26 Şubat 2010 Cuma

Diktatörün isteği; 'Herkes benim gibi düşünsün!'

Recep Tayyip Erdoğan, İl Başkanları toplantısında konuştu. Yine medyaya çattı. Medya patronlarına fırça attı.. "Köşe yazarları her istediğini yazamaz. Patron gerekirse kusura bakma sana burada yer yok demelidir. Herkes çizgisini bilsin. Köşe yazarlarını uyarmak zorundayım" diyen Başbakan, yapılan yorumları engellemenin gazete patronlarının görevi olduğunu kaydetti. Erdoğan, "Maaşını ödediğin yazara hakim ol" ifadesini kullandı.

Peki Erdoğan'ı bu kadar kızdıran yazarlar kimlerdi... Bugün Hürriyet gazetesinin iki yazarı dün Köşk'teki zirveyi eleştirmişti. Anlaşılan Erdoğan bu sabah Hürriyet yazarları Yalçın Doğan ve Ferai Tınç'ı okudu..

Yalçın Doğan "Batı’da böyle “zirve” yok" diyerek Erdoğan-Başbuğ-Gül zirvesini eleştirdi..

BATIDA BÖYLE ZİRVE YOK
EN dinci gazeteden en milliyetçi gazeteye, en demokrat geçinenden en liberal gazeteye kadar, TV’ler dahil, tüm medya aynı başlıkta birleşiyor: Çankaya’da üçlü zirve. Dün Çankaya’da Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan, İlker Başbuğ görüşmesi haberi. Zirve. Ben bugüne kadar hiç bir demokratik Batı ülkesinde Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanının yaptıkları üçlü toplantıya “zirve” (summit) denildiğini bilmiyorum. Çok önemli konuların ele alındığını üçlü toplantı olsa bile, yine de “zirve” diyen yok. Batıda “zirve” iki ve ikiden fazla devlet başkanının bir araya gelmesinde kullanılıyor.

YAKIŞIYOR MU SİZE
Dünkü toplantının “zirve” olarak tanımlanması bile, başlı başına demokratik refleksimizin ne kadar zayıf olduğunu gösteriyor. Ayrıca, birileri ne kadar hafife alsa bile, askerin ağırlığını. Nerede o demokrat arkadaşlar? Yakışıyor mu size, “zirve” diye başlık atmak, yazılarda “zirve” demek? Eminim, bu önemli ayrıntının farkında bile değiller. Onlara göre, demokratlık her fırsatta askeri eleştirmek, demek. Ferai Tınç da bugün dünkü zirveyi yazdı..

O SAHNE BİLE TUHAF
DEMOKRASİLERDE siyaset kurumları arasında sorunlar olabilir ama bunları gidermenin kanalları yine sistemin kendi içinde mevcuttur. Dünkü üçlü zirvenin kurgulanış biçimi bile Türkiye’de sistemin demokratik çözüm kanallarının yetersiz olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Ordu ile Hükümet arasındaki gerilimin çözümü, savunma bakanlığı kanalı ile başbakanlıkta sağlanmalıyken, Cumhurbaşkanı arabulucu olarak devreye giriyor. Savunma Bakanı’nın adı bile geçmiyor.

AKP'NİN HİÇ Mİ SUÇU YOK
Demokratik ülkelerde de anlaşmazlıklar yaşanıyor. Ama bunlar önce ilgili bakanlıklarda ele alınıyor, çözümlenemezse başbakanın önüne gidiyor, hükümet meselesi haline geliyor. Bu tıkanıklıkta, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin sorumlu olduğu kurumları iyi yönetmek yerine hepsi ile kavgaya tutuşmasının payı hiç yok mu sizce?

DEMOKRATİK BİR ÇÖZÜM GEREKİYOR
Demokrasinin kanallarını çalıştırmak yerine, kamuoyu önünde kavgaya tutuşarak toplumu taraflaştırmanın siyasi rantı var tabii. Ama demokrasiye faydası yok. Abdullah Gül’ün hükümet ile ordunun arasını bulmak için devreye girmesi belki biraz topluma nefes aldırıyor ama kalıcı bir çözüm değil. İki gün sonra, kurumlar arası yeni bir kavgayı engelleyecek demokratik bir çözüm gerekiyor artık.