24 Haziran 2009 Çarşamba

İŞÇi PSiKOLOJi Mi YiYECEK!

‘KRİZ VARSA ÇARE DE VAR’ KAMPANYASININ 4. MESAJI: GÜCÜNE İNAN. DUYURUDA ‘KAMPANYA ÇÖZÜM DEĞİL MORAL GETİRİYOR’ DENİLDİ
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, başlattıkları ‘Kriz varsa çare de var’ kampanyasının dördüncü mesajını İstanbul’dan verdi: “Gücüne inan!”
Mesajın, Trakya’daki üç fabrikasında 1 Ağustos’tan itibaren 4 gün çalışma-3 gün izin uygulaması başlayacak olan, işçisinin sıkıntısı her geçen gün artan Şişecam’da verilmesi oldukça manidardı. Tabiİ ki yapılan konuşmalara bakınca ‘Gücüne güven’ mesajının kesinlikle işçiye verilmediği açıkça görüldü.
Şişecam fabrikasından başta iş dünyasının ‘ağır topları’ olmak üzere, sendika ve patron meslek örgütü temsilcilerine, her kesime seslenen Hisarcıklıoğlu, Türkiye’nin üretimden ihracata, dünya pazarındaki yerine kadar yaptığı büyük atılımları rakamlarla anlattı. Türkiye’deki birçok sektörün dünyada ilk üç içinde yer aldığına dikkat çeken Hisarcıklıoğlu, Türkiye’nin işsizlikte de ilk üçte yer aldığına değinmedi. Bütün ‘parlaklığına’ rağmen istihdam yaratamayan ekonominin, krizle birlikte onlarca işyerinin çok daha az işçiyle, aynı üretimi, üstelik daha az günde (4 gün çalış üç gün ücretsiz izin örneği gibi) gerçekleştirdiği gerçeğini göz ardı ederek şunları söyledi: “En küçük sıkıntıda işçiyi kapıya koymak ne kadar yanlışsa, bütün işverenler kriz fırsatçılığı yaptı, işçileri işten çıkarttı söylemi o kadar yanlıştır. Devir kâr değil, ar devri. Gücüne inan, diyoruz. Bu ülkenin neler başardığını herkese anlatmak istiyoruz.”
Bu sözlerine karşılık kendisine, “Peki bu toplantıya ev sahipliği yapan Şişecam’ın, kârını ve yatırımlarını artırmayı sürdürürken işçilerini üç gün ücretsiz izne göndermesine ‘kriz fırsatçılığı’ demeyeceksek ne demeliyiz” sorumuza cevap vermeyerek, soruyu Kristal-İş Sendikası temsilcisine yönlendirmeyi tercih etti. “Şişecam’ın 2008’deki net kârı 123 milyon dolar oldu. Hani kâr değil ar devriydi” sorusunu da maalesef başarılı yönlendirme hamlesinden dolayı kendisine iletemedik.
PATRONLAR GERÇEĞİN FARKINDA
Şişecam’da kampanyanın 4. ayağını tanıtım adına yapılan toplantıda çok sayıda holding başkanı söz aldı: Sanayi Odası ve TÜSİAD kurucularından İbrahim Bodur. TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ. Zorlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Nazif Zorlu. Çalık Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Çalık. Sanko Holding Yönetim Kurulu Başkanı Abdülkadir Konukoğlu vs...
Patron sözcülerinin hepsi hükümetin paketlerini olumlu karşıladıklarını, devamını beklediklerini söylerken, asıl vurguyu, “Türkiye özel sektörünün, bir önceki 2001 krizinden çok şey öğrendiğine” dikkat çekerek yaptılar. Bu, elbette ki doğru bir vurguydu; bir önceki krizden ülke sermayesinin, ucuz işçi, ucuz ithalat üzerinden kâr elde etme, elde edilen kârları ucuz emeğin olduğu yerlere yatırımlara dönüştürme vb. elde ettiği deneyimleri yadsınamaz.
Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz’ın “Tünel ucundaki ışık, çıkış ışığı mıdır üzerimize gelen trenin ışığı mıdır, bilemiyoruz” şeklindeki cümlesine verdiği cevap da deneyimlerine olan inancı yansıtıyordu. Ev sahibi Şişecam’ın Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Kırman: “Kimileri tünelin karanlığını görür, kimileri ışığı. Ama deneyimliler, gelen trenin ışığını da görür. Ona göre tedbir alır.” Kırman’ın özgüveni boşuna değil. Çünkü, Şişecam’da hayata geçirilen, “bazı fırınlarda yoğun üretimle stok yapıp sonra fırını devre dışı bırakmak, işçiyi 4 gün çalıştırıp sonra 3 gün izne göndermek vb.” uygulamalar, alınması gereken tedbirlere dair ‘alkışlanacak’ bir deneyime sahip olduklarının göstergesi…

PSİKOLOJİK SAVAŞ KİMİNLE?
Patronlar adına tek eleştiri, Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu Başkanı Bendevi Palandöken’den geldi: “Siz bize bağlısınız, bizle var olursunuz. Ama dışarıdan ucuz ithalatı tercih ediyorsunuz. 5 paketin hiçbiri bizi kapsamadı. Taşınan sanayiciye teşvik var ama orada bulunan esnafa destek yok. Bu anlaşılmazdır.”
İşçi ve memurlar adına konuşanlar ise nedense sermaye temsilcileri gibi kendi sınıfları adına net pozisyon almadılar. Türk-İş Genel Ma
li Sekreteri Ergün Atalay, “Asıl bedeli işçi ödüyor. Söylediklerim asla suçlayıcı değil ama krizle birlikte kimi işçiler köylerine, kimileri akrabalarının yanına, kimileri evlerine yerleştiler” dedikten sonra, bu işçiler adına ne yapacaklarına dair en ufak bir vurgu yapmadı.
Hak-İş Genel Başkanı Salim Uslu ise kampanya ile psikolojik bir duvar ördüklerini, bununla birlikte kapasite kullanımı, işsizlikte küçük bir azalma (yüzde 15.8, dünyada en yüksek ilk 4 ülke arasında…), tüketici güveninde artış gibi kazanımlar elde ettiklerini iddia etti. Kampanyanın krize çözüm olmayacağını vurgulayan Uslu, “Moral etkisi olacak. ‘Pazara değil sokağa çık’ diyenler, kolaycılığa kaçarak kendilerine politik bir fırsat yaratmak istiyorlar. Yaptığımızı anlayabilmeleri için idrak kapasitelerini zorlamalılar” dedi.
Yoksul, dar gelirli işçi, emekçi, emekli, işsiz vatandaşa bakalım. Saydığımız sınıfta yer alanlar bir yıldır işsizliğin patladığı, kredi kartlarının ödenemediği, ceplerdeki paraların alım güçlerinin her geçen gün düştüğü bir ortamda tasarruf mu yapıyorlar? Kimilerinin, yani aylardır işsiz olanların olmayan paraları harcama şansı yok. Veriler, az buçuk geliri olanların, zaten tasarruf etmeyip harcadıklarını ortaya koyuyor. Perakende ciroları 2009 yılı ilk 3 ayında (Ocak-Şubat-Mart) 2008 yılıyla kıyaslandığında gerileme göstermiyor. Geçen yılın aynı dönemine göre binde 2 oranında da artmış görünüyor.
Türkiye’de yaşanan en önemli kriz, sermayenin kriz ortamını fırsat bilerek uzun erimli yapısal düzenlemeler ile doğrudan teşvikler istemeleri. Ucuz, kuralsız ve çok çalışılsın. Kârlar biraz azalınca da işten çıkarmak kolay olsun, kıdem tazminatı vb. maliyeti olmasın... Sermaye kendi geleceğini buradan kurmak istiyor. O cepheden mantıklı. Ama işçi cephesi için aynı şeyi söylemek mümkün değil.
Öyleyse bu kampanya, krizde vurulanları göz ardı etmiyor mu? Psikolojik olarak güçlendirilirken gerçekleri görmesi engellenmiş olmuyor mu? Bu soruları maalesef toplantıda soru-cevap bölümü yapılamadığı için Uslu’ya iletemedik.
MÜCADELESİZ OLUR MU?
Hem Uslu’nun hem de Kamu-Sen Başkanı Bircan Akyıldız’ın önemli bir vurgusu vardı: “Asgari ücret, memur maaşları, işçi ücretleri iyileştirilmelidir. Sabit ve dar gelirli kazandığının yüzde 100’ünü harcar. Maksimum kârdan vazgeçilmelidir.” Bu sözleri sarf edenler, patronlarla ortak çare kampanyası yürütürken, bu söylediklerinin aksine ücretler düşürülürken, dar gelirli kendi haline terk edilirken, söylediklerine sahip çıkarak acaba patronlarla neden karşı karşıya gelmiyorlar?
Kamu işçilerinin yaşadıkları ortada. Hükümet adına görüşmeleri sürdüren Hayati Yazıcı ne diyor: “İşçilere çok verirsek, memurlara kötü örnek olur, onlar da ister.” Kendi durduğu yerden oldukça gerçekçi bir açıklama yapıyor Bakan Hayati Yazıcı. Peki neden ‘İşçi ve emekçilerin gelirler artırılmalıdır ki pazar canlansın” diyenler, bu sözlerden sonra işçi ve memurun ortak hareketini örgütlemiyorlar? Ortak hareket olmayınca söylediklerinin aksi yönde gelişmeler yaşandığını görmüyorlar mı? Ya da kendilerinin gördüklerini emekçilerin görmesini mi istemiyorlar? Bu sorularımızı da maalesef basın toplantısında sendikacılara yöneltemedik.
Toplantı boyunca her konuşmacı sendikalara, sınıf örgütü yerine sivil toplum kuruluşu demeyi tercih etti. Sendikaların da buna uygun davrandığı açıkça görüldü. (İstanbul/EVRENSEL)
PATRONLAR YATIRIMLARA DEVAM EDECEK

TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ:
Krizle mücadele konusunda atmamız gereken üç önemli adım var. Bunlardan ilki kriz sürecinde hükümet gerçekçi bir analiz yaparak, doğru tedbirleri almalıdır. Bu yönde olumlu adımların olduğunu görüyoruz.
İkinci olarak vatandaşın moralini bozarak eve kapanması değil sokağa çıkması ve tüketimi sürdürmesidir. Son olarak ise yatırımcılara bizlere görev düşüyor. Yatırım konusunda geri adım atmadan, kararlılıkla yatırımlara devam etmeliyiz.
TESK Genel Başkanı Bendevi Palandöken:
Bu yıl krize rağmen 87 bin işyeri açıldı. Esnafa bu dönemde hiçbir kaynak aktarılmadığı gibi teşvik bölgelerindeki illerde de teşvikten yararlanamadılar. Uzun bir süreden beri enflasyon ilk kez tek hanelere inerken, tabanda hâlâ rahatsızlık var. Esnaf rahatsız, çalışan rahatsız. Ticarette de eşitlik olmalıdır.
Zorlu Hlonding Başkanı Ahmet Nazif Zorlu:
Yerli malı tüketimini arttırmalıyız. Türkiye’nin en büyük sorunu istihdam sorudur. Bunun çözümü de çalışmak ve üretmekten geçer.
ATALAY PATRONLARI SUÇLAMIYOR

Türk-İş Genel Mali Sekreteri Ergün Atalay:
Bu kıymetli işverenlerimize bu kampanyaya katkılarından dolayı teşekkür ediyoruz.
Bu krizde herkes bedel ödüyor. İşverenler de malından, parasından bedel ödüyor. Ama asıl sadece kazandığı ücreti olan işçiler ödüyor. Suçlamak için söylemiyorum kesinlikle, son dönemde yüz binlerce işçi işsiz kalarak köyüne, evine, kahvesine döndü. Sizin çabalarınızdan hiç kuşkumuz yok. Ev yandı bari arsayı kurtaralım.
SALİM USLU EYLEM YAPANLARA KIZDI

Hak-İş Genel Başkanı Salim Uslu:
Kriz geleceğimizi tehdit eder hale geldiği için bu platformun içindeyiz. Farklı çıkar örgütlerinin ülke çıkarları ön plana geldiğinde ortak hareket edebilmesi önemli. Kamu toplusözleşmelerinde, emeklilik maaşlarında, asgari ücret de iyileştirme yapılırsa piyasa canlanır. “Pazara değil sokağa çık” diye karşı kampanyalar yapanlar sorumluktan kaçan, kolaycı, politik davranan çevrelerdir. Bu kampanyayı yürütenler idrak yollarını genişletmeliler.
PARANI HARCA ÇAĞRISI

Kamu-Sen Genel Başkanı Bircan Akyıldız:
Kriz varsa çarede var kampanyası çerçevesinde bir çok slogan ile karşınıza çıktık. Bu kampanyada herkesin sorumluluğu paylaşması gerekiyor. Çalışan iş yerindeki samimiyeti ve kazandığını piyasaya sunması ile sorumluluğunu yerine getirmiş olur. Buradan bir kez daha siyasi iktidara harcama çeki talebimizi yeniliyoruz.