24 Aralık 2008 Çarşamba

Bu nasıl bir sendikacılık?

Bu köşenin dikkatli okurları, “Yoksa köşe yazarımız arada bir aynı başlığı mı kullanmaktadır?” duygusuna kapılmışlardır. Elbette, bu doğru bir anımsamadır. Çünkü bu köşede “Bu nasıl bir sendikacılık?” başlığının yakın sayılacak bir dönemde, birkaç kez kullanıldığını köşenin yazarı da anımsamaktadır. Ama bazı sendikaların yöneticilerinin yaptıklarını gördükçe, “Bu başlık daha önce atılmıştı” kaygısına kapılmadan, yeniden yeniden sormak gerekiyor.
Bu kez başlıktaki sorunun muhatabı, DİSK’e bağlı Lastik-İş Sendikası’nın yöneticileridir. Bu sendikacıların son marifetleri ise Brisa’dan 64 işçinin atılmasında patronla uzlaşmış olmalarıdır.
Evet, işçileri patronlar, son aylarda yaygın bir biçimde toplu olarak işten atıyorlar. Bu atmaların çoğu sendikasız işyerlerinde, azımsanmayacak bir bölümü de sendikalı işyerlerinde. Ama genel olarak işten atmalara karşı çıkıyor; patronlarla kaç işçinin, hangi işçilerin atılacağı konusunda pazarlığa tutuşma “çukur”una düşmüyorlar. Güçleri yetmiyor, işçiyi birleştiremiyor,...sonuçta patronun yaptıklarına boyun eğiyorlar. Ama bazı sendikalar, işçiler birleşip direnişe geçtiği halde bu direnişi geliştirip desteklemek yerine, sendika “uzlaştırmacı” olarak araya giriyor; gidip patronla işçiler adına konuşuyor ve bir bölüm işçinin atılması karşılığında, işçileri “böyle yapılmasının iyi olduğuna” ikna edip evlerine gönderiyorlar.
Bunun en son örneğini Brisa Lastik Fabrikası’nda gördük.
Brisa işçileri, bir bölüm (sekiz) işçinin patron tarafından işten çıkarılması üzerine, fabrikayı terk etmeme eylemine başladılar. Lastik-İş Sendikası’nın yöneticileri ne yaptılar? Gidip işçilerle konuştular, patronla konuştular ve 68 işçinin atılmasına onay verdiler.
Bu, dünyanın hiçbir yerinde, kendisine az çok sendikacı diyen hiç kimsenin yapmayacağı bir iştir. Dahası, Brisa’dan atılan işçiler, atılan tüm işçilerin sendika yöneticilerine muhalefet eden işçiler olduğunu, sendikanın patronla birlikte listeyi yaptığını iddia ediyorlar ki, eğer bu varsa, bu daha da vahim! Vahim demek bile çok hafif; bu, bir şeref ve namus meselesidir!
Bir sendika yöneticisinin böyle bir şey yaptığına insan elbette inanmak istemiyor. Ama bundan daha birkaç ay önce, Pirelli’den işyerindeki sendika temsilcisi (altı işçi) olan işçiler, önce Lastik-İş tarafından temsilcilikten ve üyelikten çıkarıldı, sonra da bu kişileri patron işten çıkardı.(*)
Sendika-patron iş birliğinin en onursuz ifadesi olan bu girişim, işçilerin, atılacak 64 işçinin listesini sendikanın patronla birlikte yaptığı ve patronun, “kriz” operasyonunu sendika muhalefetini tasfiyede kullandığı iddiasına ciddiyet ve inandırıcılık kazandırmaktadır.
Bu işleri yapan Lastik-İş Sendikası, DİSK’e bağlı bir sendikadır ve işçi sınıfının mücadelesinin, mücadeleci geleneğinin en önemli simgesi olan DİSK’e bağlı bir sendikanın bunları yapması, DİSK’in bu sendikacıların marifetleri karşısında sessiz kalması ise üstünde düşünülmesi gereken bir başka durumdur.
Elbette burada işçilerin de çıkarması gereken bir ders vardır.
Lastik işçileri, sendikanın bu davranışının ne anlama geldiğini, yapılanın “zorunlu bir uzlaşma” mı, “bir satış” mı olduğunu bilecek deneyime sahiptirler. Bu yüzden, Pirelli’de temsilcilerin atılmasının ne anlama geldiğini de herhalde biliyorlardı. Yani orada temsilcileri atan sendikanın, gerçekte patronla iş birliği içinde, mücadeleci işçilerin başı olarak gördükleri temsilcileri tasfiye ettiğinin farkındaydılar herhalde. Ama buna karşın, işçi sınıfından olanlara yakışmayan “kaygılar”la bu saldırıya sessiz kaldılar. Ne var ki bugün o operasyon devam etmekte; bir yandan sendika patrona olan borcunu öderken, öte yandan sendika muhalefetini tasfiyeyi de derinleştirmektedir.
Kısacası bugün işten atmalarda sadece patronu, sadece sendika yöneticilerini suçlamakla yetinemez işçiler. Kendi sorumluluklarını da görmeli, örgütlü olmanın gereğini yapmak yerine, mücadeleden vazgeçtiklerini, patron ve sendikanın lütfuna sığındıklarını ve başlarına gelenlerin çoğunun da bu kendi sinmişliklerinden olduğunu kabul etmelidirler. Aksi halde gerçeği bütün çıplaklığı ile görmüş olmazlar. Bundan da önemlisi, halen çalışmaya devam eden işçiler; atılan arkadaşlarına sahip çıkmamış olmaktan dolayı “acı hissetmeyi” aşarak, bundan sonra benzer bir sendika-patron saldırısına karşı işçiye yakışan bir birlik ve mücadele tutumu göstermeyi anımsamazlarsa, başlarına yeni işten atamaların gelmesi, çalışma koşullarının daha da kötüleşmesi, işyerinin bir cehenneme dönüşmesi kaçınılmazdır!

(*)Pirelli Fabrikası’ndan geçtiğimiz bahar ayalarında atılan 6 işyeri temsilcisi, hem sendikanın işçileri sendikadan çıkarmasına ilişkin davayı, hem de patron aleyhine, işe geri dönmek için açtıkları davaları kazandılar. Şimdi sendika ve patronun, bu mahkeme kararları karşısında ne yapacağı merakla bekleniyor.