27 Haziran 2009 Cumartesi

Polis 'dur' durak bilmiyor/

Güvenlik güçleri için fiilen var olan, yurttaşların "haklarını ihlal etme" ve hatta "öldürme özgürlüğü"ne, 2007 yılında Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'nda (PVSK) yapılan değişikliklerle yasal dayanak kazandırıldı. Aradan geçen süre boyunca pek çok yurttaş kolluk şiddetine maruz kaldı.

Polis dayağına, kayıplara, işkenceye açık çek

AKP'nin 2007 yılı Haziran ayında Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'nda (PVSK) yaptığı değişiklikle; polisin kimlik sorma-durdurma, arama ve zor kullanma yetkileri genişletildi. Hem bedensel ve maddi güç, hem de silah kullanımını kapsayan yetkilerinin sınırının genişletilmesi kadar; yetkinin kullanılma koşullarının ve yoğunluğunun belirsizliği, kolluğun takdirine bırakılmış olması da eleştirilere neden olmuştu.

Polisin yetkilerinin artırılmasını amaçlayan yasa önerisi, hukukçularca da kabul görmemişti. Dönemin Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanı Hüseyin Biçen ,yetkilerin, 12 Eylül anayasasına bile aykırı olduğuna işaret ederek "Bu 12 Eylül'ün hortlamasıdır. Tam bir polis devleti mantığı ile hazırlanıyor" ifadesinde bulunmuştu.

Eleştirilerin haklılığı değişikliklerin yürürlüğe girdiği 14 Haziran 2007 tarihinden itibaren ortaya çıkmaya başladı. Hükümetin polislerin yetkilerini insan hakları ihlallerine zemin hazırlayan şekilde değiştirmeyi gündeme almasından bu yana, polislerin fiziksel şiddet kullanımı arttı.

Değişiklik; polisin kendi keyfine göre belirlediği kişileri, 'şüpheli şahıs kriterleri' bile aranmaksızın, üst araması yapması, parmak izi alması, fotoğrafını çekmesi; miting, maç gibi yerlerde 'önleme araması' gerçekleştirmesi gibi haklar tanıyor. Bu adı konulmamış büyük gözaltı olarak da değerlendirilebiliyor.

Değişiklik; polisin 'gerekli gördüğü hallerde', sulh idare mahkemesi kararı, kararın gecikmesi halinde ise mülki idare amirinin yazılı emriyle kişilerin üstleri, araçları, evrak ve eşyaları ile birlikte ev ve işyerlerini de arayabilmesinin önünü açtı.

Değişiklik; “Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedeni kuvvet, maddi güç ve kanuni şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilecek” maddesi ile, işkencenin önü açmaktadır.

Değişiklik; “Şüpheli kişi kimliği açık bir şekilde anlaşılıncaya kadar gözaltına alınacak ve gerekirse tutuklanacak” maddesi ile, kaybetme saldırısına açık çek tanıyor.

Her şey kayıt dışı

Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'nda yapılan değişikliklerin iskence ve kötü muamele ile polisin özellikle gösteriler sırasında orantısız güç kullanımının önünü açtığı 2008 başta olmak üzere 2009 Ocak, Şubat ve Mart aylarında yaşanan olaylarda da görmek mümkün.

En yüksek değerleri gösteren ağır kaba dayak, aşağılama ve hakaret etme gibi işkence ve kötü muamele yöntemleri ile 2008 yılında ve 2009 yılının ilk üç ayında karakollarda, açık alanda veya sokakta işkence ve kötü muamele gören başvuru sayısının yüksek olması arasında kurulacak doğru orantılı ilişki bize işkencenin gözaltı merkezlerinden sokağa taştığını gösteriyor. Gözaltı merkezlerinde, gözaltı süreci başlatılmadan, defterlere kayıt düşülmeden, arabada, meydanda ya da sokakta kaba dayaktan başlayıp hakaret ve tehdidin kullanıldığı bu işkence vakalarının kaydı olmadığı için hukuki bir süreç başlatılmasının da önü kesilmiş oluyor.

Şikayet olduğunda ise olay dışarıda gerçekleşmiş olduğundan gözaltı merkezi üzerinden işlem yapmak mümkün olmuyor ve işkencenin cezasız kalması kolaylaşıyor. İşkence ve kötü muamele sistematik olarak devam ediyor. İşkence ve kötü muamelenin son bulması için işkence yapan kolluk hakkında etkin bir soruşturma başlatılması için yasal düzenlemelerin acilen yapılması gerekiyor.

Cumhuriyet / 27.06.09