2003 yılında Londra’ya giderken Hindistanlı yetkililer tarafından yakalanan C.P. Gajurel, kendisi için başlatılan kampanyanın ardından NKP/Maoist’in Nepal Hükümetiyle imzaladığı Kapsamlı Barış Antlaşması sonrasında Kasım 2006’da serbest bırakılmış ve Nepal’e geri dönüp mücadeleye devam etmişti. Komünist Parti’nin Enternasyonel İlişkiler Bürosu Başkanı olan Gajurel partinin ideologu olarak tanınıyor. Bu röportaj ABD’li Stephen Mauldin tarafından 28 Mayıs 2009’da gerçekleştirildi.
»Uluslararası tartışmalarda bazı komünistler, çokpartili siyasete katılmanız devrimci sürecin engellenmesiyle sonuçlandığını öne sürüyor.
Salt geleneksel komünist düşüncenin bakış açısından bakınca, parlamento çizgisi pek işinize yaramaz gibi görünüyor. Ama aslında yaradı. şöyle ki, bizim somut olarak bunları görmemiz, başka bir deyişle hükümete katılmanın aslında tam olarak işe yaramadığına tanık olmamız gerekiyordu. Hükümetten çekilerek yeni bir dönüş yapmamız gerekti ama hâlâ demokratik sürece katılıyoruz. Fakat, bunu devrimci sürecin önünü kesiyor diye eleştirmek yanlıştır. Bu bizim gerçek pratiğimizden ve Nepal’deki somut koşullardan tam olarak haberdar olunmadığını gösteriyor.
»Eleştirmenler kırsaldaki Devrimci Halk Meclisleri’nin dağıtılmasına ve diğer ödünlere dikkat çekiyor. Diyorlar ki, “bize önderliğin yeni bir kitle tabanı yarattığına, yeni bir ayaklanma başlayacağına dair kanıt gösterin”...
Müzakerelere başladığımızda elbette bir şeyler yitirecektik. İşin o noktasında, kırsaldaki bazı Devrimci Meclisleri terk etmeden ülkenin diğer kesimlerinde devrimci iktidarı geliştirmek gibi önemli bir fırsatı değerlendiremez, Yasama Meclisi’nde rol alamaz, hükümetin başına geçemezdik. Evet kendi iktidarlarımızdan ödün verdik ama aslında kitle tabanını farklı bir şekilde yaymış olduk. Örneğin partiye yeni üyeliklerle sayımızı arttırdık, devrimci süreç işçi sendikalarıyla, gençlik ve öğrenci örgütleriyle birlikte inanılmaz oranda hızlandı. Yine bu süreç içinde partide iki çizgi tartışması yapıldı ve Birleşik Parti’yi oluşturduk, kitle tabanını inşa etmeye devam ettik.
»Öyleyse Praçanda’nın istifası ile sözünü ettiğiniz süreç de sona ermiş olmalı. Peki bundan sonra yeniden sert bir çizgiye mi tanık olacağız?
Başbakanın istifası bizim için öyle büyük bir mesele değil. Yeni Nepal Anayasası’nın oluşturulması üzerine daha çok yoğunlaşabileceğimiz Kurucu Meclis cephesi çok daha önemli. Kurucu Meclis ve sokaklar geride kalan iki mücadele alanımızdır ve bu iki cepheye dair taktiklerimizde bir değişiklik yok. Yeni başbakanın seçilmesini boykot ettik ve daha önemli ve etkili olan diğer cephelerden daha iyi politik kazanımlar sağlamak için hükümet cephesinden çekildik. Kurucu Meclis içindeki çoğunluğumuzu Nepal’i dönüştürecek ve ezilenlerin ihtiyacı olan sosyalist ekonomiyi yaratmanın bir basamağı olan yeni anayasayı yazarken kullanacağız.
»Anti-feodal ve anti-emperyalist bir anayasa yazmaktan söz ediyorsunuz. Bunun devrimci bir kalkışma olmaksızın uygulanabileceğini düşünüyor musunuz?
Oyların 2/3’ünü almadan yeni anayasanın tek bir cümlesini bile yazamayız. Biz ise oyların yaklaşık yüzde 40’ını alabildik ki, bu yeterli değil. İşte bu, sokak cephesinin niçin en önemli cephe olduğunun nedenidir. Sosyalist bir ekonomiye yönelen yeni bir Nepal için anti-emperyalist ve anti-feodal bir anayasaya kavuşmanın zorunluluğunu ve yararlarını, Kurucu Meclis içindeki diğer partilerden vekillere de anlatmak durumundayız. Besbelli ki, bunu yapmak için, yani Kurucu Meclis içindeki oyları etkilemek için de Kurucu Meclis dışı bir çabaya gerek var. Bu da sokaklara dökülen halkımızın eylemleriyle olacak.
»Yani burada sivillerden gelen baskının diğer partilerin kadrolarına yöneltilmesi söz konusu. Yani Halk Kurtuluş Ordusu’ndan bir eylem gelmeyecek.
Evet...
»Ancak Nepal’deki gerici güçlerin varlığı devam ediyor, uluslararası müdahale olasılığı da var. Bunlar bizim anayasa için gereken 2/3 oyu almanıza engel olabilir. Böyle bir şey söz konusu olduğunda, HKO’nun durumu, devlet ordusu ile birleşmesi konusu ne olacak ?
Öncelikle bu sürecin anayasa yapma süreciyle iç içe geçtiğini, ondan yalıtık olmadığını anlamamız gerek. Eğer anti-feodal ve anti-emperyalist bir anayasamız olursa, eğer gerçek bir halk cumhuriyeti kurabilirsek, orduların entegrasyonu ile sivil egemenliği altında olan ve sosyalizm yönelimli yeni Nepal’in hizmetinde bir ulusal ordu yaratılmış olacak. Yani orduların entegrasyonu konusu diğer konulardan bağımsız değil.
»Nepal’in komünizm açısından bir ileri kol olma olasılığı var mıdır? Nepal’da bulunduğum sürede anladım ki Maoist komünistlere verilen destek aslında en basitinden insanların ezilmişliklerinin üstesinden gelmek istemelerinden kaynaklanıyor. Komünist hipotezlere ilişkin öyle derinlikli bir anlayış yok. Nepal’de komünist bir toplum yaratma olasılığı sizce nedir?
Pratikle teori arasındaki fark da burada zaten. Her devrimde, Marksizm’in gerçek anlayışı olan Lenin ve Mao’nun ne dediğini kavrayabilen pek az insan vardır. Kitleler temel gereksinimleri için bu harekete yönelirler, bir teori anlayışları olduğu için değil. Ama pratikle öğrenirler. İnanıyoruz ki, zaman içinde, hiçbir teorik anlayışı olmayan kitleler, pratikte gericilerin ortadan kaldırılması gerekliliğini anlayacak, oportünistlerin gerçek yüzünü görecek. Bu şekilde zamanla bir dönüşüm gerçekleşecek; yeni bir Nepal oluşacak.