22 Eylül 2009 Salı

Kirli savaşı aklama çabaları...


Yargıtay Ceza Genel Kurulu (YCGK), Siirt’te 2005'te, askeri araca taş atan kalabalığa, tam otomatik silahla yedi kurşun sıkan ve bir kişinin ölümüne neden olan uzman çavuş G.Y.'ye ceza verilemeyeceğine hükmetti. Kurul, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, “havaya ateş etmeliydi” kararına karşılık olarak “bölgenin özellikleri” gerekçesini öne sürdü.

Bir basın açıklaması sonrasında çıkan çatışmada, G.Y., MP5 tipi silahını aracın yan camından çıkararak tek defada kalabalığa doğru 7 kurşun sıktı ve Abdullah Aydan yaşamını yitirdi. Siirt Ağır Ceza Mahkemesi, açılan davada G.Y.’nin beraatine hükmetti. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı adına tebliğname hazırlayan YARSAV Başkanı ve Yargıtay Savcısı Ömer Faruk Eminağaoğlu, beraat kararının bozularak G.Y.’nin cezalandırılmasını istedi ve temyiz için başvurdu.

Yargıtay 1. Ceza Dairesi tebliğnameyi yerinde bulmazken beraat kararını onadı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, bu karara da itiraz etti. Eminağaoğlu’nun hazırladığı dilekçede, itiraz gerekçeleri şöyle sıralandı:

“Sanık, ateş etmeden önce silahı seri atış konumundan çıkartmadı. Tek seferde 7 atış yaptı. Atış kalabalıkla ilgisi olmayan araçların arkasında bekleyen kişinin ölümünden anlaşılacağı üzere paralel biçimde yapıldı. Jandarma aracı kalabalık tarafından çevrelenmiş değildir. 150-200 kişi olduğu söylenen, ancak, hakkında soruşturma açılan kişi sayısının 37 olmasından dolayı, daha az oldukları anlaşılan kalabalık, aracı çevrelemeden taşlı saldırıda bulundu. Sanık, ateş etmeden önce kalabalığa gerekli uyarıyı yapmadı. Sanık, silah kullanma yetkisini yasaya aykırı biçimde uygulamış, yasal savunma sınırlarını aşmıştır. Sanığın görev icabı, korku, heyecan ve telaşa kapılmadan silah koşullarına uyması gereklidir.”

Ancak, kurul 18 Mart 2009’da aldığı kararla bu itirazı reddedip dairenin kararını onadı. Geçen hafta yazılarak taraflara tebliğ edilen gerekçeli kararda, G.Y.’nin gerçekleştirdiği savunmanın, saldırı ile orantılı olmadığı ifade edildi fakat, mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan dolayı sınırın aşılmasının “cezasızlık nedeni” olabileceği belirtildi.

Siirt’in uzun yıllardır “terör” olaylarının yaşandığı Güneydoğu’da bulunduğuna dikkat çekilen kararda şöyle denildi: “Ölüme yönelik sözlerle de desteklenen fiili saldırının ağırlığı, uyarılara karşı artarak devam etmesi ile bölgenin özellikleri bütün olarak göz önüne alındığında, yasal savunmada sınırın mazur görülebilecek bir korku ve telaşla aşıldığının kabulü gereklidir.”

“Bölgenin özellikleri” gerekçe gösterilerek bir cinayetin onanması, temelleri inkar ve imha üzerine kurulu Türk sermaye devletinin gelenekselleşmiş katliamcı kimliğinin yeniden ifadesinden başka bir şey değildir.

Türk sermaye devletinin, katliamcı ordunun bir çavuşu bu cinayeti işliyor. Ve Abdullah Aydan’ın, Kürdistan’da öldürülmesi, onun ölümünün mazur görülebileceği anlamını taşıyor. Çünkü burası Kürdistan, Kürt halkının özgürlük mücadelesinin bastırılması gereken coğrafya. Burada ölümlerin, cinayetlerin, katliamların, faili meçhullerin sayısı bilinmez, nedeni sorulmaz... Nedeni bellidir. Çünkü sömürgeci sermaye devleti resmi ideolojiyi ayakta tutmak zorundadır ve bunun için her yol mubahtır!

Türk sermaye devleti bir taraftan Kürt halkının iradesinin kırılması, mücadelesinin ezilmesi için baskı ve zoru tırmandırırken diğer yandan şovenizmle zehirlenmiş milyonların bilinçleri “terör” demagojisiyle bulandırıldı ve kirli savaşın sonuçlarının üstü böylece örtüldü ve “bölgenin özellikleri”, yıllarca Kürdistan’da yürütülen kirli savaşın “meşru” kılınması için bir kılıf görevini gördü. Kürdistan’da gerilla kıyafetleriyle yapılan köy baskınları, köylerin yakılıp yıkılması, zorunlu göçler ve katliamlar... Hiçbirinin hesabı sorulmadı.

Diyarbakır’da ve Batman’da çocukların panzerin altında ezilerek ölmesinin “normal”liği yine “bölgenin özellikleri” gereğiydi. Peki, geçtiğimiz aylarda Hakkari’de polis tarafından kafasına dipçik ile vurulan Seyfi Turan da mı benzer bir “korku” ve “telaş”la komaya sokuldu?

Kürt halkı özgürlük mücadelesinden vazgeçmediği müddetçe daha nice katil yeni cinayetler için görevine iade edilecektir. Katliamların hesabı ise ancak sömürünün, ulusal demokratik hak ve özgürlüklerden yoksunluğun kaynağı olan sermaye iktidarına karşı devrim ve sosyalizmin mücadelesinin yükseltilmesiyle sorulacaktır.