16 Aralık 2008 Salı

Veli Küçük yalan büyük

Ergenekon davasının 26. duruşması, yargılanmanın başından beri suskunluğunu bozmayan, emekli Tuğgeneral Veli Küçük’ün savunması ile devam etti. Sanık kürsüsüne çıkan Küçük, savunmasının her dakikasında iddianamede yer alan suçları yalanladı. Küçük’ün, bazı iddialara hiç değinmemesi ise dikkat çekti.
Küçük savunmasında, JİTEM’i kabul etmeyerek, görev yaptığı bölgelerde yaşanan faili meçhulleri de inkar etti. Ancak davaya müdahillik talepleri reddedilen, faili meçhullere kurban gidenlerin yakınlarının ifadeleri ve Küçük’ün görev bölgelerinde yaşanan cinayetler Küçük’ü yalanlıyor.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Ergenekon davasının 26. duruşmasında el yazısıyla hazırladığı 100 sayfalık savunmasını okuyan Küçük, savunması boyunca, JİTEM ve faili meçhuller gibi diğer suçlamaları da kabul etmedi. Gizli tanıklar, telefon görüşmeleri ve çeşitli belgelere dayandırılan hakkındaki iddialara ilişkin savunma yapan Küçük, suçlamaların bir kısmını kabul etmezken, bazı iddialara da savunmasında yer vermedi. Küçük savunmasında, davanın Doğu Perinçek, Sevgi Erenerol, Muzaffer Tekin, Kemal Kerinçsiz, Zekeriya Öztürk ve Fikri Karadağ’ın aralarında bulunduğu sanıklarla olan ilişkilerini anlattı. Savunmasında PKK itirafçısı Şemdin Sakık’ı bile kendine referans göstermeye çalışan Küçük, hakkındaki suçlamalara da yer yer yanıt verdi.
Ergenekon’u savundu
“Devletin komplo kuracağını hiç düşünmemiştim” diyen Küçük, uzun zamandan beri planlı bir şekilde üzerine gelindiğini ve bu planın icra safhasına konulması sonucu gözaltına alındığını söyledi. İddianamede ‘terör örgütü’ deyiminin, Türkün Kabe’si olan Ergenekon ile birlikte kullanıldığını savunan Küçük, iki kelimeyi birlikte kullanmasının kendisinin ayıbı olmadığını söyleyerek Ergenekon’u savundu. İddianamede suç örgütleriyle bağlantısı olduğunun ileri sürüldüğünü ifade eden Küçük, “Yalnız Sami Hoştan ve Sedat Peker’i tanıyorum, başka kimseyi tanımıyorum. Zaten onların da suç örgütü lideri olduğunu düşünmüyorum” şeklinde konuştu.
‘Güney, bilgi getiriyordu’
Savunmasında, iddianamenin, Kanada’da yaşayan Tuncay Güney’in ifadelerine dayandırıldığını söyleyen ve bu ifadelerin dosyadan çıkarılmasını isteyen Küçük, Güney hakkında çarpıcı açıklamalarda bulundu. Güney’in Akşam gazetesinde çalıştığını söyleyerek, kendisine istihbarat sağladığını belirten Küçük, getirdiği bilgilerin ise genelde doğru olmadığını dile getirdi. Tuncay Güney’in kendisine getirdiği cipi kabul etmediğini savunan Küçük, “Eğer kabul etseydim Ergenekon Operasyonu daha önce başlardı” dedi.
Güney’in, davanın sanıklarından başka bir suçtan tutuklu bulunan Semih Tufan Gülaytay’la adını kullanarak cezaevinde görüştüğünü açıklayan Küçük, bu ziyaretin nasıl gerçekleştirildiğinin araştırılmasını istedi. Küçük, Güney’in Gülaytay’la soyadı tutmadığı ve akrabası olmadığı için görüşemeyeceğini dile getirdi.
Susurluk’a çağrılmamış!
Susurluk kazası ile ilgili ilk kez konuşan Küçük, araçtaki korucu aşireti lideri Sedat Bucak ile eski Emniyet Müdürü Hüseyin Kocadağ’ın yakın dostları olduğunu söyleyerek, onlardan övgüyle bahsetti.
Sanıklardan Sami Hoştan’ın kendisini arayarak kazayı bildirdiğini ifade eden Küçük, Mehmet Özbay adlı kişinin Abdullah Çatlı olduğunu Balıkesir emniyet müdürüne söylediğini belirtti. Telefon konuşmasının amacının basında yer aldığı gibi “Çatlı’yı aldırmak” olmadığını savunan Küçük, amacının Bucak’ın hastaneye yetiştirilmesini rica etmek olduğunu ileri sürdü. Susurluk Araştırma Komisyonu’na defalarca çağrılmasına rağmen gitmemesini ise Küçük, “Çağrılmadım ki niye gideyim?” diyerek geçiştirdi.
Danıştay saldırganı Alparslan Arslan ile de ilişkisi olmadığını savunan Küçük, Arslan’ın da aynı yönde beyanları olduğunu söyledi. İsveç’te çekilen fotoğraftaki kişinin Alparslan Arslan olmadığını iddia eden Küçük, bu kişinin Azeri bir genç olduğunun ortaya çıktığını savundu. İddianame ile Atatürk’ün Cumhuriyeti’nin yargılanmak istendiğini; rejimin, dinin değiştirilmek istendiğini iddia eden Küçük, Ergenekon Operasyonu’nun Recep Tayyip Erdoğan iktidara gelmeden önce, 2002 yılında planlandığını iddia ederek, “Erdoğan ‘Biz iktidara gelmeden önce bunun hazırlığını yapıyorduk’ demişti. Recep Tayyip Erdoğan parti başkanı değilken bu kurgulandı. Erdoğan Amerika’ya gittiğinde Bush’tan izin aldıktan sonra düğmeye basıldığını anlıyoruz” şeklinde konuştu. (Silivri/EVRENSEL)

Olay çarpıtılıyor
Emekli Tuğgeneral Veli Küçük’ün, “Görevde olduğum dönemde bölgelerde faili meçhul cinayet yaşanmadı” iddiasını, JİTEM davası avukatlarından Tahir Elçi gerçekçi bulmadı.
Bir zamanlar JİTEM’in kurucusu olduğunu kabul etmiş birinin böyle bir savunmada bulunuyor olmasının olayı çarpıtmaktan öteye gitmeyeceğine dikkat çeken Elçi, “JİTEM gibi bir örgütün Türkiye’nin her yerinde faili meçhul cinayetlerle gündeme geldiğini biliyoruz. Küçük de JİTEM’i komuta ediyorsa, bu örgütün işlediği suçlardan da sorumludur” diye konuştu.

Küçük’ün kabul etmediği cinayetler
Küçük mahkemede yaptığı savunmasında, “Görevde olduğum dönemde ve bölgelerde faili meçhul cinayet yaşanmadı” diyor, ancak yaşanan gerçekler Küçük’ün iddialarını boşa çıkarıyor. İşte adı Susurluk kazası ve faili meçhul cinayetlerle sık sık gündeme gelen Küçük’ün görev yaptığı bölgelerde ‘yaşanmadığı’ ileri sürülen faili meçhullerden bazıları!..
* Küçük, Bilecik ve Kocaeli gibi illerde Jandarma Alay Komutanı görevini sürdürürken ‘Adapazarı-İzmit-Sapanca’ üçgeninde aralarında Savaş Buldan, Behçet Cantürk, Feyzi Aslan ve Salih Aslan’ın da aralarında bulunduğu bir grup Kürt iş adamı faili meçhul suikasta kurban gitti.
* Küçük, Kocaeli İl Jandarma Alay Komutanı olduğu sırada bu bölgede kullanıldığı tespit edilen telefonundan, öldürülen Ömer Lütfü Topal’ın kumarhanelerinin de defalarca arandığı belirlendi.
* İdris Yıldırım isimli vatandaş Silopi’den alınıp Elazığ’a götürülerek öldürüldü.
* Necati Aydın, Ramazan Keskin ve Mehmet Aydın isimli vatandaşlar, JİTEM’e ait iki araçla Silvan-Diyarbakır arasında bulunan Kağıtlı Karakolu yakınlarında Abdulkerim Kırca tarafından kafalarına sıkılmak suretiyle infaz edildi.
* Servet Aslan infaz edildi.
* Edip Aksoy-Sıddık Etyemez isimli iki vatandaş infaz edildi.
* Ahmet Ceylan isimli vatandaş boğulmak suretiyle öldürüldü.
* Şahabettin Latifeci, Diyarbakır’da JİTEM’e götürülerek boğuldu.
* Abdulkadir Çelikbilek, Diyarbakır Postanesi yakınlarından alındı, boğularak öldürüldü.
* Mehmet Salim Dönen işkence edilerek öldürüldü.
* İhsan Harran, JİTEM’de sorgulanırken işkenceyle öldürüldü.
* Hakkı Kaya isimli vatandaş, JİTİM’de üzerine benzin dökülerek yakıldı.
* Lokman ve Zana Uğurlu öldürüldü.

Mahkemede çark etti
Gerek gözaltında, gerek savcılıkta verdiği ifadesinde, gerekse daha önceki açıklamalarında JİTEM’i kabul eden Küçük, savunmasında JİTEM’i inkar yolunu seçti. İstihbarat görevi hakkında “Devlet ‘yap’ dedi yaptım” diyen Küçük, komutanlığını yaptığı kurumun Jandarma Genel Komutanlığı’na bağlı İstihbarat Gruplar Komutanlığı olduğunu ileri sürdü.
Resmi belgelerde ve mahkeme kayıtlarında kabul edilmiş davası süren JİTEM’i inkar eden Küçük, istihbarat görevinin JİTEM adıyla yasadışı gösterilmeye çalışıldığını savundu.
Emekli Tuğgeneral Veli Küçük, daha önce savcılığa verdiği ifadede JİTEM’i kendisinin kurduğunu kabul etmişti. Evinde ele geçirilen gizli belgeleri mesleğinin gereği arşivlediğini kaydeden Küçük, evinde gizlilik niteliği yüksek belgeler bulundurmasının karakterinin bir yansıması olduğunu söylemişti. JİTEM”i kanunlar çerçevesinde kurduğunu belirten Küçük, ifadesinde şöyle demişti: “Ben Jandarma İstihbarat Gruplar Komutanlığı’nı kurdum. Halk arasında bu JİTEM olarak bilinir. Kanunda yeri olan bir birimdir.”