10 Eylül 2009 Perşembe

Felaketin sorumlusu …

İstanbul bir sel felaketi ile can çekişiyor. Felaketin sorumlusu Özalcı belediyecilik geleneğidir
Felaketin sorumlusu …
İstanbul ve Marmara bölgesi bir sel felaketi ile can çekişiyor. Şu ana kadar gelen haberlerde toplam ölü sayısı 31. Bu felaketin karşısında herkes bir sorumlu arıyor. Halk yöneticileri ve geç müdahaleyi işaret ederken Kadir Topbaş gibi felaketin ana muhatabı yöneticiler de halkı tedbirsizlikle suçluyor. İki tarafta kendine göre haklı olabilir.

Belki halk dere yataklarına, drenaj alanlarına, heyelan bölgelerine yerleşmekle suçlanabilir. Meteorolojinin aşırı yağmur uyarısına rağmen bu alanlardaki evlerinde kalmaya devam etmeleri, evlerinde bir bot, su pompası, en azından bir su yatağı bulundurmaması nedeniyle halk suçlanabilir. Çarpık kentleşmenin sorumluları kendilerini böylelikle temizleyebilirler. Ama bu felaketten çıkarılacak sonuç bu mu olmalı, yoksa sorumluları başka bir yerde mi aramak gerekli?

Drenaj alanlarını, dere yataklarını yerleşime açan, dereleri plansız ve öngörüsüz bir şekilde ıslah ettik deyip üzerini kapatan, suya akış imkânı vermeyen, alt yapısız, çarpık ve kaçak kentleşmeyi teşvik eden yerel ve merkezi yönetimlerde mi sorumluluk aramak gerekiyor? Kentin fiziksel sınırlarının zorlanarak nüfusunu daha artırmaya çalışan, ormanları ve dereleri köprü ve bağlantı yollarına çevirenlerde hiç kabahat yok mu?

Çok eskilere gitmeden Türkiye de “planlamanın nasıl siyasetin aracı haline getirildiği” konusu üzerinde durmak bu felaketin asıl sorumluları hakkında bir fikir sahibi olmamızı kolaylaştıracaktır.

1984 yılında Turgut Özal’ın önerisiyle yasa değişikliğine gidilmesi “Plan Yapma Yetkisi”nin Bayındırlık ve İskân Bakanlığından alınarak yerel yönetimlere verilmesi bu felaketlerin başlangıcı olarak sayılabilir. Şubat 1984’te çıkarılan İmar Affı Kanunu ile her seçim dönemi yeni bir felaketin davetçisi olmaya, her yeni yönetim yeni imar alanlarının açılmasına neden oldu.

Hayati önemi olan ve bilimsel verilerle adilane bir biçimde ve siyasal kaygılardan tamamen bağımsız yapılması gereken planlama, belediye başkanı, başkan yardımcısı ve meclis üyelerinin insafına kaldı. Dolayısı ile tamamen yerleşimden arındırılması gereken, dere yatakları, kıyı koruma alanları drenaj alanları, heyelan alanları yüksek eğimli araziler, orman alanları, su havzaları yerleşime açılmaya, kaçak yapılaşmaya daha çok göz yumulmaya başlandı.

Bugün sel felaketinden daha çok etkilenen Silivri, İkitelli, Güneşli gibi yerleşim alanlarının eski drenaj alanları olduğu ve bu kadar yapı yükünü kaldıramayacağı açıkça görülürken buraların yoğun yerleşim alanları haline getirilmesi kararını veren yerel yönetimlerin suçunu (Dalan, Sözen, Erdoğan, Gürtuna ve Topbaş) bugün Kadir Topbaş’ın açıklamasıyla halka yüklemesi tesadüf olmamalı.

Bilim ve meslek insanlarının sürekli “İstanbul’un büyümesini durdurun, İstanbul daha fazla nüfusu barındıramaz” uyarısına “bunlar da hep itiraz ediyor” anlayışı ile yaklaşan yerel yöneticiler bunun felaketin hesabını nasıl verecekler?

Bugün sel felaketinden etkilenen Silivri, Kadir Topbaş’ın ısrarla çıkardığı “1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planında” yeni çekim merkezi olarak belirlenmiş ve 1. Derecede Merkez olması öngörülmüştür.

Bunun anlamı kabaca şudur;

Silivri, İstanbul’un yeni gelişme alanı olarak belirlenmiştir. Çevre Düzeni Planı ile Silivri yaklaşık 130 bin olan bugünkü nüfusunun yaklaşık 5 katına çıkacaktır. Tarım alanları, yer altı ve yerüstü su havzaları ile önemli bir alan olan ve bugünkü nüfusunu bile fiziksel olarak kaldıramayan Silivri önümüzdeki dönemde bu tip felaketlere daha açık bir yerleşim olacağını şimdiden söyleyebiliriz.

Bir taraftan 3. Köprü gibi kararlarla kenti orantısız bir biçimde büyütecek, orman alanlarını, su havzalarını ve drenaj alanlarını yok edecek kararlara imza atanlar, Planlamayı yerel yönetimlerin insafına ve siyasi ve maddi çıkar hesaplarına bırakan Turgut Özal ve piyasacı yerel yönetim anlayışı bu felaketin ana sorumlusudur.
Bu noktada çözümün ilk aşaması olarak planlamayı siyasi çıkarlardan ve piyasacı mantıktan arındırmak, özerk ve bilimsel bir yapıya kavuşturmak zorunludur.

Şehir ve Bölge Plancısı
Ramazan Gülten