28 Aralık 2008 Pazar

Şeş TV ve dansa kalkan Kürtler

AKP, egemen ideolojiyi içselleştiren partilerden biridir. Devlet partilerinin en başatı AKP'dir. Egemen ideoloji ile beslenmiş ve bunun sonucunda devlet partisi olmuş öncüllerinden bir farkı yoktur. AKP ile ilgili bu kısa saptama, sadece batı kentleri için geçerlidir. Çünkü, Kürt kentlerindeki AKP, devlettir. Devletin zihninde oluşan Kürt fobisinin her rengi, Kürt kentlerindeki AKP uygumalarına sinmiştir. Bu bölge için, devlet eşittir AKP demek yanlış olmaz.

Biraz açalım. Önümüzde çok önemli bir yerel seçim var. Batı kentlerinde birbirinin boğazına sarılmış devlet partileri olan AKP, CHP ve MHP ile bunların destekçileri olan medya kuruluşları ve yazarları, Kürt kentlerinde kutsal bir ittifaka sarılmış durumdalar. Ana hedef Diyarbakır. Diyarbakır Belediyesi'ni kazanarak Kürt sorununu çözmüş olacaklarını zannediyorlar. 1980 öncesinde Mehdi Zana'nın kısa dönem başkanlığını dışarıda bırakırsak, iki dönem hariç, Diyarbakır Belediyesi'ni kendilerinin yönettiklerini unutuyorlar. Kendileri de bunun çözüm olmayacağını biliyor, sorunu çözmek gibi bir kaygıları da yok. Onlar, Diyarbakır'ı düşürerek, psikolojik savaş araçlarını daha da etkinleştirme derdindeler. Kutsal ittifaka bu kadar sarsılmaz bir inançla sarılmalarının nedeni budur.
Bu ittifakın yarattığı en önemli sonuç, bu seçimlerin gayri resmi 'iki turlu bir seçim' olduğudur. Çünkü seçime iki parti katılmaktadır. Devlet partisi (bu seçimlerdeki adı AKP) ve DTP. Onun için, DTP'nin bir çok kentte işi garanti altına alması için yüzde 50 oy gereklidir. Seçim sonrasında oluşacak tabloda görülecek ki, bir çok Kürt kentinde seçime katılan üçüncü partinin oyu, yüzde beşleri bulmayacaktır. Bu kutsal ittifakı, en açık şekilde deşifre etmek gerekiyor. AKP, herhangi bir ideolojinin partisi değil, direk devlet partisidir. Devletin seksen beş yıl boyunca Kürtlere yaşattıklarının mirası ile seçime girecektir. Kürtçe televizyonu da seçimler öncesine yetiştirmeye çalışmasının telaşı da çok anlaşılır. Savaş ve ölümler son sürat devam etmekte. AKP, biz savaşa karşıyız yalanını bir kez daha kullanamayacağına göre, tek göz boyayacak şey Şeş TV.

Hişşşt! Şeş TV

Kürtçe gazeteler kapatılıyor, DTP'liler hakkında Kürtçe konuştukları için davalar açılıyor, cezaevlerinde Kürtçe roj baş denildiği için telefon hatları kesiliyor, Kürtçe yayın yapan Roj TV'nin kapatılması için uluslar arası çalışmalar yürütülüyor, devletin çekim alanının dışında konuşulan ve farklı bir dünyayı anlatan Kürtçe yok sayılıyor. Ama ne hikmetse, devlet katında resmi bir Kürtçe aşkı başlıyor. Seksen beş yıl boyunca söylenenler aynı monologla bu sefer Kürtlere Kürtçe söylenecek. Değişmeyen bir zihniyetin, yalanlarını hangi dille söylediğinin ne önemi olacak ki? Hatırlarsınız, Kütçe konuşanın anında yardım yataklıktan hapse atıldığı zamanların birinde, Kürtçe şarkılar çalan bir radyo vardı. Şarkılar arasında ise anonslar yaparak, dağdakilere teslim olun derdi. Şeş TV'nin bundan ne farkı olacak?

Televizyonun genel yayın yönetmenliğine getirilen isme bakın: Sinan İlhan. Peki kimdir İlhan? Dışişleri'ne girdikten sonra istihbarat dairesinde çalışmaya başlayan İlhan, 1989'da yine istihbarattan sorumlu olarak Suudi Arabistan'ın Cidde Başkonsolosluğu'na idari ataşe olarak atandı. 1994'te merkeze dönen İlhan, burada zırhlı araç alım ve diğer zırhlı birimlerden sorumlu olarak İdari ve Mali İşler Dairesi'nde (İMAD) çalıştı. 1996'da bu kez Tel Aviv'e idari ataşe olarak gönderilen İlhan, 2000'de merkeze döndü. 2002'de Birleşik Arap Emirlikleri'nde idari ataşe olan İlhan, daha sonra merkeze geri geldi. Önce istihbarat biriminde çalışan İlhan, Irak Özel Temsilciliği'nde istihbarattan sorumlu olarak görev yaptı. Yani kısa ve öz olarak söylersek, Şeş TV'nin sorumlusu bir istihbaratçı. Bir istihbaratçının yönetimi altında, bir Kürtçe televizyon kanalı. Ne demeli sevgili okur?

AKP'nin kuracağı Kürtçe televizyon kanalının başına böyle birisini getirmesi şaşırtıcı değil. Asıl şaşırtıcı olan, bu kanal için onurlarını bir kenara bırakıp, yapılan tekliflere balıklama atlayan Kürtler. Gazetelerde çıkan bir haberi hep birlikte okuyalım: 'Ali Bulaç, Derya Sazak, Nilüfer Akbal, Seher Dilovan, Orhan Miroğlu, Ümit Fırat, Muhsin Kızılkaya, Nuri Sesigüzel, Yılmaz Ensaroğlu, Süleyman Çevik, Osman Öztunç, Ferzande Kaya, Fırat Başkale, Fehmi Koru, Bejan Matur, Ahmet Güneştekin, Gani Rüzgar Şavata'nın da aralarında bulunduğu yaklaşık 50 kişiyle yemekte buluşan TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin, Kürtçe televizyon kanalı Heşt'le ilgili bilgiler verdi.' Hakkında Kürtçe şarkı söyledi diye dava açılan Nilüfer Akbal'dan, DTP'nin bağımsız Mersin milletvekili adayı Orhan Miroğlu'na, tüm değerlerini pazarlamakta uzmanlaşmış Muhsin Kızılkaya ve Ferzande Kaya'ya kadar bir çok insan bu konseptin içinde gönüllü birer nefer.

Her yeni şey, Kürtlere bir şey öğretiyor. Kürtler de artık eskisinden daha akıllı olmalı. Her üç güzel söz söylenenin bir kerameti olmadığını kavramanın tam zamanı. Bir halkı pazarlama cesareti gösterenlerin payına, yalnızlık ve kişisel sefaletten başka bir şey düşmeyecektir.