14 Eylül 2009 Pazartesi
ÖNDERLİKTE VE ÖRGÜTÇÜLÜKTE KENDİSİNİ KANITLAMIŞ BİR ÖNDER İRFAN ÇELİK
Yaşamını komünizm davasına adamış ve girdiği her çarpışmada başarıyla çıkmış ve İbrahim yoldaşta aldığı önderlik bayrağını yukarılara kaldırarak komünist önderlik sorununa yanıt olmuş İrfan Çelik yoldaşın Davut paşa zindanında katledilişinin 29.yıl dönümü. İrfan Çelik yoldaş 1950 yılının 15 Nisan'ında Yerköy'ün Koycü köyünde orta halli bir Türk ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldi. İlk ve Orta eğitimini, sonradan taşındıkları Yerköy'de tamamladı. Parasız yatılı olarak Tokat İlk öğretmen okulunda devam ettirdiği eğitimini, İzmir Yüksek Öğretmen Okulu'nda okuduğu bir yılın ardında, İstanbul Fen Fakültesi, Matematik-Astronomi bölümü ikinci sınıfında noktaladı. Her zaman başarılı bir öğrenci olan İrfan yoldaş, okul dışında yaz tatillerinde ailesine hep yardım etti.
İrfan yoldaş aile bağlarının güçlü olduğu bir ortamda yetişmiş, annesi, dedesi ve diğerlerinden gördüğü engin sevgi ve hoşgörü ortamı, O'nun sonraki yaşamına taşıdığı belirgin özelliklerden birisi olmuştur. İrfan yoldaş, insana değer vermeyi, her ortamda eğitici olmayı, fedakarlığı, alçak gönüllülüğü, çalışkanlığı, aile içindeki yaşamından kazanır.
Ailenin özellikleri itibarıyla güçlü bir dini eğitim gördüğü gibi, yüksek öğrenime kadar güçlü dini inançlarını koruyor. Aynı zamanda dedesinin katkılarıyla önemli bir halk kültürü birikimine sahip. Halk hikayelerini, masalları, fıkraları vb. den oluşan geniş bir repertuarı vardı.
Devrimci düşünceyle yüksek öğrenim döneminde yüz yüze gelir, dünyayı ve sorunları, nedenlerini ve çözüm yollarıyla bütünlüklü kavrama olanağına bu dönemde kavuşur. Bu kavrayış, O'nu, dünyayı değiştirme eyleminde itici olmuştur. O andan itibaren de hiç bir çıkar gözetmeden, sürmekte olan işçi-öğrenci genel halkın devrimci mücadelesinin çekici etkisiyle birlikte, kararlı bir şekilde savaşıma atılmıştır. Ve bir daha da, başka bir yaşam tarzı ne düşünür, ne de önüne çıkan burjuva nimetlerden yararlanır. Önüne serilen bütün olanakları elinin tersiyle geriye itmekten çekinmez. Bu nedenle de, işin başında daha, bu gelişmeye karşı duran ailesinden ilk köklü kopuşu gerçekleştirir. 24 saatini devrim ve sosyalizm için savaşmaya adadığından , öğrenimini orada noktalamaktan geri durmaz.
İrfan Çelik yoldaş önce bir öğrenci olarak, '68'lerin devrimci kabarış ortamında gençliğin anti-faşist, anti-emperyalist mücadelesinde yer aldı. Demokratik özerk üniversite kavgasının bir sıra neferi oldu. Savaşım 70'e doğru yürürken, bir Dev-Genç üyesi olarak, ilk başlarda, gençlik içinde etkin olan THKP-C sempatizanı olmuş,; sonra PDA'nın gençlik içinde militan bir kadrosu tarafından PDA'ya kazanılmış. PDA'ya geçişi, İrfan yoldaşın, profesyonel devrimci yaşamın da başlangıcı. Kavganın bir sıra neferi olarak çalışıyor ve 12 Martın , zorlu dönemlerinde, verilen her ise koşan, çok çalışkan, çok fedakar, alçak gönüllü biri. İrfan yoldaş her daimi eylemlerin içinde olur. Eylemler dışında, bir çok devrimci genç, zamanını kahvelerde vb. gevezeliklerle öldürürken, O, toplantılarda, seminerlerde can kulağıyla tartışmaları dinleyen, notlar alan, söylenenleri irdeleyen teorik eğitimini gerçekleştirmeye yönelen biri olur.
PDA saflarında, devrimin temel sorunlarıyla, Marksizm-Leninizm’i öğrenmeye daha köklü yönelir. Daktilo yazmak gibi, teknik beceriler kazanır. Eylemlerdeki özellikleri, O'nun Filistin'e askeri bir kadro olarak yetişmesi için gönderilmesini sağlar. Orada da başarılı bir öğrenci olur. Nitekim, katıldığı Siyonistlere karşı savaş içindeki devre kursunu başarıyla bitiren iki kişiden birisidir. Lübnan'da Filistin'li ve diğer uluslardan özgürlük savaşıyla omuz omuza olmak, O'nun enternasyonalist bilinç ve duygularının gelişmesinde çok önemli bir etkide bulunur; Filistin halkının haklı davası, yüreğinde ve bilincinde silinmez bir yer edinir. Sonraki süreçte, Filistin savaşımının çok yakın bir takipçisi olur.
İrfan yoldaş Filistin de, yalnızca askeri eğitim görmemiş, savaşın acımasızlığını, düşmanla göğüs göğüse çarpışmanın büyük bir soğukkanlılık, kararlılık ve esneklik gerektirdiğini de öğrenmişti.
İrfan yoldaş, Filistin dönüşü, İbrahim KAYPAKKAYA yoldaş önderliğinde, Marksist-Leninist muhalefetin PDA'dan kopuşunun yaklaştığı günler. Oportünist önderliğin engelleme çabaların rağmen, durumdan haberdar olmasıyla birlikte, tereddütsüzce muhalefetin saflarında yer alır. TKP/ML hareketinin ilk kurucu militanlarından ve üyelerinden biri olarak çalışır. Bir süre sonra örgütün örgütlenme çalışmalarında yer almak için gittiği, Mardin'de Mart 73'te yakalanıyor.
12 Mart dönemini bir eylem adamı olarak, bu zorlu dönemin ilk sınavını, yükseliş döneminin parlaklıklarına kapılarak mücadeleye girmiş, geçici yol arkadaşlarından olmadığını kanıtlayarak vermişti. Dönemin sayısız parlak devrimcileri sapır sapır dökülüp, okullarına, sıcak yuvalarına dönerken, O, sessiz, gösterişsiz, üniversitenin daimi silahlı muhafızlarından, sıradan militan, yeni koşullarda illegal devrimci örgüt yaşamını seçmişti. Bütün enerjisiyle, seçiminin gereklerine de uygun davranmıştır.
İkinci sınavını, PDA içindeki ideolojik-örgütsel ayrışmada M-L safları seçmesiyle, devrim ve sosyalizm yolunda yürüme kararlılığını göstererek vermişti İrfan yoldaş. İrfan yoldaş, 1973 Martında Mardin'de bir evin basılmasıyla kısa bir çatışmadan sonra yakalandı ve O'da diğer TKP/ML hareketi davası sanıkları gibi, Diyarbakır işkencehanelerine getirilmiş, günler süren ağır işkencelerden geçirilmiştir. O zaman Diyarbakır'da 7. Kolordu'nun yönetiminde sıkıyönetim yürürlüktedir. Bilindiği gibi, aynı dönemde, İbrahim Kaypakkaya yoldaş da Diyarbakır işkencehanelerin de. İki mücadele yoldaşı bir kez daha aynı havayı teneffüs ederek, aynı cellatların sorgu ve işkencelerine maruz kalırlar. Ve tıpkı İbrahim yoldaş gibi, İrfan yoldaşında iğrenç işkenceler karşısında tutumu; "Ser verip sır vermemek" olur. İrfan, İbrahim'den sonra, davanın işkencecilere en ufak bir örgüt sırrı vermeyen militanlarından biridir.
İrfan yoldaş 12 mart döneminde Diyarbakır, Davutpaşa ve en son Selimiye Kışlası cezaevlerinde kaldı. Önce niçin zindana düştüğünün bilincinde, mücadelenin başka bir alanında üstüne düşen devrimci görevlerini gerçekleştirmeye girişmiştir. Bitmez tükenmez bir enerjiyle dönekliğin, yılgınlığın, pasifizmin yaygınlaştığı o ortamda, devrimci sosyalist gibi yaşamaya en yakın çevresini de aynı çizgiye çekmeye harcamıştır. Nitekim o günlerde, teorik eğitim çalışmaları, çeşitli konularda araştırma-incelemeleri gerçekleştirirken, ayni zamanda her günün ağır spor çalışmalarının da öğretmenlerinden biriydi. Eğitici, toparlayıcılığı hep o alçak gönüllülüğü içinde gerçekleştirirken, diğer devrimcilere de unutulmaz olumlu örnekler sunmuştur.
Mahkemelerde, ilk olarak sade bir ataklık, heyetin ya da savcının iddia ve tehditleri karşısında korkusuz tutumuyla dikkati çeker. Ufak tefek vücudu ile duruşma aralarında oradan oraya koşar, sürekli birileriyle konuşur, bazen de yazar. Mahkemede konan eylemlerde hep öne atılmıştır. Hatta bir keresinde bu nedenle "mahkemede isyan çıkarmak" suçu ile yargılanıp, ayrıca 20 ay cezaya mahkum olanlardan biriydi. Yargılama yaklaşık iki yıl sürer, O, Marksist-Leninist olduğunu, bu nedenle de profesyonel bir devrimci gibi yaşayıp, çalıştığını açıkladı mahkemede ve yargılama sonunda 18 yıl hüküm giydiyse de, yürürlüğe giren "af" yasasıyla, 75 yazında tahliye olur.
Zindandan çıktıktan sonrasında ailesinin dayatmasına rağmen İrfan yoldaş, inançlarının gösterdiği devrimci yaşam biçimini seçti ve kendini bekleyen devrimci işlerin içine hızla daldı.
"Af" kapsamı dışında kalan 20 aylık mahkumiyeti vardı. Aynı zamanda okulu terk etmiş, askere de gitmemişti. Mücadeleyi seçen biri olarak, bu durumda O, illegal yaşamayı tercih etti.
Zindandan dağılmış ve darbelenmiş örgütün toparlanması için kolları sıvayarak örgütün Koordinasyon Komitesi üyesi görevini üstlenir. Dolayısıyla faaliyetinde de bu fonksiyonuna uygun yer alır.
74'lerden itibaren Türkiye'de devrimci mücadele yeniden canlanmaya başladı. Devrimci örgütlerin faaliyetleri de buna paralel olarak, 12 Mart yenilgisinin yaralarını sararak canlanmaya başladı. İrfan yoldaş bu sürece içerden ve 75 yazından itibaren de dışarıdan katıldı. O, kitle mücadelesinin canlanışı içinde, hızla gelişmeye başlayan örgüt yapısının daha da genişlemesi, niteliğinin geliştirilmesi için, bazı bölgelerdeki faaliyetin başında oldu.
76 yılı, örgütün geçmişin hatalı teorik görüşleri, öngördüğü politik tezleri ve örgütsel anlayış ve politikalarıyla hesaplaşma yılı oldu. Hesaplaşma, diğer şeyler bir yana, ideolojik ve örgütsel ayrılığı getirdi. İrfan yoldaş, burada geçmişin dogmatik, mekanik hatalarına karşı her alanda mücadelenin en başında yer alanlardan biri oldu. Ama özellikle, örgütün mücadeleye çekilip, doğrulara kazanılması, dogmatizmin örgütsel yıkıcılığının püskürtülmesinde, en geniş örgüt kitlesinin kazanılmasında belirleyici rol oynadı. Aynı zamanda önderliğinde, doğru rotada, kararlılıkla ilerlemesinde özel bir rol oynadı.
76 Partizan dogmatik bölünmesinin ardından, örgütün yeniden toparlanmasında, Marksist-Leninist örgüt modelinin yaratılmasında, örgüt çalışmasının yine başında yer aldı. Örgütün Bolşevikleştirilmesi çabasında O, yine başta geldi. Ki bu dönem, Türkiye’nin ekonomik ve toplumsal yapısında işbirlikçi kapitalizmin egemen olduğunun kavranmasına bağlı olarak, büyük sanayi kentlerinde, işçi sınıfı arasında çalışmaların yoğunlaşmaya yöneldiği, kitle çizgisinde dogmatik, sol anlayışların yıkıldığı; yığın savaşımını örgütleme perspektifiyle hareket edildiği dönemdi.
Dogmatizm aşılırken, 3. Dünya Teorisi'nin ürettiği sağcılığın etkisine girilmişti. 77 yazında 3. Dünya Teorisi'ne ve etkilerine karşı savaşıma, baharda cezaevine düşmesi nedeniyle geç girdi. Ama, bu teorinin karşı devrimci özünü hemen kavrayarak, mücadeleye atıldı.
77 ve 78 yıllarında bir çok bölgede, kentte örgütsel çalışmaların yöneticiliğinde bulundu. Gerek örgüt yapısının sağlamlaştırılmasında, gerekse sağcılığın ve kendiliğindenciliğin etkilerine karşı savaşımda, amatörlüğün asılıp profesyonelleşmede hem örgütü anlayışlar planında eğitti; hem de pratikte önderlik etti. İşçi sınıfı arasında çalışma perspektiflerinin geliştirilmesinde ilerletici oldu. Örgüt çalışmaları, önemli bir atılım ve canlılık içine
Bu devrede, örgüt içi mücadelede ele alınan sorunlara ideolojik önderlik görevlerine katıldı. Parti ve dışımızdaki akımların niteliği sorununda doğan ayrılıklardan dolayı, ortaya çıkan 78 Ağustos hizbinin ezilmesinde tartışılmaz kararlı önderliği gerçekleştirdi. Örgüt iç mücadelesinde tüzük ilke ve kurallarının geliştirilmesi, anarşizme ve hizipçiliğe karşı yaptırım gücünün artırılmasında birinci derecede rol oynadı.
Keza 1979 Nisan Konferansı, TKP/ML Hareketi'nin tarihinde gerçekleşen ilk konferanstı. Burada da ideolojik önderliğiyle, tartışmalı konularda ezici bir çoğunlukla görüş, birliğinin oluşmasını sağladı. Burada da ilk kez seçimle işbaşına gelen Merkez Komitesi'ne, oybirliğiyle seçilmesi, tam anlamıyla örgütteki gerçek yerinin ifadesiydi. Merkez Komitesi'nin sekreteri olması da, O'nun gerçek rolüne uygundu. Ve ölene kadar da örgütün ideolojik-örgütsel önderliğinde en başta oldu.
İrfan yoldaş hataların üzerine gitmede cesaretliydi. Ama bunu son derece yapıcı bir tarzda, karşısındakinde ezilme duygusu yaratmadan yapardı. Öyle ki, gizli saklı tek bir duygu bile kalmamacasına, karşısındakini çözümlerdi. Sonrasında da, düzeltme yollarını olanaklı en geniş şekilde açıklar, öğretir ve sevk ederdi.
İdeolojik mücadelede de, belki istisnaları vardır, ama, bu çizgide hareket ederdi. Doğruları bulma ve buna insanları kazanma savaşıydı, O'nun ki. O'nun tartışmalarında rekabet havası olmazdı, ve havaya girenleri de eritirdi. Gerçeklerin çarpıtılmasına, mücadelenin saptırılmasına karşı kararlı olurdu .
İlkelerden doğrulardan taviz vermezdi. Kuşkusuz, araştırma-incelemede yetersiz kaldığı konularda hatalara da düşerdi. Hatayı kavradığında da, büyük bir alçakgönüllülükle özeleştirisini verirdi.
Hatalara karşı mücadele araçlarında, kendini aşmada zayıf kalanlara karşı, eski mücadele arkadaşlıkları uğruna, asla sessiz kalmazdı.
İrfan yoldaş tesadüf ve kendisiyle hiç bir ilişkisi olmayan, ilkesiz bir davranış sonucu 25 Haziran 1980 İstanbul harem Otobüs garında gözaltına alındı. Eşi ve bir başka yoldaşla birlikte gözaltına alınan irfan yoldaş n Gayrettepe'deki 1. Şube'de işkencehanelerine getirilip ve hemen işkenceye başladılar. İrfan'a yoldaş İstanbul 1.Şube'de kaldığı 13 günün ilk 5 gününde çok ağır işkencelere maruz kaldı. En az on kişi birden O'nu aralarına alıp korkunç bir meydan dayağı atıyorlardı. Vücudunun her tarafından elektrik verdiler. Falakaya çektiler sık sık. Su sıktılar, kalın sopalarla dövdüler, askıya aldılar. Bir keresinde de ilaç içirerek O'nu çözmeye uğraştılar. Şubeden çıkarken, işkenceyi zaman zaman attıkları meydan dayağı dışında kestikleri halde, kolları, ayakları, ayak parmakları mosmor ve kütük gibi şişti. Gene sırtı iyice morarmış, yara bere içindeydi. Ağır işkenceler rağmen bir önder olarak her seferinde, cellatlara " beni lime lime etseniz, size tek bir şey söylemeyeceğim " diye haykırıyordu. İşkencenin kesilmesi, cellatların çaresizlikleri, teslim olmaları demekti. Çözemeyeceklerini anlayınca irfan yoldaş 1. Şube'den Selimiye'ye sevk işlemleri için bekletildiğinde de, işkencecilerden birisi O'na "Ne olursan ol, kim olursan ol sana saygı duyuyorum" diyordu.
İşkencehane de kaldığı sürece, İrfan yoldaş yalnızca kendisi direnmiyordu. Aynı zamanda 1.Şubede ulaşabildiği herkese direnme ruhu ve bilinci veriyor, yol gösteriyor; herkese moral kaynağı oluyordu.
İrfan yoldaş işkencede direnişi sırasında her fırsatta işkenceyi, işkencecileri, kurulu, sömürü ve zülüm düzenini etkili bir şekilden teşhir etti. Devrim ve sosyalizmi savundu. İşkencecilerin bilgiçlik taslamalarını boşa çıkardı. Onların sözleri üzerinden hepsini her tartışmada susturdu.
Somut deliller olmamasına rağmen polis fezlekesiyle İrfan yoldaş tutuklandı.
Buda, burjuva yargı sisteminin iğrenç, yüzünü, sıkıyönetim mahkemelerinin emir-komuta zinciri içinde çalışarak "adalet" dağıttığını kanıtlıyordu. Zindan devresine gelince: İrfan, 12 Eylül'e en yakın zaman diliminde tutuklandığında, Davutpaşa askeri cezaevine kondu. Cezaevinin başında kendi deyimiyle, "itten bitten bile sorumlu" eli bir çok devrimcinin kanına bulaşmış; binbaşı Adnan Özbey vardı. Bu adam 1. Ordu kurmaylarıyla el ele zindanları gerçekte 12 Eylül'e hazırlıyordu. Terör ve şiddeti artırıyor; yasak ve kısıtlamaları yoğunlaştırıyor, buna karşı direnişi bastırmak için, her yolu deniyordu. Tutuklulara olduğu gibi, ailelere de ateş; açtırmış, önce cezaevi koşullarını ateşe verdirmiş, sonra da tutukluları betonda ve demir ranzalara yatırmıştı.
O, diğer tutuklularla birlikte, zindanda insanca yaşayabilmek için, faşist baskı ve şiddetin durdurulması, en azından geriletilmesi ve devrimci onuru korumak için gözü pek bir mücadeleye girişmek gerektiğini kavradı. Hatalı, uzlaşmacı eğilim ve pratiklerle uzlaşmadan mücadelenin önderi olmuştu. Aynı zamanda cezaevlerindeki politik tutsakların resmi temsilcilerinden biri olduğu
Yazdığı bir mektupta Adnan Özbey'in önder konumunda gördüğü devrimcileri katletme planları yaptığını, kendisinin de her an öldürülebileceğini, yoldaşlarına iletmişti.
Çok kişinin bildiği gibi, O'nun başında olduğu Davutpaşa direnişi, özellikle Ağustos '80'de, Mamak'la aynı zamanda başlatılan terörü ve devrimcileri teslim alma operasyonunu, olayların sonradan daha iyi kanıtladığı gibi önemli bir ölçüde engellemişti. En son dokuz günlük açlık grevi, cezaevi yönetiminin terör ve işkencesi altında gerçekleşti. İrfan'da en çok ezilmeye, sindirilmeye ve olayların kanıtladığı gibi fırsatı doğarsa öldürülmeye çalışanlardan biriydi.
Davutpaşa'da O her fırsatta işkence altında sorguya çekilmiş; örgütü hakkında bilgi vermeye zorlanmıştı. 12 Eylül'le birlikte bütün cezaevlerinde kurulan sorgu-işkence tezgahları en basta Davutpaşa'da kurulmuştu. Tezgahın başında da orada yasamış ve sorguya çekilmiş tutukluların açıkladıkları gibi, Adnan Özbey vardı ki, aynı şahıs Metris'te müdürken de, personel şefiyken de sorgu timi başı gibiydi. Yani, İrfan 12 Eylül'le birlikte de özel olarak cezaevi yönetimince hedef alınıyor.
13 Eylül'ü 14 Eylüle bağlayan gece cezaevinde İrfan Çelik yoldaş katledildi ve intihar etti dediler. O gün cezaevlerinde neler olduğuna dair çeşitli bilgiler var. Bazıları diyor ki, biz geceler sabaha- kadar nöbet tutuyorduk. Çünkü her an baskınlar oluyor, işkenceye tutuklular alınıyordu. O gece 5. Koğuşa kimse çıkmadı. Kimse çıkarılsaydı görürdük, duyardık filan...
Kimisi, hayır o gece bir çok insan işkenceye götürüldü, 5. koğuşun görülmemesi de olanaklı değil. 5. Koğuşa açılan başka bir kapı var.
Tavana yarım geçen kalorifer boruları, kısa boylu birinin ip sallandırmasının zorluğu, H. Karakuşun nasıl olupta yattığı, koğuşun kapısı önünde önemli bir uğraşı gerektiren asılma sürecinde hiç gürültü duyup kalkmaması vb. sorular çok, tabii.
Her birinin aksi kanıtlanmış değil. Ama veriler yaşamını devrim ve sosyalizm davasına adamış İrfan yoldaşın “nasıl olsa bizi öldürecekler vb.” gerekçesiyle yaşamına son vermesinin mümkün olmayacağını gösteriyor. Uzun yılların mücadelesi İrfan yoldaşı olgunlaştırmış ve düşmanı daha iyi tanır hale getirmişti. Böyle bir önderin intiharı seçmesi olanaklı görünmüyor. Düşman büyük olasılıkla İrfan yoldaşı 14 Eylülde gece mahzene alıp ağır işkencelerden geçirip ve öldürüp intihar süsü verdi. Veriler bu noktaya götürüyor bizleri. İrfan yoldaşın intihar ettiği iddialarına tek kanıt o dönem aynı hücrede olan ama ne yazık ki hiç bir şeyi duymayan H.Karakuşun açıklamalarıdır. H.Karakuş da ağır işkenceler görmüş ve İrfan nöbet tutması nedeniylede kaygısız yatmış uyumuş ve sesleri takırtıları duymamış olabilir. Bu bakımdan TKP-ML Hareketinin zorlanarak yaptığı İrfan yoldaşın intihar etmiş olabileceği açıklaması yalnızca H.Karakuşun söylemlerine dayanmaktadır. Bunun ne kadar gerçekçi olacağı çeşitli yönleriyle değerlendirilmesi gereken bir olgudur.
İrfan yoldaş, gösterişten uzak, alçakgönüllü, herkese karşı saygılı ve sevecen, insanları incitmekten özenle kaçınan, çok uyumlu, zeki, pratik becerisi gelişkin biriydi. İrfan yoldaşı daha yakında tanımak bakımından köküne doğru uzandığımızda, olayları iyi bir kavrayışa, çözümleme gücüne sahip olduğunu; kavradığı öğrendiği şeyleri dışındakilere taşımada, eğitmede çok canlı, çok yetenekli olduğunu; farklı fikirlerle karşılaştığında sabır ve sebatla gerçekleştiren güçlü bir ikna gücüne sahip olduğunu fark ederdiniz. Hataların karşısında öyle bir yumuşak uzlaşmazlığı vardı ki, en berbat küçük burjuva bireyci özellikleri taşıyanlar bile kendilerini, O'nun karşısında özeleştiri yapmaktan kurtaramazdı. Zorluklarla, engellerle uzlaşmak, O'ndan genel olarak çok uzaktı. Yapılması zor izleri, ne eder eder, ama mutlaka gerçekleştirirdi. Çok yaratıcıydı, inisiyatifliydi, çözücü, yapıcı ve ilerleticiydi. Aile çevremizden, devrimci çevresine kadar, çoğu kişi, derdini, sorunlarını O'na açar, önerilerini alır, çözüm getirmesini isterlerdi. O'nunla birlikte olmak, hemen herkese müthiş, bir zevk, mutluluk, çalışmalarda şevki verirdi. Kısacası İrfan yoldaş o küçücük gövdede kocaman bir yürek taşırdı.
Dahası İrfan yoldaş gibi komünist önderle, aynı saflarda olmak, O'nunla omuz omuza çalışmak, aynı idealleri ve ayni duyguları paylaşmak, müthiş bir şeydi. Ölümü de, o ölçüde, örgütü ve yoldaşları için müthiş bir acı oldu; bu büyük bir kayıp ve bir boşluk yarattı. Onu katledilmesinin 29. yılında saygıyla anarken, Onun gibi her alanda devrim ve komünizm davasına sıkıca sarılarak, yarattığı boşluğu kapatmaya çalışıp, ideallerini bayraklaştıracağımıza söz veriyoruz.