7 Eylül 2009 Pazartesi

Güvencesizlik

Emekçilerin çalışma ve yaşam koşulları açısından giderek daha olumsuz şartlarla karşı karşıya kalması, kapitalizmin bugüne işçi sınıfına dayattığı sistematik zorunlulukların doğal bir sonucundan başka bir şey değil. Son yıllarda yaşanan krizlerle birlikte büyüyen ve bugün işçi sınıfının büyükçe bir bölümünü tehdit eden güvencesizlik sorunu, “emek pazarındaki” acımasız rekabetin en aşırı ve zorbaca yaşanmasının temel belirleyicilerin başında geliyor.
Ekonomilerin yaşadığı her kriz sonrasında önemli değişimlerin yaşandığı alanların başında istihdam alanı gelir. Son yıllarda istihdamın esnekleşmesi ve çok katmanlı hale gelmesi, hem yeni istihdam biçimleri üzerinden ücretlerin geriletilmesini sağladı, hem de işgücünü parçalayıp kutuplaştırarak kendince yeni bir yapı oluşturdu.
Bu durumun istihdam üzerindeki etkisi istikrarsız, kırılgan, geçici nitelikler taşıyan güvencesiz istihdam uygulamalarının müthiş bir hızla artması ve yaygınlaşması şeklinde oldu.
Son otuz yılda ortaya çıkan ve hızla yaygınlaşan kısmi süreli çalışma, geçici çalışma, belirli süreli çalışma, mevsimlik çalışma ve kendi hesabına çalışma vb gibi yeni esnek istihdam biçimlerinin artışı, standart istihdam ilişkisine göre çok daha yüksek düzeyde güvencesizlik, istikrarsızlık, belirsizlik ve değişkenlik ortaya çıkardı.
Son yıllarda istihdamın yapısında meydana gelen bu çok yönlü değişiklikler özellikle sendikal örgütlenmeyi olumsuz yönde etkilerken, sermayeyi de üretim sürecinde mutlak egemen hale getirdi. Üretim sürecinde yaşanan esnekleşme eğilimleri zamanla yapılan işin ve o işi yapan işçilerin çalışma biçimlerini de doğrudan etkiledi. Tüm bunların sonucunda işçilerin iş, ücret ve sosyal hakları ile ilgili temel güvenceleri büyük ölçüde ortadan kalktı.
Güvencesiz çalışanların sayılarında, özellikle sağlıkta ve eğitimde son yıllarda önemli artışlar görüldüğü biliniyor. Bu durum kayıt dışı istihdam biçimleri içinde güvencesizliği sadece arttırmakla kalmadı, aynı zamanda güvencesiz istihdamı daha kalıcı ve sürekli hale getirdi. Şimdilik güvencesiz istihdam “özel sektör” ağırlıklı olarak tartışılıyor olsa da, kamuda da “dışarıdan hizmet satın alma” adı altında yoğun bir güvencesiz çalıştırma eğilimi giderek yaygınlaşıyor. Bugün hastanelerin ve büyük okulların temizlik, bakım vb işlerini taşeron şirketlere bağlı olarak güvencesiz çalışanlar oluşturuyor.
İşsizliğin yüksek oranda ve kronik bir hal almış olması birbirinden ayrı düşünülmeyecek olan “iş” ile “güvenceyi” giderek birbirinden ayırıyor ve karşı karşıya getiriyor. İş isteyene güvence yok, güvence isteyene iş yok.
Dolayısıyla artık işçilerin her türlü “güvence” (iş, gelir, sosyal güvenlik) talebi, sermayenin güvencesizlik ideolojisi ile sürekli bir çatışma halinde. Toplumsal üretim ilişkilerinin işsizlerin karşısına çıkardığı her türlü risk ve belirsizlikler her yönden güvencesizliği ve güvencesiz çalışmayı dayatırken bu durum sendikal örgütlenmeyi de ciddi anlamda tehdit eder hale gelmiş durumda.
Halen çalışır durumda olan ya da iş arayan işsizler açısından bakıldığında her türlü tekil güvence talebinin emekçilerin kendi çalışma ve yaşam koşulları üzerindeki denetimini artırma mücadelesi olarak görülmek zorunda. Bunun için güvencesiz olarak istihdam edilenlerin dönem dönem öne çıkardıkları talepler ve örgütlenme eğilimlerinin artmış olması, sendikaların giderek büyüyen bu kesimlerin sesine kulak vermesini ve bu alanlara yönelik somut politikalar belirlemesini gerektiriyor. Konunun bu yönünü ve güvencesiz çalıştırılanların örgütlenmesi konusunu haftaya değerlendirelim.