20 Ekim 2009 Salı
‘Bizim çocuklar da dağdan iner mi?’
“Senin adın da Beritan” olsun.
Cizre’de attığı taş yüzünden 3 gündür ‘içeride’ olan, dün ‘dışarı’ çıkan Apo, sırf beni sevdiğinden ayaküstü, toza bulanmış tören alanında böyle bağırıyor arkamdan.
Beritan kim?
“Gerilla lideri abla! Sen de güzel kızsın o yüzden!”
İzmir’deki, Trabzon’daki, Ankara’daki birine zor anlatırsınız, 14 yaşındaki Apo’nun “sırf sevdiğinden” bana Beritan ismini taktığını. Kendi ismini söylerken nasıl her şeyi anlatan bir slogan atmış gibi baktığını... Tören alanı hep Apo gibi şimdi, herkesi sevmeye, her şeyi hiç olmadığı kadar açık söylemeye hazır. “Gerilla geri geliyor diye” bir sevinç binlerce insanda. Sanırsınız mesele topyekûn çözüldü. Hatta sanıyorlar ki bu iş bugün biter.
Onur ve teslimiyet
Habur ve Kandil kamplarından gelecekleri karşılayacak DTP’li heyet, Grand Hotel’in lobisinde gergin oysa... “Büyük bir beklenti var insanlarda” diyor DTP lideri Ahmet Türk, “Sanıyorlar ki iş bitti. Bana telefonlar geliyor yurtdışından ‘Hepsi geliyormuş, doğru mu?’ diye. İnsanlar ‘Bizim çocuklar da geliyor mu?’ diye soruyorlar. Öcalan’ın bırakılacağını zanneden bile var.”
Ahmet Türk, ‘Ankara’nın gerginleştiğini’ anlatıyor. Ankara’daki gerginlikle Habur’daki sevinç arasında sıkıştırılan DTP’liler, sürekli görüşmeler yapıyorlar hem askerle hem sivillerle.
Öte taraftan gelenler Ankara için ‘teslim alınacak teröristler’, buradakiler için ise ‘onurlu barış elçileri’. Silopi’ye gelirken yollara asılmış pankartlardaki kodlar, Batı’dakiler için gizli gizli, Doğu’dakiler için ise apaçık bunu anlatıyor:
“Demokratik onurlu barış elçilerini selamlıyoruz!”
“Onurlu halkımızı barış grubunu karşılamaya davet ediyoruz”
Perspektif ne ola?
“Yaşasın önderliğimizin barış perspektifi!”
“Onurlu barışa evet!”
İdil’den gelen köylü kadınlar ellerinde bu pankartları taşıyorlar. Soruyorum “Onursuz barış var mıdır?” diye. Onlar Türkçe ben Kürtçe bilmememe rağmen neyden bahsettiğimizi son derece iyi anlıyoruz karşılıklı. Kadınlardan biri Türkçe olarak söylüyor:
“Öcalan’sız barış olmaz!”
Çeşitli sloganvâri konuşmalardan geçildikten sonra kalplerindekini söylüyorlar. Çevirmenlerim 12 yaşındaki Harun ve İsmail, son derece düzgün bir Türkçeyle sloganlardan sonra bu konuşmaları çeviriyor:
“Halk-gerilla ayrımı yapılmasın. Bize ikinci sınıf insan muamelesi yapılmasın. Biz, eşit ve özgür olmak istiyoruz.”
Kadınlar arasında dağda çocuğu olanlar var. “Gelenler arasında tanıdık, akraba var mı?” diye soruyorum, mıh gibi geliyor cevap:
“Hepsi bizim çocuklarımızdır!”
Pankarta yazılmış ‘perspektif’ lafı ne demek peki?
Başörtüsüyle ağzını kapatıyor kadınlar, hep birlikte gülüyoruz. Sabah 6’dan beri de bekliyorlar. Yorulmadılar mı? Hatun hanım, sadece ölü vermiş kadınlarda olan gözlerle, çelik bir sesle söylüyor Kürtçe:
“Gerilla benden daha mı iyi! Ben onlar ne çekerse çekerim!”
Saddam ‘hatırlatması’
Orta yaşlı erkeklerle konuşunca derhal reel siyasete geçiliyor. Ne diyorlar AKP’nin tavrına:
“Biz artık çok güvenmiyoruz AKP’ye. Tayyip Bey şöyle bilsin. Eğer ki barış tavrını sürdürürse biz birlikte yaşarız. Bak bu kitleye hepsi benim gibi düşünür. Kürtleri kim öldürdü kitlesel olarak? Saddam! Eğer barış sürmezse Tayyip’in sonu da Saddam gibi olur. Ama barışa destek verirse gül gibi geçinir gideriz. Tansu, Demirel, diğerlerinin hepsini kim gönderdi?”
Kendilerini gösteriyorlar: “Tayyip Bey’i de göndeririz!” Bugün kitlenin özgüveni tam!
Botan’ın asi çocukları
Hava enteresan. 1999’da ‘barış grubu’ olarak gelen PKK’lıların karşılanması böyle olmamıştı çünkü. Bu seferki daha büyük, daha başka bir dönemin habercisi gibi. En azından alanda karşılama için toplanan Kürt halkı buna inanmış durumda. Bir hayal kırıklığı daha yaşamak onları şimdiki sevinçleri kadar büyük bir öfkeye sürükleyecek. Bu, açıkça görülüyor.
Tören alanından ayrılırken “Hoş geldiniz Botan’ın asi çocukları!” yazan pankartın altından 6-7 yaşlarında bir oğlan çocuğu çıkıyor. Gönüllü çevirmenlerimden Harun’a diyorum ki “Asi çocuk, kaybolacaksın, çok kalabalık burası”. Elini havaya kaldırıyor, bir büyük adam:
“Ne kaybolacam ya! Ben tatlı satıyorum burda. Günde 3 lira kazanıyorum.”
“Botan’ın asi çocukları” böyle büyüyor işte, şimdi onurlu barışını arayan binlerce kişinin doldurduğu alanda, kimse onlara bakmadığı zamanlarda, okuldan sonra saatlerce çalışıp 3 lira kazanarak, hayata öfkelendikçe adını bağırdıklarında bütün öfkelerini anlatacak liderlerin isimlerini ezberleyerek... Onlar, bu kalabalığa yıllardır çekilmiş acının sonucu olarak bakıyor ve Ankara’nın bu resmin sonrasından ne kadar tedirgin olduğunu umursamıyor.
Ece Temelkuran
Milliyet / 20.10.09