23 Şubat 2010 Salı

TEKEL direnişi ve 22 Şubat kararları üzerine...

Sendikacılarla sohbetlerde mücadeleden neden uzak oldukları, neden sürekli olarak hak kayıplarına neden olduğu halde sermaye ile uzlaştıklarını sorduğumda birçok kez, “mücadele edecek işçi bulduk da biz mi kaçıyoruz” yanıtını almışımdır. Bu yanıt beni hiçbir zaman tatmin etmemiştir; çünkü sendikaların görevinin mücadeleye hazır işçileri yönlendirmek yanında işçileri mücadeleye hazırlamak olduğunu da düşünmüşümdür. Özellikle 1980’den bu yana -birkaç şube ya da işyeri düzeyindeki girişim dışında- sendikal yayınlar ve eğitim çalışmalarına bakıldığında işçileri mücadeleye yönelik olarak bilinçlendirmek bir yana, mücadeleden uzaklaştırılmaya yönelik olduğunu dahi söylemek mümkündür.

Üyelerini mücadeleye yöneltmekten özellikle uzak duran birçok sendikanın, kimi zaman hak ya da çıkar amaçlı mücadelelerde işçileri yalnız bıraktıkları ve hatta mücadelelerini engelledikleri de görülmüştür. Emekçileri esnekliğin boyunduruğuna alıp, güvencesizleştiren, örgütsüzleştiren 4857 sayılı İş Kanunu ve emeklilik hakkını fiilen ortadan kaldıran, sağlığı piyasalaştıran 5510 sayılı SSGSS de yine sendikalar ve konfederasyonlar tarafından yeterli mücadele gösterilmediği için yasalaşarak uygulamaya konulmuştur.

Sonuç olarak, sendikaların özellikle konfederasyon düzeyinde yapılanmaların son 20 yıllık icraatlarına bakıldığın son derece açık ve net bir biçimde “başarısız” oldukları söylenebilir. Konfederasyon düzeyindeki bu başarısızlık 2001 krizi sonrasında Türkiye’nin piyasa ekonomisi doğrultusunda emekçi haklarını yok ederek yeniden yapılandığı süreçte çok daha görünür hale gelmiştir.

Sermaye ve siyasi iktidar yandaşlığına dayanan uzlaşmacı, sosyal diyalogcu sendikal anlayışı tüm başarısızlığına rağmen sürdürmekte ısrarcı olan konfederasyon yönetimleri TEKEL direnişi sürecinde de aynı tavrı sürdürmeye devam etmiştir. TEKEL işçisinin kararlı duruşu sayesinde direnişin yanında görünmek zorunda kalan Türk İş ve diğer konfederasyonların samimiyetsizlikleri 17 Ocak mitingi, 4 Şubat grevi ve 20 Şubat eylemlerindeki göstermelik katılımlarıyla bir kez daha açığa çıkmıştır.

Konfederasyonların TEKEL direnişine yönelik desteklerinin samimiyetsizliğini ortaya koyan son durum 22 Şubat’ta 4 konfederasyon tarafından alınan kararlardır. Sendikaların son 20 yıldaki başarısızlığının devamı niteliğinde olan ve kendi içerisinde çelişkiler barındıran bu kararlar 70 gündür son derece zor koşullarda yürütülen bir mücadeleye yapılabilecek – en hafif tabiriyle- en büyük haksızlıktır. Çünkü bu kararlar içerisinde kokart, pankart uygulaması gibi meşaleli yürüyüş ya da oturma eylemleri gibi son derece pasif eylemlere yer verilmiştir. TEKEL işçisinin canı pahasına yürüttüğü 70 günlük direnişle dalga geçercesine alınan bu kararlar direnişi sönümlendirmekten başka hiçbir işe yaramayacaktır.

Aslında konfederasyonlar 22 Şubat’ta aldıkları kararların talepler başlığı altında ne kadar derin bir çelişki içinde olduklarını da ortaya koymuşlardır. Kabul edilmemesi halinde hükümeti 26 Mayıs’ta genel greve gitmekle tehdit ettikleri bu taleplerde bir taraftan iş güvencesi, kiralık işçiliğin yasallaşmaması, kıdem tazminatının korunması ve örgütlenme hakkı dillendirilirken diğer taraftan tüm bunları dayatan AB normlarına da uyulması istenmektedir. Hiç şüphe olmamalıdır ki hükümet bu talepler içerisinde yer verilen AB normlarına uyumu en kısa sürede gerçekleştirecek ve bu kapsamda iş güvencesini, örgütlenmeyi tamamen ortadan kaldıracak düzenlemeleri getirecektir. Kiralık işçilik düzenlemesi de yine AB normu olarak getirilecektir.

Sözün özü: Sendikaların yıllardır mücadeleden kaçma bahanesi TEKEL direnişiyle ortadan kalkmış, sadece TEKEL işçileri değil tüm emekçiler mücadeleye hazır olduklarını göstermiştir. Ama sendikaların konfederasyonlar düzeyindeki yönetimleri sermaye ve iktidar yandaşlığına devam ederek, sendikacılara rağmen ortaya konan direnişi boşa çıkartma gayreti içindedir. Buna karşı mücadeleden kaçma anlamına gelen 22 Şubat kararlarının altında imzası olan konfederasyonların üyeleri acilen kendi örgütleri içinde bu kararları sorgulamalı ve TEKEL işçisinin yaptığı gibi sendikalar mücadele içerisine çekilmelidir(!) Özgür Müftüoğlu - sol.org.tr