İnsanın sonsuz ihtiyaçlarına karşı kıt kaynaklarla' cevap verme iddiasında olan kapitalist iktisadın, 'etik' kaygısı yoktu.
İnsan ihtiyaçlarını dehşetengiz biçimde 'sonsuz' olarak niteleyen bu iktisadi ön kabul, hiçbir koşulda masum değildi.
Sonsuz ihtiyaçlardan hareketle kendini kuran 'tüketim ideolojisi', doğanın geriye dönüşsüz yok edilmesi ve insanlığın tahribatıyla bedellendi.
Son yirmi yılda oluşan büyük tüketim topluluğu, her gün geçici tatmin verecek ama içindeki 'tüketim arzusunu canlı tutacak mallara' boğuldu.
Bu malların üretim sürecinde ise dünyanın doğal kaynakları ve insan varlığının üçte ikisi yutuldu.
Başkalarının kaynaklarını, emeğini, temel haklarını ele geçirip kullanarak şişkinleşen küresel sermaye virüsü dünya tarihinin en derin insan ve çevre tahribatını yapacaktı.
Kar maksimizasyonuna kilitlenmiş kan emici sistem 'bizi rahat bırakın', 'biz piyasayız', 'bizi denetlemeyin' diye bas bas bağırarak, dünyayı 'piyasanın kazananları ve kaybedenleri olarak' belirledi.
'Piyasanın cenneti' bu tüketim mallarını süratle tüketip atık haline getirirken 'piyasanın cehennemindeki' yoksullar ve açlar günlük bir dolara bile erişemedi...
Tüketime katılamayanların adı yoksullar ile açlardır ve iktisadi bir kategori olarak sunulur.
Dünyada 4 milyar insan yoksul ve BM raporuna göre de 1 milyar 20 milyon aç yaşıyor.
Ne üretici ne de tüketici olabilen bu insanlar, iktisadi veri olarak raporlarda yer alırlar...
Uluslararası kurumların yıllık raporlarının sormadığı soru ise neden aç ve yoksul olduklarıdır. Bu kadar aç ve yoksul üreten vampir sistem, siyasal ve sosyal olarak sorgulanmaz...
İktisadın diline çevrilen açlık ve yoksulluk sayılarının arka planında ekolojik dengesi bozulmuş suyu, havası, toprağı, tohumu ve hayvanı zehirlenmiş, yaşamsal kaynaklarını kaybetmiş bir dünya vardır.
Küresel insan emeğinden insan bilgisine kadar üretim alanlarının özel mülkiyetini ele geçirmiş patent tekelleri vardır.
Gıdanın üretimden tüketime tüm aşamalarını denetleyen, ülkelerin kendini besleyecek yerel tarımını bile engelleyen küresel şirketler vardır.
Ahlaki kaygı gözetmeyen hegemonik sistemin zenginlikten tecrit ettiği açlık ve yoksulluk bir 'faydasız fazlalıktır.'
Gıda, sağlık, eğitim ve barınmadan mahrum, tüketici rolüne de geçirilemeyen 'işe yaramaz fazlalıktır'...
Sınıf dışı, toplum dışı, tüketim dışı kalmış piyasaya katılamayan 'açlık ve yoksulluk' için DB ve IMF'in daha da yoksullaştırıcı reformları yıllardır uygulanır.
Yoksulluğun fotoğrafları artık yalnız Sudan ve Somali'den gelmiyor, küreselliğin pik yaptığı ABD dahil refah ülkelerinden de geliyor.
Kapitalist rüyanın hesap etmediği bir nüfus büyüyor.
Gittikçe kirlenen, kaynakları kuruyan, sefaletin yaygın, gıdanın pahalılaştığı dünya için bu nüfus, fazla külfetli ve totaliter rejimleri zorunlu kılıyor.
Açlığı ve yoksulluğu kurtulunması gereken bir hastalık gibi gören modern kapitalist zihniyet çalışırsa, epey iç savaş ve çatışmayı bir arada göreceğimiz muhakkak.
Muhtemelen gelişmiş ülkelerde de yeni hapishaneler ve suç gettoları kurulacak. Zaten IMF Başkanı da bu kehaneti iktisaden buyurmuştu.
Nihal KemaloğluAkşam / 20