25 Kasım 2008 Salı

En yoksullar’ için gurbet çöplüklerde başlıyor

Esenyurt’un işlek caddelerinden birinde bedeni çöp arabasının ardında kaybolan bir çocuk simsiyah ellerinin kavradığı arabanın uzun saplarını tüm gücüyle çekiyor. Biraz ötedeki çöp koyteynırının içine sarkan kardeşi ise kağıt ve plastik arıyor. Arkadaki yokuştan ağabeyleri çıkıyor yavaş yavaş, arabası ağzına kadar kartonla dolu. 30 yaşındaki Ergün, 14 yaşındaki Ersoy ve 12 yaşındaki Birol, bu üç kardeş her gün kilometrelerce yol yürüyerek çıkarıyor ekmeğini. ..

Önce çocuklar
Ergün Bektaş sekiz yıl önce 22 yaşındayken Yozgat’tan İstanbul’a gelmiş. Bektaş, “Gurbetçiydik önceleri. Çalışıp para yolluyorduk memlekete. Sonra böyle olmaz ailemiz de yanımızda olsun dedik” diyor. Daha mı iyi oldu sorusunun cevabı ise “İyi olsa ne olacak? Böyle iş mi olur.” Ağabey Bektaş, atık toplama işini tek başına yapmıyor. ‘Böyle iş mi olur’ dese de 14 yaşındaki kardeşi Ersoy ve 12 yaşındaki Birol’a da bu işi öğretmiş. Kardeşler de ağabeyleriyle birlikte okuldan sonra kâğıt ve plastik toplamaya çıkıyor. Ersoy ve Birol sabahları Avcılar Yeşilkent Mahallesi’ndeki evlerinden çıkıp, okullarına gidiyor. 12.30’da okuldan çıktıktan sonra ise akşam 08.00’e kadar sokaklardalar ama oyun oynamak için değil. Çöpleri karıştıran elleri akşamları ise yine kalem tutuyor.

Babam sağ olsaydı
Ersoy, “Ne yapalım hiç bir iş kolay değil ki. Alışmışız bu işe” diyor. Sonradan teselli bulur gibi “Hem benden küçük olup bu işi yapanlar da çok” diye ekliyor. 300 milyon kira verdikleri evde beş kişi yaşıyorlar. Babaları vefat etmiş. Ev kirasının yanı sıra bir de kâğıtları koydukları depoya 250 YTL kira veriyorlar. Üç kardeşin her gün kilometrelerce dolaşarak topladıkları tonlarca atığın bir ay sonunda ederi ise 700-800 YTL arasında değişiyor. Hayaller sorulduğunda ise ağızlarını bıçak açmıyor. Hayal kurmak bile çok uzak onlara, ortak cevap ‘bilmiyorum’. Ağabey Bektaş, “Hayal olmadan bir şey olmaz ama boşuna hayale de kim inanır” diye konuşuyor. Ersoy ise “Hiçbir şey istemiyorum, babam sağolsaydı yeter” diyor.

Tahminen 200 bin kişi
Büyük şehire göç edenlerin en önemli geçim kapılarından katı atık toplayıcılığını kaç kişinin yaptığı konusunda bir istatistik çalışması yok. Katı Atık Toplayıcıları Derneği’nin tahminine göre yaklaşık 200 bin katı atık toplayıcısı bulunuyor. Ayrıca Türkiye’deki geri dönüşümün yüzde 31’ini gerçekleştiriyorlar. İstanbul’da günde beş yüz ton kâğıt çöpe atılıyor. Yani sadece İstanbul’un günlük kâğıt israfı için tam sekiz bin beş yüz ağaç kesiliyor. Bunun geri kazanımında atık toplayıcılarının çok önemli bir rolünün olmasına karşın son zamanlarda başları belediye ile dertte. En son yürürlüğe giren çevre kanunu bu işi yasaklıyor ve bu onbinlerce insanın işsiz kalması anlamına geliyor.

Zabıta şiddeti
Belediye yetkilileri bu kanunun onları engellemek için değil, geri dönüşümü düzene koymak için çıkarıldığını söylese de onlara göre işlerini yapmalarındaki tek engel belediye zabıtaları.
Özellikle Ankara’da bu işin şirketlere ihale edilmesi sonrasında kâğıt toplayıcıları zabıtalar tarafından dövüldüklerini öne sürüyor.
***
‘Burada kimse üniversite mezunu olamaz’
İSTANBUL - Tepe İlköğretim Okulu’nun müdürü okulun 15 milyarlık elektrik faturasının derdine düşmüşken, kapısı çalınıyor. Bir kadın yanında küçük kızıyla birlikte içeriye giriyor. ‘Hocam 100 YTL yardım veriyormuşsunuz. İki çocuğum okuyor, eşim hammallık yapıyordu Bizi de listeye yazar mısınız’ diyor. Müdür yardımı kendilerinin değil valiliğin yaptığını açıklıyor. Müdür haftada yaklaşık 200 kişinin yardım talepleriyle geldiğini söylüyor ve ekliyor: “Okul buralarda bir yardım kurumu gibi algılanır”.
Öğrenciler kalabalık sınıflarda her yıl değişen öğretmenleriyle geleceklerini kurmaya çalışırken eğitimciler de yetersizliklerle boğuşuyor. Altınşehir’deki Tepe İlköğretim Okulu 4 bin 200 mevcutlu. Ancak yaklaşık 200 öğrenci sürekli devamsız, çalıştıkları için okula gelemiyorlar. Altınşehir Lisesi’nde okuyan 16 yaşındaki Hakan Koç, iyi öğretmenlerin geldiği gibi gittiğini söylüyor. Gaziosmanpaşa’daki Aslangazi İlköğretim Okulu da 3 bin mevcutlu. Daracık bir bahçe içinde. Teneffüs yapılacak alan dar bir bahçeyle sınırlı. Öğrencilerin bir kısmı bile dışarı çıktığında bahçe mahşer yeri gibi andırıyor. Koridorlarda öğrencileri aşmak zor. Öğretmenler öğrencilere sesini duyurmak için koridorda bile mikrofonla konuşuyor. Okulun öğretmenlerinden biri ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın bir öğretmen kadrosu kurmanın mümkün olmadığını anlatıyor: “İlk ataması buraya yapılır, iki yıl sonra başka yere giderler.”
Sokaklarlardan sonra ikinci mekân ise kafeler. Altınşehir Bayramtepe’de internet kafe ve bilardo salonunda toplanmış lise öğrencileri. 9. sınıf öğrencisi 17 yaşındaki Zeki Arslan, beş kardeşten biri. Fırıncılık yapan ağabeyine yardım ederken bir yandan okula gidiyor. Arslan üniversiteye gidip bankacı olmak istediğini söylerken, biraz buruk öğretmenlerinin tespitini söylüyor: “Kimse üniversite mezunu olamaz burada.” Tatvan’dan göç eden lise öğrecisi Harun Tuaç’ın hayali futbolcu olmak. Kanaryaspor’da futbol oynayan Tuaç, “Hafta sonları bayan kuaföründe çalışıyorum. Düz liseye gidiyorum ya. Ailem bir de mesleğim olsun istiyor” şeklinde konuşuyor.