24 Kasım 2009 Salı

25 Kasım ve kadına şiddet

Yıl 1960. Yer Dominik Cumhuriyeti. 1930’da ülke yönetimini ele geçiren Rafael Trujillo diktatörlük yönetimini sürdürüyordu.

Dominik Cumhuriyeti’nde dünyaya gelen ve Mirabel Kardeşler olarak tanınan üç kızkardeş Patria, Minerva ve Maria Teresa, Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele veriyordu. Patria 1960 yılının Haziran ayında ‘Clandestine Hareketi’ni kurdu ve diğer kız kardeşler de bu harekete katıldı. Sembol haline geldikleri diktatörlük karşıtı mücadelelerinin çeşitli zamanlarında ağır baskılara maruz kaldılar ve hapis cezalarına çarptırıldılar. 1960 yılının Kasım ayı başlarında Trujillo, ülkede iki tehlikenin varlığından söz etti: Tehlikelerden biri Mirabel Kardeşler!

Tarih 25 Kasım 1960’dı. Üç kızkardeş tecavüz edilip öldürüldüler. Mirabel kardeşlerin öldürülmesinden bir yıl sonra Trujillo karşıtı hareket, diktatörlüğün sona ermesini sağladı.

Mirabel kız kardeşlerin anısı, özgürlük ve insan hakları için verdikleri mücadele, dünyada ve Türkiye’de insan hakları savunucuları ve kadın hareketleri için bir sembol haline geldi. 1985 yılında Birleşmiş Milletler, 25 Kasım’ın “Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması için Uluslararası Mücadele Günü” olarak benimsenmesini karar altına aldı.

Kadına yönelik şiddet, toplum içinde ya da özel hayatta cinsiyete dayalı olarak kadının fiziksel, cinsel ve psikolojik zarar görmesi ve acı çekmesi ile sonuçlanan ya da bu tür sonuçlara yol açabilecek olan tehdit, baskı ve özgürlüğün keyfi olarak engellenmesini kapsamaktadır. Şiddet hareketleri ve tehditleri, ister ev içinde ister toplumda meydana gelsin, veya devlet tarafından uygulanmış, yapılmış ya da göz yumulmuş olsun, kadınların hayatına korku ve güvensizliği sokar. Taciz dahil şiddet korkusu kadının hareketliliğine sürekli baskı yapar ve haklarına erişimini kısıtlar. Doğumdan ölüme kadar, savaş zamanında olduğu kadar barış zamanında da kadınlar devlet, toplum ve ailelerinin ellerinde şiddet ve ayrımcılığa maruz kalıyorlar. Kadına yönelik şiddet, dünyanın tüm toplumlarında yaygın olarak rastlanan bir şiddet türü olarak önümüzde duruyor. Kadınlara yönelik şiddet evrensel olmakla birlikte, birçok kadın etnik kökeni, sınıfı, kültürü, cinsel kimliği nedeniyle hedef seciliyor.

Kadınların dünya ölçeğinde karşı karşıya kaldığı saldırılara ilişkin istatistiki veriler son derece ürkütücüdür. Bugün dünyada her üç kadından biri fiziksel şiddet görüyor. Her yıl yaşları 5 ile 15 arasında değişen 2 milyona yakın kız çocuğu fahişeliğe zorlanıyor. Dünyada her 6 dakikada bir kadına tecavüz ediliyor. ABD’de her yıl 4 milyon kadın şiddete maruz kalıyor. Hindistan’da her gün 5 kadın çeyiz kavgaları nedeniyle yakılarak öldürülüyor.

Güney Afrika’da her 90 saniyede bir kadına tecavüz ediliyor. Çin’de, yılda 1 milyon kız çocuğu, sadece kız diye doğar doğmaz öldürülüyor. Irak’taki savaşın ilk aylarında tam 20 bin kadına tecavüz edildi. Her yıl 2 milyon kadın sınır ötesi kadın ticaretinde kullanılıyor vb... Türkiye’deki kadınların yaşadığı tablo da dünya kadınlarından farklı değil. Kadınlar, psikolojik, cinsel ve fiziksel saldırılarla karşı karşıya kalıyorlar. Türkiye’de kadınların %79’u fiziksel şiddete, %52’si sözel şiddete, %29 duygusal şiddete, %18’i ekonomik şiddete maruz kalıyor. Bugün, en yaygın şiddet biçimi olarak aile içi şiddet yaşanıyor. Evli kadınların yüzde 41’i kocalarından en az bir kez dayak yiyor, yüzde 35’i hakarete, yüzde 4’ü ise cinsel baskıya maruz kalıyor. “Namus cinayeti” adı altında onlarca kadın işkenceye uğruyor, katlediliyor.

Kadına yönelik cinsel şiddetin en önemli ayağını ise, devletin uyguladığı şiddet oluşturuyor. Gözaltında cinsel taciz ve tecavüze karşı hukuki yardım projesi tarafından hazırlanan rapora göre, 1997-2006 yılları arasında 236 başvuru yapılmış. Bunların 166’sını cinsel taciz, 70’ini ise tecavüz oluşturuyor. Kürt halkına yönelik saldırılardan da en fazla Kürt kadınları etkileniyor. Gözaltında taciz ve tecavüz vakaları en çok Kürt illerinde yaşanıyor. Kürt kadınlarına yönelik kısırlaştırma niyetleri de saldırının bir diğer ayağını oluşturuyor. Ve yapılan bu şiddetin sonucunda şiddeti uygulayanlar hiç yargılanmıyor hatta çoğu zaman devlet tarafından kollanıyor, korunuyor.

Kadına karşı şiddetin engellenmesi yolundaki en önemli şey kamuoyu desteğinin veya toplumsal duyarlılığın kazanılması çalışmalarıdır. Bu konudaki en önemli sorun, kadına yönelik şiddet konusunda toplumda bir duyarlılığın olmaması, şiddetin doğal karşılanması ve şiddet olgusunun temel insan haklarının ihlali olduğunun farkında olunmamasıdır. Sorunun çözümü için çok kapsamlı çalışmaların yapılması gereklidir. Şiddetin bir insan hakları ihlali olduğunun kabul edilmesi kamuoyunda kadına karşı uygulanan şiddetin artık doğal karşılanamayacağının en önemli göstergesidir. Toplumda konuya ilişkin farkındalık yaratmak adına ortaya konulacak en küçük gayretler bile, kadına karşı şiddeti sonlandırma yolunda önemli sonuçlar yaratacaktır.