinede ki Bakan arkadaşı Vecdi Gönül’e sorsun! Doğru ya! “Dün Ermeni kardeşlerimize soykırım uygulandı, bugün Kürt kardeşlerimize soykırım uygulanıyor, buna karşı çıkalım…” demek suç; ama “Biz; bu sayede bugünkü ulus-devletimizi kurduk…” diye soykırımı olumlamak (bu anlamda gerekirse yine yaparız demek) şecaat arz etmek öyle mi?
Sayın Bakan, “devletime katil dedirtmem” söyleminizin devletinizin kadrolu ya da sözleşmeli işkencecilerine, kiralık katillerine, tetikçilerine cesaret vermekten, arka çıkmaktan başka bir anlamı var mı gerçekten?
- Ve nihayet Adalet Bakanı, “Adam ‘Türkiye katil devlettir. Önce Ermenileri katletti şimdi Kürtleri katledecek’ diyor,” dediği Temel Demirer’i, hedef göstermektedir. Aynı kardeşimiz Hrant Dink’in hedef gösterilmesi gibi… “Devleti” toplumun önüne ve üzerine yerleştiren bir zihniyetin her köşesini sardığı bu şom iklimde Adalet Bakanı, sözlerinden birilerinin “vazife çıkartmayacağı”ndan emin olabilir mi? Bu “azmettirici” rolünü gönül rahatlığıyla kabul ediyor mu?
Adalet Bakanlarının görevi Devlet’i korumak/savunmak değildir. Adalet Bakanları, aslî işlevi yurttaşları güç/iktidar mercilerinin suistimallerinden korumak olan hukuk mekanizmalarının düzenli işlemesini sağlamakla yükümlüdürler.
Bakan Mehmet Ali Şahin, öyle görünüyor ki, yalnızca, Temel Demirer’in mahkeme önünde beyan ettiği gibi, “padişah(lar)a has bir yetkiyi” temellük etmekle kalmıyor, aynı zamanda hem hukuk ilkelerinden, hem de görevinin gereklerinden habersiz.
Böyle bir kişinin bu denli kritik bir görevde bulunmasını yurttaş hakları açısından “sakıncalı” gördüğümüzü kamuoyuna duyuruyor, Adalet Bakanı’nı derhal istifaya çağırıyor, istifaya yanaşmaması durumunda görevden alınmasını talep ediyoruz. 18

Kasım 2008.