17 Haziran 2009 Çarşamba

'Belge' senaryoları

Konuşma kanallarının açık olmasının önemi bu gibi kriz durumlarında ortaya çıkıyor. Bundan bir süre önce Başbakan Tayyip Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ arasında kurulan haftalık görüşme mekanizması Taraf gazetesinde yayımlanan belge sonrasında ortaya çıkan krizin yönetilmesinde önemli işlev üstlendi.

Bu mekanizma olmasa Erdoğan’ın Başbuğ ile görüşmesi, tıpkı daha önce Hilmi Özkök veya Yaşar Büyükanıt ile görüşmeleri gibi olağanüstü bir etkiye yol açacaktı. Görüşme bu defa da olağanüstü koşullarda geçti. Ama zaten perşembe günü beklenen bir görüşmenin salıya alınması, ortada böyle bir de gerekçe olunca yadırganmadı. Hem Başbakanlık, hem de Genelkurmay kaynaklarına ‘Görüşme zaten yapılacaktı. Başkan’ın dış seyahati olduğu için (Makedonya, Arnavutluk) öne alındı) gibi bir ‘gerilimi düşürme’ gerekçesi bile sağladı.

Gerilim aslında düşmüş ve kriz son bulmuş değil. Ancak bu iletişim kanallarının da sayesinde kriz yönetilebilir düzeye çekilmiş bulunuyor.

Görüşmeden bir süre sonra Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı Korgeneral İsmail Hakkı Pekin’in, Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kağan Köksal’ı ziyaret edip yarım saat görüşmesinin bu konuyla ilgisi üzerine açıklama yapılmadı. Ancak Başbakan Erdoğan’ın Başbuğ ile görüşmesinin hemen ardından Meclis’teki

AK Parti grubuna yaptığı konuşma kesinlikle ‘Belge’ tartışmasıyla ilgiliydi.

Konuşmasına gergin, endişeli bir yüz ifadesiyle başlayan Erdoğan genel olarak dikkatli bir üslup kullandı. İçerik olarak da bir gün önce AK Parti Grup Başkan Vekili Bekir Bozdağ’ın ‘Doğruysa darbe hazırlığı, değilse cunta var demektir’ çizgisinden önemli bir farkı vardı.

Başbakan da, Bozdağ gibi Taraf belgesine ilişkin iki muhtemel senaryo üzerinde durdu: Haberdeki iddialar doğruysa, yani bu belge emir-komuta zinciri içinde Genelkurmay’da hazırlanmış bir belgeyse, bu en vahimi sayılmalıydı. Bu, Bozdağ’ın darbe girişimi olarak andığı senaryo idi.

Ancak, Erdoğan’a göre iddialar gerçek dışıysa, durum yine vahimdi ve ‘devletin kurumlarını karşı karşıya getirmek, devletin kimi kurumlarını yıpratmak, tahrik ortamı oluşturmak gibi niyetler taşıyor’ demekti.

Görüldüğü gibi Bozdağ, Taraf haberinin yanlış çıkmasını bir tek ihtimale bağlıyor: Bu da, belgenin ordu içinde, ama Genelkurmay Başkanı’na rağmen, emirlerin dışına çıkarak siyasi bir komplo kurmayı amaçlayan bir grup, bir cunta tarafından hazırlandığı varsayımıdır.

Oysa Başbakan, kim olduğunun ucunu açık bırakıyor ve bunu devlet kurumlarını karşı karşıya getirme, daha açık yorumla, kendisini askerle karşı karşıya getirme çabası olduğunu söylüyor.

Türkçeyi iyi kullanan bir hatip olduğunu bildiğimiz Erdoğan, dikkatinizi çekmiştir, cümlesinde kimi bu kışkırtmadan sorumlu tuttuğunu söylemiyor: Haberi yayımlayan gazeteyi mi? Gazeteye haberi verenleri mi? O haberi, ya da -eğer sahteliği ispat edilirse- belgeyi üretenleri mi? PKK’ya karşı mücadelede tam askerle yakın işbirliği sağlanmışken, hem Genelkurmay Başkanı Başbuğ, hem de Cumhurbaşkanı

Abdullah Gül bu durumu nadir bir fırsat görüyorken, hatta CHP lideri Deniz Baykal bile topa girmişken bu durumdan rahatsız olan kim olabilirdi? Birileri bu devlet içi barış ortamının dışında kalmaktan rahatsızlıklarını o ortamı sabote etmekte görüyor olabilir miydi?

Baykal CHP’deki konuşması bir üçüncü senaryoyu da ihtimallere dahil etti: Birinci senaryo, böyle bir belgenin gerçekten Genelkurmay’ın emir komuta zincirinde hazırlanmış olması ihtimaliydi. Bu Baykal için de MHP lideri Devlet Bahçeli için de vahimdi. Ancak Genelkurmay’ın pazartesi günkü açıklaması ardından bu senaryoyu muhtemel görenler azalıyor.

Geriye diğer iki Baykal senaryosu kalıyor. Bir tanesi, Bozdağ’ın dediği gibi, cunta senaryosudur. Diğer de bu belgenin TSK dışındaki bir grup tarafından önce üretilip, sonra Erdoğan’ın dediği gibi yıpratma, ya da kışkırtma amacıyla, sanki oraya aitmiş gibi dışarı taşınmasıdır. Ergenekon şüphelisinin evinde bulunduğu açıklaması tek başına bir anlam taşımaz, eğer durum buysa. Geçmişte gençlik liderlerinin cebine esrar koyup, evine silah yerleştirip sonra yakalanmalarını yaşadı bu ülke.

Eğer durum bu üçüncü senaryodaki gibiyse, o zaman Erdoğan da, Başbuğ da kimin, ya da kimlerin onları birbirine düşürmeye çalıştığını anlamış olacak. Sizce kim olması daha muhtemel?

Murat Yetkin

Radikal / 17.06.09