26 Aralık 2008 Cuma

Çokeşliliğe bu tavırsızlık neden?

Aydınlardan bu yasaya karşı bir tavır, refleks ve hatta durdurmaya dönük bir kampanya gelişebilir mi diye? Böylesi bir beklenti bir kadın hele bir Kürt kadını olarak yanlış değildi. Üzüntü ile belirtmem gerekir ki, bir kaç istisna dışında bu güne kadar ne kadın ve ne de erkek aydınlardan ciddi bir eleştiri, tavır ve refleks gelişmedi. Bu durum hem acı hem de hayret vericidir. Dört eşliliğe onay yasası demiyeceğim, çünkü bu yasa sadece erkeğin dört kadın ile evliliğinin kurumlaşmasıdır.

Hemen belirtmem gerekir ki, böylesi yasalar kadın ya da erkek, kim adına yapılırsa yapılsın çağdışıdır. Bir kaç erkek parlementoda oturup kadının yaşamını belirleyecek kararlar alamazlar ve onları imzalayamazlar, ancak kadın kendi geleceği hakkında karar ve irade beyan edebilir. Gerekçeye bakalım; “erkeklere göre kadın sayısı çok da ondan böyle makul bir çözüm bulunmuş’’, buna kim karar veriyor ve ne hakla! Bu açıklamaların bilimsel ve insani hiç bir gerekçesi olamaz. Ama bunun çok yalın bir ifadesi vardır. O da gerici ve köhnemiş, feodal, mülkiyetçi erkek mantığın bir kez daha yasallaşması ve kurumlaşması anlamı taşımaktadır. Zaten uygulamada olan bu kanunların bir de devlet tarafından güvenceye alınmasıdır ki, kadınlar yasal olarak haklarını arayamasınlar diye acilen onaylardan geçirilmiştir. Kaç kadın kurumuna soruldu, kaç kadın platformu yapıldı, bu yasa kaç tane kadının imzasını taşıyor, bilakis Başta güney Kürdistanda olmak üzere kadınlar bu yasayı şidetle protesto etmektedirler.

Güney Kürdistan’da erkeğin dört kadına kadar evlenebileceği bu yasaya karşı tavır, açıklama, görüş ve eleştiri Kürt siyasetinden, Kürt kadın hareketi ve Kürt siyasi kişilikleri ile sınırlı kaldı. Bu konuda özellikle DTP’li kadın milletvekillerinin tavrı olumlu olarak değerlendirilebilecek olandır. Elbette ki Kürtler adına özgürlük mücadelesi veren örgütler, kadınlar ve siyasi temsiller ya da kişiler hem amaçları ve hem de sorumlukları gereği eksik olsa da bunu yaptılar.

Bu yasanın arkasındaki geri zihniyet ve bunun Kürt toplumunun yaşamındaki etkileri ayrı bir değerlendirme ve yazı konusudur. Bu yazı daha çok aydınların bu yasa karşısındaki tutumu ve sorumluluklarıyla ilgilidir.

Böylesi toplumsal bir gelişmede en erkenden tavır koyması ve eleştirmesi gerekenler aydınlar olmalıydı. Bu sessizlik bir kez daha aydınların toplumun aydınlanmasındaki misyonu ve rolünün irdelenmeyi gerekli kıldı. Toplumun değişimi ve dönüşümündeki rolünün farkında olmayan, daha çok güncel, pragmatist ve dar gündemlerle sınırlı kısır döngüden kendini kurtaramayan aydın duruşu maalesef üzücüdür. Siyasi alanda olumlu ya da olumsuz bir gelişme veya değerlendirme etrafında günlerce tartışmalar elbetteti yürütülebilir. Ama söz konusu tüm toplumu karanlığa mahkum edecek kadın katliamlarına pirim çıkaran konular olunca deyim yerindeyse kıyamet koparılmalıdır. Bu tür tartışmaların siyasal, sosyal ve toplumsal olarak hangi gelişmeye, değişime ve dönüşüme hizmet edeceği ise çok önemlidir. Ne yazık ki, doğru bir gündem ve doğru tartışma bu anlamda geri planda kalabiliyor, yada kaybolabiliyor. Bu paradoks iyi çözümlenemediğinde bu kısır döngüden kurtulmak mümkün olmayacaktır. Siyasal, güncel gelişmeler değerlendirilebileceği gibi, toplumsal ve sosyal alanda gelişen durumlara karşı da duyarlı olmak ve gerektiği yerde tavır belirlemek çok daha önemlidir. Bu tür durumlarda demokratik, sivil, toplum kurumlarına düşen rol bilinmektedir. Bu hayati konularda rol ve sorumluluk sahibi olan herkes rolünün bilinci ile hareket ettiğinde sonuç daha olumlu olacaktır.

Yine hakim olan cinsiyetçi zihniyet ve akıl da bu durumda temel rol oynamaktadır. Genelde olduğu gibi biz Kürtlerde de bakış açısına hakim olan eril mentalite, cinsiyetci ve egemen mantıktır. Bu durum kadın üzerindeki sömürü ile birleşince ortaya doğa dışı bir durum çıkmaktadır. Kadın üzerindeki sömürü ve rant en köklü, eski, kalıcı ve karlı olanıdır. Kadın üzerindeki hakimiyet hem ekonomik, siyasi, sosyal, psikolojik, ruhsal ve hem de cinsellik ve güdüselliği içermektedir.

Cins sorunu sadece Kürdistan’ın değil dünyanın sorunudur. Gelişen çağdışı kararlar karşısında sessiz kalınamaz. Bu sessizliğin sorgulanması aciliyet arz etmektedir.

Yasa yapıcılar erkek, yasaya el kaldıran ve onay verenler yine erkeklerdir. Bu yasa namus kavramında olduğu gibi erkek lehine feodal değer yargılarının daha da kalıcı kılınarak kurumlaşması için yapılmaktadır. Bu durum yeni yakmalara, katletmelere, namus cinayetlerine ve şiddettin giderek kurumlaşması ve kalıcılaşmasına hizmet edecektir. Bu tepkisizlik ve tavırsızlık yeni ölümlere davetiye çıkaracaktır. Buna seyirci kalamayız, doğru tavır bu dönemlerde önem kazanmakta ve öne çıkmaktadır.

Demokratik ve özgür bir Kürt toplumunun kurulması, demokratik, özgür düşünce ve doğru aydınlanma, tavır ve mücadelesi ile mümkündür.
Fatma Adır