29 Kasım 2009 Pazar

Kürt milliyetçi hareketi özür dilemelidir!

Sorun geçiştirilemez!
Kürt milliyetçi hareketin 9 Kasım'da 1 Mayıs Mahallesi'ndeki Anadolu Haklar Derneği'ne ve Gülsuyu Haklar Derneği'ne yönelik gerçekleştirdiği saldırıların üzerinden 20 gün geçti. 20 günün sonunda halen DTP'den gelmiş bir kınama, bir açıklama, bir özür yoktur.

20 gün bir açıklama, bir kınama ve bir özür için sanırız yeterli bir süredir. Böylesine vahim saldırıların yapıldığı bir olayda, aradan 20 gün geçmesine rağmen tek bir kınama yapılmıyorsa, orada bir belirsizlik yoktur.

Saldırılar, "ayları bulacak bir araştırma"yı, gerektirmiyor. Neyi araştıracaklar? Saldırıya uğrayanlar devrimcilerdir. Saldıranlar da bellidir. Evet, DTP'ye bir kez daha soruyoruz:

DTP aradan 20 gün geçmesine rağmen, halen saldırıyı neden kınamamıştır?

Bu basit bir "unutkanlık", "ihmalkarlık" olamaz. Devrimcilere saldırı, sıradan bir olay değildir. Kendileri çok "kanıksamış" olabilirler, ama biz kanıksamıyoruz. Saldırdıkları kurumlardaki devrimcilerin canına kastetmişlerdir.

Sorun, üç-beş "söz geçirilemeyen Kürt genci"nin işi olmadığına, ortada ciddi, planlı bir saldırı olduğuna göre DTP susarak, oyalayarak bir yere varamaz! Asıl olarak DTP'nin bu konudaki "suskunluğu"nun nedeni açıklanmalıdır. Böylesi saldırıların, sola, halkın mücadelesine verdiği zararlar açık ve tartışılmazdır. Bu zararlar, yarattığı tahribatlar bilindiği halde "susmak" nasıl izah edilecektir?

Devrimcilerin komisyonu burjuva komisyonu değildir
Ülkemizde bir sorunu sümen altı yapmanın, "araştırıyoruz, soruşturuyoruz" deyip üstünü kapatmanın en etkili ve kestirme yollarından biri TBMM'de bir komisyona havale etmektir... Nitekim düzen partileri bu yöntemi halka, halkın taleplerine karşı sıkça kullanmışlardır. Hatta zaman zaman oligarşi içi çatışmalarda birbirlerine karşı da kullanmışlardır... O hale gelmiştir ki Meclis komisyonları, düzenin kirini, pasını, suçlarını örtme, aklama veya oyalama yerleri halindedir.

Devrimci ve Demokratik Yapılar Arası Diyalog ve Çözüm Platformu böyle bir yer değildir. Solun sorunları ele alış tarzı da zaten böyle olamaz. Hele yöntem konusunda sol gruplar birbirlerine karşı, halka karşı sorumlu davranmak zorundadırlar.

Devrimci ve Demokratik Yapılar Arası Diyalog ve Çözüm Platformu, platforma katılan her grubun birbirine karşı sorumlu davranması, birbirine karşı açık olması, birbirine hesap vermesi gibi ilkelere ve anlayışa sahiptir.

O nedenle, Devrimci ve Demokratik Yapılar Arası Diyalog ve Çözüm Platformu, bir sorumluluktur. Solun birbirine ve halka karşı sorumluluğudur. Atacağı her adımda Platform'a bu anlayış yön vermektedir.

Platform, kağıt üstünde kurulmuş, sorunları erteleyen, oyalayan bir mekanizma değildir. Devrimci ve Demokratik Yapılar Arası Diyalog ve Çözüm Platformu'na güvenilmek durumundadır. Yine bu Platform'u işletmek, en başta herkesin açık ve sorumlu davranmasından geçmektedir.

DTP, mevcut durumda Platform'un üyesi olmasa da, oluşum sürecinde, yukarıda sıralanan ilke ve anlayışları esas olarak kabul ettiğini açıklamış bir yapıdır. Bugün eğer Platform'un kurduğu komisyon kabul edilecekse, yine bu çerçevede ele alınmalıdır. En başta, Devrimci ve Demokratik Yapılar Arası Diyalog ve Çözüm Platformu'nu sol içi şiddet konusunda bir çözüm platformu olarak görmek kabul edildiğinde, sorunun çözümü konusunda bir adım atılmış olacaktır.

Devrimcilerin oluşturduğu bir komisyon, elbette bu temeldeki sorunları çözmek için oluşturulmuştur. Ayrıca bugüne kadar yaşanan saldırılarda da sol içi komisyon, sorunları çözmek için küçümsenemeyecek bir emek harcamış, sabırla uğraşmıştır. Devrimcilerin elbette çeşitli mekanizmaları, platformları, kendi hukukunu uygulayacak kurumları olmak zorundadır.

O nedenle komisyon üyelerine, "Apocu gençliğin yaptıklarının kendilerini bağlamadığını" söylemek, sorunu yokuşa sürmek, komisyonu devrimci bir kurum olarak görmemektir. Gelinen noktada bu tür açıklamalar inandırıcı değildir.

Demokratik eylem rencide etmez
Halk Cephesi, içinde yer alan derneklere ve devrimcilere yönelik saldırılar sonrası DTP'nin açıklama yapmasını beklemiştir. Ancak DTP açıklama yapmamış, saldırıyı önemsemeyen, görmezden gelen veya oyalayan bir tutum takınmıştır.

Halk Cephesi bunun üzerine DTP ile görüşmüş, DTP'nin özür dilemesini, bir daha saldırı olmayacağına dair güvence vermesini, saldırganları cezalandırmasını istemiştir. Ancak bunlara karşın DTP "susmaya" devam etmiştir. Devrimci kurumlar saldırıya uğrar, yakılırken, devrimcilerin kafası-gözü kırılırken hiçbir şey olmamış gibi davranmışlardır.

Bunun üzerine Halk Cephesi üyeleri, DTP İstanbul İl Başkanlığı önüne giderek, protestolarını dile getirmiş, açıklama ve özür istemişlerdir. DTP'liler ise bundan "rahatsız" olmuşlardır. Saldırıları bir yana bırakmış, saldırıların sonucu kendilerinden özür dilenmesini isteyen devrimcilere "sitem etmekte"dirler!

DTP'liler "böyle eylemlerin -Halk Cephesi'nin eylemlerinin- yapılmasının doğru olmadığını, kendilerini rencide ettiğini" söylüyorlar. Biz demokratik eylem yapıyoruz, rencide oluyorlar; ama onlar baskın yapıyor, biz rencide olmuyoruz!..

Herşey öylesine tersine çevrilmiştir ki devrimcilerin derneklerini basanlar, yakanlar, devrimcilerin canına kastedenler sanki yaptıkları çok normalmiş gibi bunları bir yana bırakıp, kurumları önündeki açıklamadan rencide olduklarını büyük bir pişkinlikle söylüyorlar.

Peki niye rencide oluyorsunuz?
Sol içi şiddetin yöntem haline getirilmesi, devrimcilerin yakılmak istenmesi, sizi rencide etmiyor da bunun hesabının sorulması mı, özür dilenmesinin istenmesi mi rencide ediyor?

"Kurumumuzun önünde basın açıklaması yapılması kurumumuzun basılmasından daha ağırdır diyorlar.".. Bu, çarpık, sol içi şiddeti meşrulaştıran bir anlayıştır. Hayır, biz öyle yapmayacağız.

Kurum önündeki basın açıklaması bir sonuçtur. Devrimcilerin derneklerine çeteci tarzıyla düzenlenen baskınlarla, devrimcilerin gerçekleştirdiği bir protesto eyleminin karşılaştırılması, kıyaslanması bile abestir. Hele ki saldırılarda sorumluluğu bulunan DTP'liler, böyle bir kıyaslama yapma hakkını kendilerinde göremezler. Şimdi DTP'lilerin yapması gereken, öncelikle, yaptıklarının hesabını vermek, özür dilemektir. Ve en önemlisi bu tür tavırları mahkûm etmeli, sola ve halka güven vermelidirler.

Sorunu yaratan kendileridir
DTP'liler saldırılar sonrası kendilerine dönüp, yıllardır "devrimcilere niye saldırıldığını", niye sol içi şiddetten bir türlü çıkamadıklarını sorgulayıp, ciddi bir muhasebe yapmak yerine bir de baskın çıkmaya çalışmaktadırlar.

Saldıranlar, mücadeleye zarar verenler, iktidarı sevindirenler kendileri değilmişçesine, son derece sorumsuz ve pişkince davranmaktadırlar.

"Biz kendi gündemimiz varken böyle bir gündemle uğraşmak istemiyoruz" diyorlar. Bunları duyunca söyleyene dönüp bir kez daha bakmak istiyoruz. Sanki biz yarattık bu gündemi.. Uğraşmak istemiyorsanız niye saldırdınız? O kadar "yoğunken" nasıl devrimcilere karşı böyle planlı saldırılar organize edilebiliyor? O "yoğunlukta", saldırıya zaman bulanlar(!), çözüm için de zaman bulmak zorundadırlar... Ayrıca, saldıracak, yakıp-yıkacaksınız ve hesap vermeye gelince de "bizim gündemimiz var" deyip, hesap vermekten kaçacaksınız!

Peki bu nasıl bir anlayıştır? Böyle bir anlayışta, halka ve sola karşı sorumluluk duymak yoktur. Halka ve sola karşı, hesap vermek yoktur. Böyle bir anlayış, sorumsuzdur. "Yaparım, yıkarım hesap da vermem" anlayışıdır ki kabul edilemez.

Herkes yaptığının hesabını vermek zorundadır. Halka ve sola karşı duyulan sorumluluk bunu zorunlu kılar. Onun için "bizim gündemimiz var" demek, hiçbir şey dememektir. Gündeminiz varsa o zaman hedefinizde hep iktidar olmalıdır. Devrimciler ve sol değil!

Tehditlerden vazgeçilmelidir!
"Şimdi engelliyorlarmış" ama... Halk Cephesi eylemlerini devam ettirirse, saldırıları engelleyemeyeceklerini söylüyorlar ikide bir....

Peki bu ne demek? Yine mi saldırırız diyorsunuz? Tehdit etmek, doğru bildiklerimizi, ilkeler için verdiğimiz mücadeleyi engelleyemez. Devrimci hareketin, sol içi çatışmalar konusunda tarihi tertemizdir. Bizim sırtımızda bu konuda kamburumuz yoktur. Dün de bugün de hep sol içi çatışmaların son bulması, solun sırtındaki bu kamburundan kurtulması için uğraştık; buna denk düşen sol içi ilişkiler yaratmak için elimizden geleni yaptık ve yapmaya devam ediyoruz.

Bugünkü mücadelemiz de tastamam budur. Sol içi şiddeti, teşhir ediyoruz. Doğrusunu yapıyoruz. Bize değil, "zaten devlet saldırıyor" dediğiniz o devlete karşı durmalısınız. Tehditler, sorunu geçiştirmeler yerine, DTP bu konuda muhasebe yapmalı ve gecikmeden özür dilemelidir. 20 günlük zaman geç kalmış bir süre olsa da bir yerden başlamak mücadelenin ve sol içi ilişkilerin geleceği açısından zorunludur.

Bağımsızlık Demokrasi ve Sosyalizm İçin Yürüyüş / 29.11.09