İnsanlığın emperyalizmin ve faşizmin barbarlığından kurtuluşu, kapitalist ücretli kölelik sistemine son verilmesi, insanın, insanı sömürmesinin kaldırılması, sınıfsız, sömürüsüz bir dünyanın yaratılması için, herkese yeteneğine göre ve her kese ihtiyacına göre ilkesinin yaşam bulacağı insanlığın altın çağı için, bu büyük dava uğruna savaşım, bireylerin ve kitlelerin emsalsiz özverileri olmaksızın düşünülemez. Tarih daima böyle ilerlememiştir; büyük hedef, büyük enerji ve kuvvet yaratmıştır. Paris komünü yâda Ekim Devrimi, Çin yâda Arnavutluk devrimi, Küba yâda Etiyopya devrimi insanlık tarihinin bu büyük eşiklerinde ileriye atılan dev adımlar, sayısız devrimci ve komünistin essiz özveri ve çalışmalarıyla kazanılmış, kendini feda etmeye hazır milyonlarca güçlerin omuzlarında zafere taşınmıştır. Büyük dava uğruna kendini feda etmekten kaçınmayan her düzeyde komünistin çabası asla boşa gitmemiştir. Onların yerini yeni savaşçılar almıştır ve almaktadır. Kuşkusuz onlar varlıklarıyla aramızdan ayrılmışlardır ancak ortak ideallerimiz uğruna her günkü mücadelemizde yaşamaktadırlar ve yaşayacaklardır.
Ekim ayında birçok yoldaşımızı çatışmalarda, gözaltı kayıpları da ve ölüm orucunda şehit verdik. Kim devrimi on binlerce işçi ve emekçinin ilk sosyalist devrimi olarak tarihte yerini aldı. Ekim devriminin izinde yürüyen komünistler devrim ve sosyalizm savaşımında şehitler vererek ilerlemeye çalıştılar.
Ekim ayı, örgütümüz için de, kavga ve devrimci direnişin iç içe yaşandığı ve mücadelenin daha da ileri taşındığı ay olmuştur. Devrim ve sosyalizm yürüyüşümüzün hızlandırılması savaşımında,. İsviçre'nin Neuchetel şehrinde, Aydınlıkçı hainlerce yiğit yoldaşımız 14 Ekim 1989'da Mehmet Türk'ün katledildiği aydır. Yine Ekim ayı, gençlik önderlerinden yoldaş 27 Ekim 1991'de Hüseyin Toraman yoldaşımızın katiller sürüsü sivil polislerce kaçırılarak, kaybedildiği aydır. 27 Ekim 1992de Kilis'te altı kızıl gülümüzü toprağa verdiğimiz aydır Yine Ekim ayı büyük Ölüm orucu direnişinde feda eylemcisi 18.Ekim 2002 yılında Ali Eber Barış yoldaşı ölümsüzlüğe uğurladığımız aydır. Ondandır ki, Ekim ayı, örgütümüz için faşizm ve sermayeye karşı daha bir kinle dolup, kavgayı ileri taşımak için, görevlerimize sıkıca sarılıp, faşizmi devrimle ezme savaşımımızı daha güçlü körüklediğimiz ve görevlerimize sıkıca sarıldığımız bir ay olmuştur.
Ekim şehitlerimiz, her şeyleriyle kavganın engin denizine kendilerini attılar, devrim ve komünizm savaşımımızın zaferi için, komünist hareketin komünist programına yaşam buldurmak için, kanlarını güzelim ülkemizin topraklarına kattılar. Şehitlerimizin bizlere devrettikleri devrim bayrağı bugün onların erdemleri ve mücadele kararlılıklarıyla yoldaşlarınca taşınmakta ve ekim şehitlerinin anısını kavgalarında yaşamaktadırlar.
KAYIPLAR ORDUSUNUN SÖMEYEN MEŞALESİ HÜSEYIN TORAMAN
Takvim yaprakları 27 Ekim 1991'i gösterirken, Türkiye proletaryası ve emekçi halklarımızın yiğit evladı; gençliğin devrimci savaşımında öne çıkmış ve mücadele içinde kendisini kabul ettirmiş saygın önderi komünist militan Hüseyin Toraman yoldaş, faşist diktatörlüğün eli kanlı cellâtları tarafından kaçırılıp gözaltında kaybedildi. Ve komünizm davasının zorlu ve zahmetli bir o kadar da onurlu yolculuğunda sönmeyen bir meşale olarak yanmaya devam etti. Bu kez kayıp olan sönmeyen meşaleydi. Hani kör karanlıkları aydınlatan ve yol bulmayı sağlayan meşaleydi. Faşist diktatörlük, devrimci muhalefeti bastırmak için her yolu deniyordu. Gözaltı kayıplarıyla, ev ve sokak infazlarıyla, ,işkence ve zulümlerle toplumu zaptu rapt altında tutmaya çalışıyordu. İşte gözaltı kayıplarının artmaya başladığı dönemde Hüseyin Toraman yoldaş kaçırılarak kaybedildi.
Toraman yoldaş, 14 Nisan 1987'deki yüksek öğrenim gençliğinin deli gömleğini yırtan kitlesel direnişleri içinde gelişmiş ve gençlik hareketine devrimci maya çalarken, aynı zamanda safını da komünist hareketin yanı olarak çoktan belirlemişti. Genç bir komünist önder olarak devrimci yaşamını politik-örgütsel boyutuyla da bütünleştirmiştir. Komünist hareketin gençlik çalışmalarını merkezileştirme ve ayrı bir genç komünistler hareketi çalışmasında birleştirme çalışmasında ilk sırada görev omuzlayan Toraman yoldaş, bu ağır görev ve sorumlulukların altında kalkabilmek için, sorumluluk, fedakârlık, kendini sürekli geliştirerek yetkinleştirme ve üretme çabasını yöneldiği gibi, aynı zamanda kendi özgücüne yüksek bir güvenle de büyük görevlere hazır olduğunu ortaya koydu.
Nitekim GKH’nın kuruluş çalışmalarının ön gününde yoldaşlarına,''uzun zorlu bir sınavın başındayız, düşman tüm gücüyle saldırıyor, bizi yok edeceğini sanıyor. Ama biz büyük bir kararlılıkla engelleri aşacağız'' derken, kendisinde cisimleşmiş olan komünist önder kararlılığında anlatımını oluyordu.
Genç komünist Toraman yoldaş, güçlü örgütçü yeteneği ve kişiliğiyle tamda komünist önderlere has bir devrimci otoriteye sahipti. Yeni yetişen bir genç komünist önder olarak sorunlara karşı pozisyon almada hep soğukkanlı, pratik tecrübelerden ve deneylerden en akıllı tarzda yararlanarak çözümleyici oluyordu. Politik önderlik yönetimi, eğitici-öğretici, ikna ve edici ve dönüştürücüydü. O pratik çözümlemeleri doğru perspektiflerle ustaca birleştirerek genç komünistler hareketini daha ileriye taşımaya çalışıyordu. Bu bakımdan sürükleyici ve yeni tipte komünist kadro tipolojisinin iyi bir timsaliydi.
Toraman yoldaş, kavga ve eylem nerede ise yüreği, beyni ve eylemiyle onun merkezindeydi. Tüm enerjisini azami ölçülerle profesyonel devrimci yaşama sunmaktaydı. Boş durmak, boş enerji harcamak onun harcı değildi.
Kendisini bütün komünist erdem ve değerlerle donatmasını biliyordu. O bütün yaşamını hiçbir kişisel çıkar gözetmeden ve en yüksek feda ruhuyla ve ikircimsizce devrim ve sosyalizm mücadelesine sunarak komünist yaşamı gerçekleştiriyor, gerçek anlamına kavuşturuyordu.
O sosyalizm için örnek bir yaşam ve dünyayı dorukta seyreden bir kutup yıldızıydı. Bugün genç komünistler için Hüseyin Toraman yada devrim ve komünizm şehitlerini anmanın tek bir anlamı vardır;oda şehitlerimizin örnek yaşamlarını,erdemlerini,yarattıkları değerleri, gelenekleri, bıraktıkları mücadele bayrağını en iyi bir şekilde taşımak ve onları onurlu tarihsel -siyasal devrim ve sosyalizm yürüyüşümüzde yaşatarak ölümsüzleştirmektir.
Gözaltında kaydedilişinin 18. yıldönümünde Hüseyin Toraman yoldaşı bir kez daha anıyor ve onun kısa ama onurlu komünist yaşamı ve mücadelesini mücadelemizde yaşatacağımıza sürdüreceğimize söz veriyoruz. Toraman yoldaşın ideallerini yaşatmak ve onun bize bırakmış olduğu değerleri ete kemiğe büründürmek için uğruna çekinmeden ölümü kucakladığı Genç komünistler Hareketini yeniden ayağa dikmek için,gençlik arasında devrimci komünist çalışmaları geliştirip yaygınlaştırmak genç komünistlerin esas görevi olmalıdır.
KİLİSTE ŞEHİT DÜŞEN 6 KIZIL KARANFİL
1992 Ekim'in 27'si. yıldızsız gecenin alacakaranlık vakti. Bekaa'dan Kilis'e uzanan sınır yolunun uğursuz noktası. Belki de zaman denilen çizginin bu noktasında, tarihin durdurulamaz sonsuz akışına yeni bir sayfa yazılacak. Ve tarihin bu onurlu sayfasının adı 'Altılar Ölümsüzdür'' olacak.
Çünkü bitmiyordu iğrenç oyunları düşmanın. Ve sürüyordu sınıf savaşımı. Faşist diktatörlüğün yok edici beyaz müfrezeleri yine kan içmeyi bekliyordu pusuda. Yalnızca kanlı pusu değildi bu. Aynı zamanda bir yol kavşağıydı burası. Devrim ile karşıdevrimin hesaplaşmak için buluştuğu bir yol kavşağı. Bir savaş ve zafer yaşanacak burada. Düşman, çirkin, haşin, zalim ve kalleşti. Bir de, devrimin ve geleceğimizin temsilcileri var bu kavşakta. Yüreğinde devrim ateşinin korlandığı altı komünist gerilla, devrime gebe ülke topraklarında savaşma arzusuyla sının geçmeye.. çalışıyorlar .Ama ölüm kalleşti. Ölüm sınırdaydı. Düşman ve ölüm pusuya yatmıştı.
Altı komünist savaşçı, ölümden korkmaksızın, ölümün üstüne üstüne gidiyorlar. Grubun en önünde, eğitim kampı ve ''İbrahim Kaypakkaya 1. Devresi''nin ilk genç komutanlarından Saim Bozkurt Yoldaş. Belki de, ilk ve son savaş muharebesini yönettiğini bilmeden giriyor zulüm tufanına. Arkasından diğer canlar / yoldaşlar, Ertan Uzunyayla, Müslim Akyol, Hasan Çiçek, Erdoğan Tatar ve Mehmet Beşgen geliyor. Kahrolası bir karanlık ve sessizlik. Çok sürmüyor karanlığın hükmü ve birden anlamsız sessizliği bozan kurşun sesleri yankılanıyor dağlarda. Karşıdevrimin silahları kan kusuyor gencecik bedenlerin üzerine. Ve devriliyor birer birer genç fidanlarımız. Her biri yarım kalan şiarlarını haykırarak düşüyor toprağa. Kan ile sulanıyor toprak. Ve aynı anda proletaryanın kızıl bayrağı, daha da kızıllaşıyor. Tarihin, bu nirengi noktasında altı komünist gerilla daha şehit düşüyor, Kürdistan dağlarında.
Bir kan gölü içinde yatıyor yiğit yoldaşlar. Gözlerinde sınıf kininin şimşekleri çakıyor. Ufka ve zafere doğru yükseliyor bakışları. Karanlık geceyi yırtarcasına yüzlerinde geleceğe olan inancın sonsuzluğuyla ölümsüzleşiyorlar.
Evet, Mayıs 18 gerillası 6 yoldaş, hain pusularda devrime canlarını armağan ederek, katıldılar ölümsüzler kervanına. Sonsuz fedakârlığın ve inancın sembolü oldular. Can bedeli ve tutkulu savaşkanlığın en yüce ve sade örneklerinden birini sergilediler. Onlar ölümü güzel ve mutlu kıldılar. Ölümü sınıf savaşı gibi nakış nakış işlediler.
Onlar, var olandan her bakımdan daha yüksek ve ileri bir toplum kurma amacı ile kurulu düzenle bütün bağlarını kopardılar. Kapitalist toplumun egemen sınıflarına ve onların zulüm direkleri üzerine kurulmuş diktatörlüğüne her cepheden düşmanlıklarını açık ve kesin biçimde ilan eder hazır bulunduklarına karşı yüksek bir hücum gücüyle saldırıya geçtiler. Süssüz, gösterişsiz ve anlamlı yaşadılar. Proletaryanın, insanlığın ortak idealleri ve çıkarlarının dışında hiç bir çıkar gözetmeksizin yaşamlarını ortaya koydular. Devrimin en ağır görevlerine almada asla kuşku göstermediler. Devrim ve partiyi örgütlemenin sıra neferin savaşçısı oldular. Yüce devrim ve komünizm davasının, yeni bir toplum yaratmanın işçileri ve devrimin hamalları oldular.
Komünizmin bu altı savaşçısının, içinde savaşarak ölümsüzleştikleri koşulları bütün gerçek yanlarıyla anlamakla ancak altı savaşçımızın anılarının büyüklüğü anlaşılabilecektir. Ve ancak o zaman gerçek anlamıyla onları anmış ve yaşatmış olacağız: Onlar, devrim için savaşımın sorunlarının büyüdüğü ve buna koşut olarak, devrimci görevlerimizin kat kat arttığı bu dönemde, yeni ve büyük konumlar yakalama somut görevini bir iş olarak önümüze koydular. Ve onlar bu uğurda savaşarak ölümsüzleştiler. Onuru, kavgayı, kızıl bayrağı ve devrimin görevlerini bize teslim ettiler. Geleceğin fethi davasında düşen, altı kızıl savaşçıyı, kavgamızda, bilincimizde ve yüreğimizde yaşatıyoruz.
ÖLÜM ORUCU DİRENİŞÇİSİ ALİ EKBER BARIŞ YOLDAŞ
Devrim ve sosyalizm tarih, yeni bir doğuşa tanıklık etmiştir. Bir doğuş, bir başlangıç bir yaşam denemesinin adı olmuştur. Unutulmayan ve unutulamayacak Ekim Devrimi de, bu ayda kapitalist ve emperyalist sistem karşısında başarı kazanmıştı. Tüm saldırılara ve kara çalmalara rağmen bu Ekim devrim tarih karşısında önemini ve kutsallığını asla yitirmemiştir. Tüm güncel sonuçlarının yanında kadrolar bu devrimde aktif rol oynamıştır. Bir deneyim, bir arayıştı, yitik yaşam karşısında...
Karanlıkların efendileri, yürekleri yaşam kıvılcımıyla aydınlatmaya yüz tutan bu umuda tahammül ederler miydi?
Elbette hayır. Yürekler bir kez daha karartılarak yitik yaşam içinde kaybedilmek istendi. Ancak karanlıkların efendileri bilemezlerdi ki, uygarlığın doğuş mekânı kutsal çocuklarıyla, çalınan aydınlığı bir kez daha insanlığa sunacak...
İnsanlığın aydınlanma korkusuydu, tüm karanlık ve lanetlilikleri harekete geçiren. Korku, aydınlığın tutsağı olma telaşıyla fütursuzca saldırıyordu düşman. Faşist diktatörlük zindanlarda yükselen devrimci sesini boğmak için 19 Aralık 2000 tarihinde F Tipleri hücre tecridi dayatarak amansız bir savaş başlattı devrimci tutsaklara karşı . Öyle bir savaş ki, tüm çirkinlikleri ve düşkünlükleri kendi karanlığında boğarak zindanları teslim alma ve ihanet yuvalarına dönüştürmeyi hedefliyordu. İşte tamda bu dönemde gerçek devrimcilik bir kez daha sınavdan geçiyordu.
Ya faşizmin dayatmalarına teslim olunarak kölece yaşanacak yada ölüm hiçe sayılan bir feda ruhu direnişiyle ihanet dayatması darbelenerek boşa çıkarılacaktı. Geçmişten bu yana süren ve zindanlarda gelenekselleşen faşist diktatörlüğün saldırı ve kuşatmasına karşı, her koşulda direnme ve ölümü hiçe sayarak saldırıları püskürtme çizgisi bir kez daha 19 Aralık 2000 faşist operasyonunun ardında gündeme geliyor ve binlerce devrimci hep bir ağızdan zindanları asla teslimiyet yuvalarına dönüştürtmeyeceğiz şiarıyla uzun süreli bir direnişe tutuşuyorlardı. Hem bugüne kadar dünyada örneği pek görülmemiş bir direniş; Büyük Ölüm Orucu Direnişi.
Ali Ekber Barış yoldaş bu büyük direnişin en başta koşucuları arasında yer almaktan geri durmadı. O bir komünist militan olarak KP-İÖ’nün, faşist diktatörlüğün özgürlük tutsaklarını F Tipi hücre zindan uygulamasıyla teslim alma ve köleliğe mahkûm etme saldırısına karşı Ölüm Orucu direnişiyle yanıt verme kararına aktif katılanlardan ve aynı zamanda feda eylemi içinde gönüllü yer alan yoldaşlardan birisiydi. Alçak gönüllü ve proleter özellikleriyle en zorlu görevin altına girmekten çekinmeyen Ali Ekber yoldaş, KP-İÖ’nün 2. Ö.O ekibinde görev alarak, bu görevi her türlü baskı ve olumsuzluğa rağmen sonuna kadar taşıyarak 18 Ekim 2002 tarihinde 180 günlük milim milim ölümü yere çalma savaşımında ölümsüzler ordusuna katılırken devrimim kızıl bayrağını yoldaşlarına devrediyordu.
Kuşkusuz ki her bir devrim şehidin farklı özellikleri de vardı. Ali Ekber yoldaşta kendine özgün, sesiz, sakin ama içten devrime ve örgütüne bağlı, gösterişçilikten uzak ve devrimci görevlere sıkıca sarılan, başladığı işi sonuna kadar götüren, devrimin hamalı yoldaşlardan biriydi. Bu proleter özellik ki onu ölüm orucu direnişi kapıyı çaldığında tereddütsüzce öne çıkarttı ve feda eyleminin savaşçısı konumuna getirdi.
Her bir devrim şehidini düşünürken kuşkusuz onları dönem ve koşulları içerisinde, örneğin hangi mevziyi koruyarak güçlendirdikleri veya hangi ön açıcılık ve sıçratıcılık içinde oldukları boyutuyla da düşünebilmemiz gerekiyor. Bu kimi koşullarda genel bir yılgınlık ve teslimiyet ortamı içerisinde sergilenen kararlılık ve devrime, işçi sınıf ve emekçi kitlere karşı sorumluluk; kimi koşullarda bir direniş biçimini üst boyuta taşıma; kimi durumlarda da kitle militanlığının öncü bir unsuru olma biçiminde yaşanabilir.
Her biri için ortak kesen, “doğru yer, doğru zaman ve doğru tavır”dır. Ali Ekber yoldaş komünist bir militan olarak, dönem ve koşullarda öne çıkan özelliğiyle, zindanlarda dayatılan teslimiyete ve ihanette bedeniyle karşı koyuyor ve örgütünün almış olduğu kararı sonuna kadar taşıyarak, yoldaşlarına ve devrimcilere örnek oluyordu.
Ali Ekber yoldaşın öne çıkmış cesur, enginleri fethetme ve feda ruhu içinde öne çıkan özellikleri elbette, bir gecede ansızın vahiy yoluyla gelmemişti. Kazanılan her bir ileri özellik mücadele içinde çelikleşmeye doğru atılan adımlar ve kadrosal olarak kendini hep yukarıya çekme bilinciyle yönünü ileriye çevirerek büyük direniş de yer alan Ali Ekber yoldaş, görünür ya da gizli, düzenden her türlü bağın kopararak veya kopartmaya çalışarak ve düzen içi hiç bir zaafa ve küçük burjuva alışkanlığa teslim olunmayarak, evli ve bir çocuk babası olmasına karşın duygusallıktan uzak durarak, devrimci direnişin gereklerine göre kendisini konumlandırarak her türlü bireyci ve bencil davranışlara karşı büyük bir savaş açarak, sürekli, her gün, her saat, her dakika ve hatta rüyalarda bile kendini yeniden yeniden örgütlemeye çalışarak kazanmaya çalıştı. Ali Ekber yoldaş, ölüm orucu günlerinde bu feda direnişini düşmana karşı cephede açılmış bir savaş olarak görüyor ve hedefe kilitleniyordu.
Ölüm Orucu direnişi bir yerde gerçek devrimcilerle sahtelerinin ayrıştığı bir süreçti. Buda kişilerin kendileriyle bir yerde hesaplaşmaları anlamına geliyordu. Bir yerde Ö.O direnişi başta kişilerin kendileriyle savaşmaları anlamına geliyordu..Ama bir devrimcinin veya komünistin kendisiyle savaşması demek, örgütünü layık olduğu konuma yükseltmesi ve devrimi günün sorunu olarak görüp onu kazanma savaşımına asılması ve her göreve devrimci bir kahramanlık içinde ileri atılması demektir. Günün devrimci görevlerine kedisini bağlamayan komünist bir militanın örgütü ve devrimi ileriye taşımasının imkânsız olacağı bir gerçekliktir. Onun içindir ki kazanılması gereken kadrosal özelliklerin farkına vararak ve kendisini ve yoldaşlarını bu doğrultuda bilinçli bir eğitime tabii tutarak Ali Ekber yoldaştan öğrenmeliyiz.
Dahası Büyük ölüm Orucu direnişçi Ali Ekber yoldaş, küçük burjuva rekabet ve kariyerizm ile zehirlenmiş değil her türlü ortama sıkılı yumruk olarak tutum alıp feda eylemini omuzlarken, biz yoldaşlarına örgüt, devrim ve sosyalizm bilinciyle bunları ileriye taşıma devrimci kaygısıyla, nasıl arkaya bakmadan yürümenin gereğini öğretiyordu.
Ölümsüzlüğe uğurladığımız 7. yıldönümünde Büyük Ölüm orucu direnişçisi Ali Ekber yoldaşı saygıyla anıyor ve ideallerini zafere dek taşıyacağımıza söz veriyoruz. İster önder, ister militan ve isterse sıra neferi olsunlar, Ekim şehitlerini anarken, asıl olan onların özverilerinin en yükseğini göstererek, uğruna kendilerini feda ettikleri idealleri için mücadeleyi, en geniş kadın ve erkek proleter ve emekçi yığınlara, gençliğe yaymak, zafere doğru emin adımlarla ilerlemek olduğunu asla unutmamalıyız.
Onlar mücadelemizin simgeleri, yolumuza ışık saçan fenerlerdir. Onlar örgütlü savaşa girdiler ve ölümü gülerek kucakladılar. Bugün de kavgamız şehitlerimizden aldığımız güçle sürüyor ve sürecektir.
Ekim şehitleri ölümsüzdür!
Yaşasın devrim ve sosyalizm mücadelemiz!