14 Ekim 2009 Çarşamba

Devletin vicdanı rahat


Ankara’da 2002 yılının 6 Kasım’ında gerçekleştirilen YÖK protestoları sırasında hafızalara kazınan polis terörü sahnelerinden biri de dershane öğrencisi Veli Kaya’nın polisler tarafından bir depoya sokularak öldüresiye dövülmesiydi.

Polis terörüne maruz kalan Kaya’nın, kendisini bir depoya sokarak döven polisler hakkında 7 Kasım 2002 tarihinde suç duyurusunda bulunmasının ardından başlayan dava beklenildiği gibi sonuçlandı.

İşkenceci devlet geleneği aklandı

Veli Kaya’yı bir depoya sokarak döven polisler hakkındaki dava 7 yıl sonra karara bağlandı. Dava, Yargıtay’ın ısrarıyla “af” kapsamına sokuldu. Aklanan bir kez daha polis terörü ve işkenceci devlet geleneği oldu.

Yargıtay, yerel mahkemenin verdiği iki kararı da bozmuştu. Ankara 10. Asliye Ceza Mahkemesi, ilk kararında, sanık polisleri 6’şar ay hapse mahkûm etti. Mahkeme, sanıkların cezasında iyi hal indirimi de yapmadı. Yargıtay 4. Ceza Dairesi, bu kararı, polisler hakkındaki davanın, “hükmün açıklanmasının geriye bırakılması” uygulaması kapsamına alınması gerektiği görüşüyle bozdu. Mahkeme, “kötü muamele” suçunun, dolaylı af olarak bilinen uygulama kapsamına alınamayacağı gerekçesiyle ilk kararında direndi. 4. Daire, bu kararı bir kez daha bozdu.

Hâkim İbrahim Erdemir’in, polislere sorduğu, “Duruşmayı bir tarafa bırak, sana kişisel olarak soruyorum. Vicdanın rahat mı?” sorusu ise havada kaldı. Polislerin susması üzerine Erdemir, “Ne susuyorsun?” diye polisi azarladı.

Kaya’nın maruz kaldığı polis terörü dönemin Ankara Emniyet Müdürü Ercüment Yılmaz tarafından da "polisin bireysel hatası" biçiminde yorumlanmıştı.

Veli Kaya, polis işkencesini anlatmıştı

YÖK protestosunda polisin bir depoya kapatıp dövdüğü, ardından beyin sarsıntısı şüphesiyle hastaneye kaldırılan Veli Kaya’nın omuriliği ve vücudunun çeşitli yerlerinde morluklar saptanmıştı. Kaya, yaşadığı polis terörünü olayın hemen ardından şu sözlerle aktarmıştı:

"Öğrenciler dağılırken, polis müdahale etti. İki çevik kuvvet polisi beni yere yatırdı. Tekme atıp küfrettiler. Gözlüğümü postallarıyla ezdiler. Saçımdan çekerek yerden kaldırdılar. Amirleri, eliyle bir bankaya ait levazım deposunu gösterdi, beni oraya götürmeleri talimatı verdi. Koluma giren iki polis 'Şuraya girelim, göstereceğiz sana' dedi.

Kafamı deponun kapısına vurdular. İçeri girince, kapıyı kapatıp tekmeyle yere yıktılar. 'Bir daha eylemlerde görürsek, başını taşla ezeriz' diye tehdit ettiler. Belime kaldırım taşıyla vurdular. İki de sivil polis geldi. Onlar kapıyı tutup oradaki vatandaşların girmesini engelliyor, arada gelip tekme ve yumruk vuruyordu.

Bir ara resmi polislerden biri, yerde bulduğu bir çekiçle üzerime yürümeye başladı. Ancak kapıdan sesler gelince, beni bırakıp çekiç ve taşı depoya sakladılar.”