Mümtaz'er Türköne'nin adı İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin gelecekteki dekan adayı olarak geçiyor. Mümtaz'er Türköne Zaman gazetesinde köşe yazıları yazıyor. Türköne dünkü köşe yazısında TSK içerisinde hazırlandığı ileri sürülen “irtica belgesi” ile ilgili olarak “bize Nizam-ı Cedid ordusu lazım” diye yazıyor.
Türk Silahlı Kuvvetleri'ni zamanın Yeniçeri Ocağı ile kıyaslayan Türköne, TSK'nın da tıpkı zamanında yeniçerilerin olduğu gibi “bir çıkar şebekesi ve fesat ocağı” haline geldiğini söylüyor. Ordu tartışmasında Osmanlı tarihine dönüp yeniçerileri hatırlatan Türköne yeniçerilerin III. Selim'in kurduğu Nizam-ı Cedid ordusu tarafından 1826'da “vak'a-yı hayriyye” ile ortadan kaldırılması hadisesini de “1826'da aynı devletin içinde iki Türk ordusunun karşı karşıya gelmesi ve birinin diğerini imha etmesi” olarak tasvir ediyor.
Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne dekan olma hazırlıkları yapan bir kişinin 1826 yılında henüz “Türk” kelimesinin Osmanlı devlet adamları tarafından telaffuz bile edilmediği bir tarihte “Türk ordusu”ndan bahsetmesi ayrıca dikkat çekici olarak değerlendiriliyor.
“TSK yeniçerilerden bile fesat”
Türköne Yeniçer ordusu ile paralellik kurduğu Türk Silahlı Kuvvetleri'nin mevcut durumunu da yazısında şu sözlerle niteliyor: “Kendi halkına, ülkesine ve hatta kendi mensuplarına karşı komplolar, entrikalar çeviren bir fesat ocağı ile karşı karşıyayız. 1807'de Yeniçeri ordusunda bile kimsenin aklına gelmeyecek türden desiseler bunlar.” Ancak Türköne, Yeniçeriler ve TSK arasında “kimin fesat çıkardığı” açısından da önemli bir farka dikkat çekiyor, fark tabii ki Ergenekon ile ilgili ve el çabukluğu ile yan yana getirilen isimler de Osmanlı'da bulunabilir cinsten değil: “Fesat üretmek Yeniçeri ordusunda, Kabakçı Mustafa gibi birkaç düzenbazın işiydi. Bugün ise, kurumsal yapı içine yerleşmiş bir fesat merkezi yok mu? Gazi Fincan, 'Ordu, Doğu Perinçek, Yalçın Küçük, Ergenekon sanıkları, Abdullah Öcalan, Deniz Baykal, Canan Arıtman'dan oluşur' derken gözümüzden kaçan bir 'kurumsal kimliği' hatırlatmıyor mu?”
Her kötülüğün başı “irtica belgesi”
Türköne yazısında, “irtica belgesi”nin, şimdiye kadar Türkiye'de iki darbe ve bir askeri müdahale gerçekleştirmiş bir kurum olan TSK'nın “bugüne kadar ortaya çıkartılmış en ciddi tehdidi” olduğunu ileri sürüyor ve bu belgeden yola çıkarak şimdiki ordunun tasfiye edilerek yerine yeni bir ordu kurulmasını öneriyor: “Bu belgenin hazırlanması emrini veren Genelkurmay İkinci Başkanı'nın başında bulunduğu hiyerarşinin tamamının görevden alınması da yetmez. Hatta ve hatta, bu kurumsal yapıyı sürdürebilmek ve skandalı örtbas etmek için kendi itibarını riske eden Genelkurmay Başkanı'nın istifa etmesi bile bu tehdidi ortadan kaldırmaz. Türk askerinin şerefini, ülkemizin güvenliğini, Türkiye'nin birliğini, halkın hukukunu, devletin bekasını koruyabilmek için bu 'kurumsal yapı'ya son vermemiz ve yeni bir ordu kurmamız lâzım”. Türköne sonuç olarak yazısını şu cümle ile bitiriyor: “Bizim bir Nizam-ı Cedit ordusuna ihtiyacımız var."
Örnekler hep Osmanlı'dan
Mümtaz'er Türköne yazı ve röportajlarında Türkiye'nin mevcut sorunları için Osmanlı'dan örnekler vermeyi çok seviyor. Türköne'nin verdiği örnekler, Türkiye Cumhuriyeti'nin bugün karşılaştığı sorunlara zamanında Osmanlı paşa ve padişahlarının çözümlerinin uygulanmasını tavsiye eder nitelikte oluyor. Türköne'nin Osmanlı göndermelerinden en yakın zamanlısı ve yankı uyandıranı geçtiğimiz hafta Akşam gazetesine verdiği röportajda Abdullah Öcalan'ı, Osmanlı'da isyanların bastırılması uygulamasında yapıldığı gibi “başıbozuk paşası” yapma önerisi olmuştu. “Osmanlı çok isyan bastırmış bir devlettir. İsyanı bastırırken isyanı başlatanı affeder, çok uzak bir vilayete atar, sonra da maaş bağlar ona. Bir de ayrıca paşa rütbesi verir. Bunlara da 'başıbozuk paşası' derler” örneğini veren Türköne, Abdullah Öcalan ile ilgili olarak da “Osmanlı gibi büyük düşünülmesini öneriyorum. Bana kalırsa, Bodrum'a, Bodrum Türkbükü'ne gönderilmesini öneriyorum. Cevdet Paşa olsa, öyle yapardı diyelim” diye konuşmuştu.