Geçtiğimiz günlerde Dersim’de, Munzur’da yapılması planlanan 8 baraja karşı yaklaşık 20 bin kişinin katıldığı bir miting gerçekleştirildi. Miting, kitleselliği bakımından şimdiye kadar gerçekleştirilen çevre eylemleri içerisinde en dikkat çekeniydi. Bu kitleselliğin nedeni tek başına çevre duyarlılığı değildir. Kuşkusuz Dersim halkının ve mitinge katılanların Munzur’a yapılması planlanan barajlara tepki göstermesinin gerisinde çevre katliamına karşı duyulan tepkinin rolü bulunmaktadır. Ancak Dersim halkı aynı zamanda kültürüne, kimliğine, toprağına, geçmişine ve geleceğine de sahip çıkmaktadır.
Dersim’in kanlı tarihi
Osmanlı’dan günümüze egemenler için Dersim, sürekli bir tehlike ve vücuttan atılması gereken kötü huylu bir hücre olarak görülmüştür. Devlet, bu görüşe uygun olarak politika izlemiştir. Bölgede yaşayan insanlar -ki çoğunluğunu Kürt ve Alevi kökenliler oluşturur- sistemli olarak asimilasyona ve katliamlara maruz kalmıştır. 1938 yılında on binlerce Dersimli, Genelkurmay raporlarındaki talimatlarla katledilmiştir. Kalanlar da, ya sürgün edilmiş ya da Türkleştirme politikalarıyla ezilmeye, kimliksizleştirilmeye çalışılmıştır.
Gelinen 86 yıllık süreç içerisinde aynı imha ve inkar politikaları devam etmektedir. Munzur, on yıllardır süregelen katliamlara, sürgünlere tanık olmuş, suyu kana bulanmış, bir halkın inkarında cisimleşmiş koca bir tarihi bağrında yaşatmaktadır.
Sermaye iktidarı Dersim’i yok etmek istiyor!
Munzur Vadisi’nde, 42 bin hektarlık bir alan 1971 yılında milli park olarak ilan edilmiştir. Bölgenin milli park ilan edilmesinde, sahip olduğu akarsular, yöreye özgü bitki ve hayvan türlerinin varlığı etken olmuştur. Diğer taraftan Munzur’un dağları, gölleri, kanyonları ve şelaleleri, doğal görünümü daha da zenginleştiren unsurlar arasındadır. Munzur Vadisi florasında 1518 çeşit bitki türü mevcuttur. Bu bitki türlerinin 43 çeşidi dünyada yalnızca Munzur Vadisi’nde yetişmektedir.
Sadece birkaç cümlelik bu ansiklopedilik bilgiler dahi, Munzur’da nasıl bir doğal zenginlik olduğunu anlatmak için yeterlidir. Ama gelin görün ki şimdi bu bölge sular altında bırakılacak, köyler yine boşalacak, binlerce dönüm orman yok olacak. Açıktır ki, sermaye iktidarının kollarını sıvadığı bu baraj projeleri ile Dersim nefessiz bırakılmaya çalışılmaktadır. Bu yönde ilk adımlar da atılmaya başlanmıştır.
Şehir merkezinin içerisine kadar uzanan Uzunçayır Barajı 17 Ağustos tarihi itibariyle su tutmaya başladı. Öyle ki hazırlanması gereken Çevre Etki Değerlendirme Raporu (ÇED Raporu) hazırlanmadan, yapılması zorunlu olan atık su arıtma tesisi yapılmadan... Böylece yöre insanının kolera, tifo, dizanteri, sıtma gibi hastalıklarla yüz yüze kalması içten bile değil. Hiçbir önlem alınmadan başlanan çalışmalar, 21 Ekim’den itibaren bir, Aralık ayında iki tribünde test üretimiyle ve 1 Mart 2010 tarihinde üç tribünden birden elektrik üretimine geçilerek devam edecek. Böylece Dersim’in çehresi iyice değişecek, Munzur’un özgür akışına set vurulacak.
Şimdilerde Hasankeyf, Kaz Dağları, Fırtına Vadisi, Allionai üzerinden yapılan tüm uygulamalar hiçbir bilimsel yönteme dayanmamaktadır. Bugün Dersim ve Munzur’a yönelik hesaplar kültürü, doğası, geçmişi ve geleceği bakımından devletin imha ve inkar politikasından ayrı düşünülemez. Tüm bunlara eklenecek tek şey bitkilerin, hayvanların, en basitinden en karmaşık olanına kadar tüm organizmaların imhasına ve inkarına kadar varmasıdır.
Bu katlima karşı çıkmak birçok açıdan zorunludur. Çünkü Munzur’un özgürlüğü insanlığın özgürlüğü olacaktır!
Toplumcu Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları