15 Ekim 2009 Perşembe

Üniversiteler ticarethane olacak


YÖK’ün ‘Danışma Kurulları’ aracılığıyla ‘dış paydaşlar’ olarak adlandırılan sanayi ve ticaret odaları temsilcilerini üniversitelerle ilgili kararlarda söz sahibi yapma girişimine bilim insanlarından tepki geldi.
Üniversitelerin bilim üreten yerler olduğunun altını çizen bilim insanları, bunun şartının da akademik özerklik olduğunu vurguladılar. Akademisyenler üniversitenin asıl bileşenleri olan akademisyenler ve öğrenciler dururken, üniversite dışı ve iş dünyası çevrelerinin üniversiteler üzerinde söz sahibi olmalarının, açıkça üniversitelerin piyasa koşullarına teslim olmuş ticarethaneler haline geleceğini ifade ettiler.
SERMAYEYE TESLİM EDİYORLAR
Marmara Üniversitesi Çalışma Ekonomisi Bölümü’nden Yard. Doç Özgür Müftüoğlu, hazırlanan yönetmelik taslağı ile üniversite yönetiminin fiilen sermayeye açıldığına dikkat çekti. Yönetmelikte bahsedilen Danışma Kurulu üyeleri arasında o ildeki valiliğin belirleyeceği iki kurum müdürünün kimler olacağının belirsiz olduğunu söyleyen Müftüoğlu, bunların emniyet veya diyanet işleri müdürlerinin de olabileceğini belirtti. Müftüoğlu, “Dolayısıyla siyasette üniversiteye dahil olmuş olacak” dedi.
Hakim iktidarın etkin olduğu bir yapıda özerk bir bilimden bahsedilemeyeceğini söyleyen Müftüoğlu, “Bu yönetmelik ile de üniversitelerde, sermaye, kendi çıkarları doğrultusunda bilgi üretecektir. Yetiştirilecek öğrencilerin ise, kâr getirip, kendi ihtiyaçları doğrultusunda bir insan gücünü oluşturacaklardır” diye konuştu.
“Üniversitenin paydaşları karar alma mekanizmalarında söz sahibi olabilir, fakat işleyişine baktığından, YÖK kurulduğundan beri aslında böyledir” diyen Müftüoğlu, üniversitenin paydaşları olan sermayenin görüşleri alınırken, üniversitenin asıl bileşenleri olarak görüşleri alınmadığını ifade etti.
ÜNİVERSİTE KENDİ KAYNAĞINI YARATACAK
“Bu yönetmelik YÖK’ün geldiği belli bir aşamayı gösteriyor” diyen İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Dr. Sezai Temelli, bununla üniversiteleri kendi kaynağını kendi yaratan kurumlar haline getirmeye çalıştıklarına dikkat çekti. Temelli, bu projenin YÖK’te 1990’lardan itibaren, TÜSİAD’da ise 2000’li yıllarda önem kazandığını ancak üniversitedeki muhalefet sayesinde bir süreliğine rafa kaldırıldığını hatırlattı.
Temelli, “Bu tıpkı özel üniversitelerin, piyasa ile barışık, sözde özerk yapılar inşa ettiği gibi. Piyasaya öykünen ve kaynağının kendi üreten bir üniversite modeli. Hem neo-liberal yaklaşımına uygun, hem devletin üniversite alanına göndereceği fonlar, sermaye daha rahat geçebilecek” dedi.
Yönetmelik ile üniversiteleri kaynak bulmak konusunda baskı altında bırakarak, piyasacı rekabet ilişkilerin içine çekmeye çalıştıklarını vurgulayan Temelli, bu ikili sıkıştırmanın üniversitelerin özerk ve demokratik yapılanmasını zedeleyeceğine dikkat çekti.


YÖK HESAP VERMELİ
YÖK’ün Avrupa Sanayi ve İşverenler Konfederasyonu Birliğinin de üyesi olduğu ‘Bologna Süreci’ doğrultusunda hazırlanan yönetmelikle ilgili Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu, “Bu tamamıyla patronların içinde olduğu bir yapıdır” dedi. Yönetmelik taslağının amaç maddesinde belirtilen ‘paydaş’ sözü ile ‘hissedar’ın kastedildiğini söyleyen Hamzaoğlu, “Hissedar, ticaret holdingler için geçerlidir. Dolayısıyla evrensel amacı bilimsellik olan üniversitelerde hissedar nedir? YÖK bunun hesabını vermeli” dedi.
Danışma Kurulları’nın üniversite bünyesinde kurulup, toplumsal çıkarlara uygun bilimsel tartışmaların yapılabileceği alanlar olması gerektiğine dikkat çeken Hamzaoğlu, “Üniversiteler YÖK’ten beri bu faaliyetlerini yitirmişlerdir. Eğer üniversiteleri yeniden toplumun yararına bilimsel bir eğitim yapacaksa, bunun yolu üniversitenin bütün unsurlarının katılımı ile olacaktır” diye konuştu.Hamzaoğlu, eğitim reformu adı altında, ‘Avrupa Yükseköğretim Alanı’ yaratmak için başlatılan Bologna Süreci ile eğitim-öğretimi tek tipleştirip, Avrupa emperyalizmine emek gücü sağlamanın amaçlandığına dikkat çekti. Bologna Süreci ile ilgili Türkiye’nin program geliştireceği yönünde eksik bilgilerin olduğunu söyleyen Hamzaoğlu, “Bu sürecin içindeki sermaye yapısının varlığı görülmüyor. Bunun farkına varmalıyız. Bu yönetmelikte süreçle ilişkilendirmelidir” dedi.