28 Kasım 2008 Cuma

KRİZ HALKIN ÜMÜĞÜNÜ SIKTIRIYOR

Asgari Ücret Tespit Komisyonu önceki gün toplandı. Bu toplantıların yıl sonuna kadar süreceğinden şüphe yoktur.
Ve daha ilk toplantıdaki tutumlarıyla, hükümet ve patronların, söz konusu olan asgari ücret olunca; “Olsa da versek”, “Verirsek Türkiye batar” edebiyatına şimdi de “Kriz var!” deyip; “Asgari ücreti beğenmeyen çalışmasın”, ya da “Bu asgari ücret çoktur bile” demeye hazırlandıkları anlaşılmaktadır.
ABD, 700 milyar dolarlık kriz fonunun yarısını, batan bankların hisse senetlerine yatırdıktan sonra, bu yolla krizle başa çıkılamayacağını anladı. ABD maliye bakanı bu açıkça söyledi. Sonra da, halkın harcamalarını artırıcı doğrultuda, Keynesyen diye bilinen önlemlere yöneldi. Şimdi de AB ülkeleri, 200 milyar avroluk bir “paket”le yatırım harcamalarının artırılması ve vergi indirimlerine gidilmesi doğrultusunda kararlar aldı.
Yani kapitalist sistemin en önemli ülkeleri; vergileri indirip, devlet harcamalarını artıran ve yatırımları canlandıran önlemlere yönelirken, Türkiye de hükümet “istikrar programları”ndan, “mali disiplin”den sapılmayacağı, devletin ve yerel yönetimlerin harcamalarında kısıtlamaların süreceği gibi açıklamalar yapmaya devam etmektedirler. Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun ilk gününde hükümet ve patron temsilcilerinin konuşmasında da bu politikalara devam edileceği anlaşılmaktadır.
Bu açıklamalara bakıldığında iki etkenden söz edebiliriz: Bunlardan birincisi, Türkiye’yi yönetenlerin bu krizi hala 2001 krizi gibi gördüğü ve önlemlerini de o günlerin IMF politikalarına uygun olarak almaya çalıştığıdır. İkinci neden ise; önlemlerin “borç ödeme”yi esas alan bir “kiriz bütçesi”nde ısrar edileceği; bunun da IMF ve uluslararası sermeyenin isteğine uygun bir yaklaşım olduğudur. Yani gelişmiş kapitalist ülkeler kendi ülkelerinde krizi aşmak için hizmet ve mal üretimine yatırım yapıp, halkın alım gücünü yükselten önlemlere yönelirken, Türkiye gibi ülkelere, “Sizin asıl işiniz bizden aldığınız borçları bir an önce ödemektir; dolayısıyla siz yatırma değil bütçede ‘faiz dışı fazla’ya çalışmalısınız” demektedirler.
Gerekçe ne olursa olsun; ortaya çıkan gerçek, hükümetin kriz önlemleri “halkın ümüğünü sıkma” merkezlidir. Ve öyle anlaşılmaktadır ki; Başbakan Erdoğan belki kendi ümüğünü sıkmama konusunda IMF’yi ikna etmiştir ama “halkın ümüğünü birlikte sıkalım” da IMF ile fikir birliği yapmıştır.
Asgari Ücret Tespit Komisyonu bu şartlarda toplandı. Yani gelişmiş kapitalist ülkelerde hükümetler, krizi aşmak için halk yığınlarının gelirlerinde, vergi indirimi, zamlardan kaçınmak ve gelirleri artırıcı diğer önlemlere yönelirken, Türkiye’de hükümet ve patronlar; “kamuda harcama disiplini”nde ısrar, ücretlerin aşağı çekilmesini başararak, asgari ücreti en alt düzeyde tutarak krizi aşacaklarını düşünmektedirler ki; bu aslında sadece Türkiye’deki değil gelişmiş kapitalist ülkelerdeki krizin faturasının da Türkiye’nin (elbette diğer geri ülkelerin de) işçilerine, emekçilerine ödetmenin politikasıdır.
Oysa Türkiye’de asgari ücret, açlık sınırının bile çok altındadır. Ve yıllardır da sendikalar ve emek örgütleri; asgari ücretin açlık sınırın üstüne çıkarılması ve vergiden muaf tutulması, asgari ücretin tek kişi değil “işçi ailesi” üstünden hesaplanması taleplerini dile getirmektedirler. Ancak her seferinde hükümet ve patronlar; asgari ücretin en alt seviyede tutarak, “azami sürünme ücreti” olarak korumuşlardır.
Son krizle birlikte; rantiyeden tek aldığı vergi olan “stopaj vergisi”ni sıfırlayan, patronlara vergi borçlarının yüzde 3 faizle 18 ay erteleyen ve sermayeye yeni vergi istisnaları getirmek ve kredi imkanlarını genişletmek için çalışmalar yürüten hükümet, asgari ücretlinin vergisini sıfırlamaya yanaşmamaktadır.
“Asgari ücret nedir; neden vergiden muaf olması adildir; düzeyi açlık sınırının üstünde olmalı ve dört kişilik aile üstünden hesaplanmalıdır” konuları üstüne uzun açıklamalar, en azından bu köşenin okurları için gereksizdir. Çünkü yıllardır bu konular tartışılmıştır. Bugün bu gerekçelere; gelişmiş kapitalist ülkelerin krize karşı mücadele stratejilerinin bir dayanağının da asgari ücretin en az düzeyde tutulması yerine, asgari ücretin ekonominin canlandırılması için de artırılması gereken bir ücret olduğu eklenebilir. Bir başka söyleyişle kriz, asgari ücretin düşük tutulmasının değil yükseltilmesine neden gösterilebilir. Ama, hükümet ve büyük patronlar, IMF Türkiye’de krizi sadece emekçilerin halkın sırtına yıkıp; borç ödemeye indirgendiğinde elbette asgari ücretin düşük olmasında ısrar edeceklerdir. Sendikalar, emek örgütleri ve emekçiler, ancak mücadele ile asgari ücreti yükseltebilirler. Bunu, henüz başlayan “asgari ücret” tartışmaları bir kez daha göstermektedir.