24 Şubat 2010 Çarşamba

Zaman gazetesi yazarı Ali Bulaç, Anayasa’ya Şeriat rehberliği istiyor

Zaman gazetesi yazarı Ali Bulaç, bugünkü yazısında “yeni ve sivil anayasanın” yapılmasında tarihteki Şeriat uygulamalarının ve “dini reflekslerin” hatırlanması gerektiğini söyledi.

Zaman gazetesi köşe yazarı Ali Bulaç, bugünkü yazısında Anayasa değişikliği konusunu ele aldı. Bulaç’ın “entelektüel birikimini” ortaya koyduğu yazının ana fikrini, Şeriat’ın Anayasa yazımında meşru ve gerekli bir kaynak olduğu iddiası oluşturdu. Ali Bulaç, yazısının ilk kısmında, Şeriat’ın da bir “üst hukuk normunun varlığı” anlamına geldiği ve bu bakımdan batıdaki Anayasa ve hukukun üstünlüğü fikrinin çok daha eskiden İslam’ın hakimiyetindeki topraklarda yerleştiğini savundu. Anayasa'nın gücünü halkın iradesinden, Şeriat'ın ise Tanrı fikrinden aldığı gerçeğine hiç değinmeyen Bulaç, şu ifadeleri kullandı: “Her karar ve uygulamanın şu veya bu sıhhat derecesinde dayandırıldığı Şeriat, tamı tamına bugünkü ‘hukukun üstünlüğü’ ilkesine, bir ‘üst hukuk normunun varlığı’na ve daha açık bir ifadeyle ‘anayasa metni’ne karşılık düşer. Kanuni Sultan Süleyman, ‘Padişah Şeriat'a karşı sorumludur, Şeriatı ihlal ettiğinde vüzera ve vükela onu tahttan indirir’ demişti. Anayasalar, bütün yasaların temelini teşkil ettiğinden, yasaların anayasaya uygunluğu şartı aranır. Şeriat'ın da tarihte yerine getirdiği fonksiyon tam da budur. Fetvalar ve kanunnameler Şeriat'a uygun olmalıdır. ‘Şeriat'a gitmek’ hukuka başvurmak demektir, bu yüzden ‘Şeriat'ın kestiği parmak acımaz.’

Çağdaş Avrupa devletlerinde o zamanlar Şeriat benzeri bir referans olmadığını söyleyen Bulaç, “Fransız krallarının "devlet benim" veya "kanun benim" şeklinde rahatça beyanlarda bulunması bunun sonucuydu. Batı'da devlet veya kral daima halkı ezmiş, en temel haklarını gaspedebilmiştir” diyerek, Osmanlı’da bunun böyle olmadığını, Şeriat’ın bir hukuk devleti anlamına geldiğini ima etti.

Batıda Anayasalar’ın 700 yıllık kanlı bir tarih sonucunda sınıflar arasında birer uzlaşma metni olarak ortaya çıktıklarını belirten Bulaç, “Bizim tarihimizde ise toplumsal grupları kubbesi altında din topladığından ve dinden neş'et eden İslam Şeriat'ı herkesin hak ve hukukunu koruyucu bir çerçeve içine aldığından hem sınıf ve din savaşları yaşanmadı hem Bosna-Hersek sınırından başlayıp doğuya doğru Malezya'ya kadar uzanan geniş coğrafyada yaşayan İslam topraklarında, Müslümanlar yanında gayrimüslimlerin hukuk ve siyaset kültürlerinde "üst hukuk" daha köklü bir bilinç olarak yer etti. İddiam şu ki, Müslümanlar gibi Doğu Hıristiyanları da, İslam Şeriat'ının koruyucu çerçevesi dolayısıyla Batılılardan çok daha köklü ve sağlıklı bir hukuk bilincine sahiptirler” diye yazdı.

Bulaç, Şeriat’ın bu nedenlerle AKP’nin yapmaya çalıştığı yeni Anayasa için kaynak olması gerektiği düşüncesini ise şu cümlelerle dile getirdi: “Bu bilinç bizim bugün yeni ve sivil bir anayasa yapmaya çalışırken anayasa fikrini besleyici yönde olumlu bir rol oynayabilir. Başka bir ifadeyle tarihî kodlarımızı hatırladığımızda, dinî reflekslerimizi güçlendirdiğimizde anayasa yapmamız, birbirimizi anlamamız, uzlaşarak bir anlaşma metni çıkarmamız çok daha kolaydır. Anayasa metninin tarihsel kodlardan beslenip kalıcı olması için bütün toplumsal gruplar sürece katılmalı; müzakereci siyaset yolu takip edilmeli, anayasanın ruhu ve ana çerçevesi icap ve kabule dayanmalıdır.” (soL)