13 Haziran 2009 Cumartesi

Hepimiz ‘Edepsiz!’


Erhan Kalan
Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı (tırnak içinde başkalarının Başbakanı konumunda ki) diğer tanımla bay “klik” Recep Tayyip Erdoğan geçenlerde yine her zaman ki serzenişlerinden birinde bulununca: “Bizim partimizin kısaltılmış adı AK Parti’dir, AKP değil. AKP diyenler, ne yazık ki demokratik noktadaki etik kurallara uymadan, siyasi ettiği hiçe sayarak, bunu edep dışı söylemektedirler, bu kadar açık ve ağır söylüyorum.”

Bay klik, “… Bu kadar açık ve ağır söylüyorum…” demeseydi neyse diyebilir, normal karşılya bilirdik, ne de olsa gittiği AB ülkelerinde bile kendisi için “Dengesizdir” sıfatı eklenmiş birine bizde belki böyle tanımlamalar yapabilirdik. Ama bu iş böyle -yani AKP diyenler şeklinde bitince-, yazanlara, eleştirenlere, tümüne birden “Edepsiz” sıfatını yapıştırınca konunun rengi de değişti.

Kime göre ve kim için "Edepsizleşiyoruz" değil mi?

Zaten oldum olası özellikle de ‘45’li yıllardan itibaren hangi iktidar gelip geçmişse buna benzer durumlar yaşanmış, hep bir "Edepsiz"liğimiz bulunmuş ama emperyalist odaklar arası çelişkilerinden midir yoksa başka bir rahatsızlık göstergesi midir bilinmez, durum artık AKP’lilerin iktidar olarak yorulduklarının sinyallerini de vermektedir, bunu da söyleyelim.

Ucuz Davos çıkışları, sahte kahramanlık gösterileri ve bolca gösteriş ve salvolu çakalar. Ben buna “Şaklabanlık” demeyi daha doğru buluyorum. Birilerinin nihayetinde, başka birilerini eğlendirmesi lazım öyle değil mi, bu arada diyeceksiniz ki yukarıda ki ne çelişkisidir(?), o çelişkiler bir değil, bin yıldır var!

Örneğin Davos çıkışından sonra Erdoğan’ın Güneydoğu’da mayınlı arazilerin temizlenmesi için İsrail’le 44 yıllığına antlaşması söz konusu, zavallı 44 yıl iktidarda kalaçağını sanıyor ki böyle bir girişim içerisinde. Demek ki Davos'ta bizimkisi sadece gürültü çıkarmış, bedeliyse ağır olaçak bu da şimdiden belli..

Bu da çelişki midir?

Elbette ki çelişkidir, hem de en alasından.

Emperyalist odaklar arasındaki çelişkiler yok edilir mi? Edemezsiniz, onların da keskinleşecek dönemleri var zaten (şuan da belli dönemlerde ki keskinleşmelerini görüyoruz) hatta bu keskinleşmeler çatışmalara da dönüşüyor… Örneğin emperyalist odakların savaş (işgal) girişimleri.

Peki, her şeyi çelişkilerle açıklayabilir miyiz?

Solcuysanız (sosyalist) kendinize haksızlık edersiniz, örneğin emek-sermaye çelişkisi de var. Önemli olanda budur zaten. Sınıf savaşımlarının yanında kendi doğası gereği kendi sınıfının yanında olmak, son yıllarda belki umutsuzluktandır bilinmez ama çok sayıda kendini Marksist aydın diye tanımlayanlar, uluslararası aktörler arasındaki gerilimlere bel bağlamış durumdalar..

Bu konu üzerine birçok şey yine söylenebilir.

Zamanı gelince yine söyleyeceğiz ama şimdilik bu kadar.

Biz asıl konumuza yani şu “Edepsizlik” konusuna dönelim.

Herhangi bir atlasın siyasi sayfalarında memleketimizi gösterir ölçeklendirmeye göz attığımızda, ilk dikkat kesilecek tarafın bir ucumuzun Mezopotamya ve Ortadoğu’da diğer ayağımızın Trakya ve Balkanlar’da yer alması olduğunu görürsünüz. Binlerce yıllık bir kültürden geldiğinizi iddia edebilirsiniz, “Ben bin yıldır edepliyim” ya da "Benim dedemde AKP'liydi" diyebilirsiniz işte yardakçılıkla eş değer saçma sapan sözcükler yığını, -kaldı ki bunları yapanlar da var- ya da Kasımpaşalı olmamanıza rağmen Kasımpaşalı edalarıyla ulu orta yerlerde pervasızca dolaşıp, flaşlara pozlar da verebilirsiniz. Önemli değil, bu halk sonuçta kendini yapılanı da şükürler olsun ki unutmuyor.

Zaten şükürler olsun ki kriz bir bizi teğet geçmiyor.

Şükürler olsun ki bir bizim başımızda kendini bilmezler.

Şükürler olsun ki bir biz biliyoruz asgari ücretle kıt kanat yaşamanın ne olduğunu.

İşte böyle…

Bizdeyse kendini ahlakın ve edebin baş mimarı olarak gören biri var, TC’nin Kurtuluş Savaşı’ndan sonra genç bir Cumhuriyet olarak kurulmasından tutunda diğer hükümet ve iktidarlara kadar var olan toplam borç 120 $’mış, daha sonra Erdoğan’la birlikte yani AK’P iktidarı dönemi bu borcun üzerine ayrı bir borç eklenmiş: 220 $.
Toparlayalım: 120+280=400$!
Sonra Emine Erdoğan’ın 50 milyon(trilyon)luk yüzüğü, Erdoğan’ın kendisine yeni edindiği 61 milyon(trilyon)luk özel uçağı, oğluna aldığı gemicik ve mücevher dükkânı, damadı için gasp ettiği TV’ler – gazeteler vb. vb.

Bir de Deniz Feneri açığını yamamaya çalışmak ve siyasi kirlilik daha büyük edep dışılık değil midir bilinmez ama edebin de tanımı değişmiştir artık.

Anlayacağınız seceresi kabarık bunların. 70 bin idam ağacının yanına bir ağaç daha ekleyin siz. Neyse, bu işler belli olmaz, hep diyoruz ya burası Türkiye. ABD her an iktidar değiştirebilir, askeri müdahale olabilir, bir bakmışsınız halk ekmeği için ideolojiye bakmadan taraf değiştirmiş, ayaklanmış..

Ya da bunlar hiç yaşanmadan Erdoğan öldürülebilir, Gül'e gözdağı verilerek yargılanmasının önü açılabilinir.

Netice de bin yıldır bu coğrafyada oyunlar oynanıyor, en büyüğüyse şuan yaşanıyor..

Ama her ne olursa olsun Nazım’ın “Vatan Hainliği” ve birçok yurtseverin “Bölücülüğü”, AKP'ye oy vermeyenlerin "Komünist" görülmesi ne kadarsa bizim “Edepsiz"liğimizde o kadardır.

Hepimiz “Edepsiz!”