25 Ağustos 2009 Salı

PROVOKASYON MU?

Günlük gazetesi hakkında önceki gün PKK propagandası yapıldığı gerekçesiyle kapatma kararı alındı. Bir aylık kapatma kararının, Kürt açılımı’nın tartışıldığı günlere denk gelmesiyse tartışma konusu oldu. Günlük gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ayhan Bilgen’in 29. kapatmayla ilgili görüşüyse şöyle: “Az gittik uz gittik dere tepe düz gittik ama bir arpa boyu yol kat edemedik.” Bilgen, yeni bir gazete çıkarmak yerine, bu karara karşı mücadelede ısrar edeceklerini ifade etti.

Gazetenin kapatılma nedenini öğrenebilir miyiz? Elinize geçen kararda ne bildiriliyordu?
Karar, bir haber üzerine bir örgütün propagandasını yaptığı yönünde gelen bir karar. Halbuki bu yazı bir araştırma yazısı ve 2003 yılında bir dergide yayınlanmış. Bu yazının böyle bir içeriği de yok. Eğer öyleyse 2003 yılındanbu haber doğrultusunda kim eylem yapmış? Ulusların dil hakkını koruması, geliştirmesi, buna dair de medya kurulabileceğine dair bir örnek veriliyor. Bunu böyle yorumlamak Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından biraz bildiğimiz bir masala benziyor. Az gittik uz gittik dere tepe düz gittik ama bir arpa boyu bir yol bile gitmediğimizi gösteren bir durum var.

Sadece son üç yılda, 29 kez gazete kapatıldı. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Gülünecek bir fotoğraf mı var ortada, yoksa Türkiye demokrasisi fotoğrafı açısından üzülmek mi gerekiyor diye sorduğumda, açıkçası ben her iki duyguyu bir arada yaşıyorum. Çünkü bir taraftan Türkiye bir demokratikleşme açılımı yapma iddiasında, güvenlik kurulu dahil olmak üzere hükümetin, içişleri bakanının öncülüğünde bir süreç işliyor. Öbür tarafta bir gazete, içerisindeki bir düşünce açıklamasından dolayı çok komik bir biçimde, oldukça yorum kabiliyeti yüksek bir yargı anlayışıyla bir ay yasaklanıyor. Bu büyük bir şüphe, büyük bir kaygı uyandırıyor.

Kürt açılımı’nın da bu kadar gündemde olduğu bir dönemde gazetenizin kapatılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslında ironik bir durum var. Bu açılım bunları mı kapsıyor diye düşünüyoruz. Tabii tersi olması gerekir. Kanın durması, şiddetin son bulması, herkesin kendini özgürce ifade ettiği bir Türkiye amaçlanıyorsa bir gazetenin kapatılması; bir partinin, sendikanın, öbür örgütlü bir çevrenin cezalandırılması değil, tam tersine; kendilerini demokrasi içerisinde ifade edebilmesinin kanallarının açık tutulması gerekiyor.
Eğer tersi oluyorsa burada iki türlü yorum yapılabilir. Birincisi; bu bir sabotaj mı, bir provokasyon mu? Yani bir biçimde bu sürece olumlu yaklaşan çevrelerden rahatsızlık duyan bir irade mi bunu yapıyor? Günlük gazetesi herhangi bir gazete değil. Türkiye’de hiçbir gazetenin kapatılmasına, hangi misyonu temsil ediyorsa olsun tahammül etmemek, hoş karşılamamak lazım ama Günlük gazetesinin özellikle bu süreçte başka bir anlamı var.
Türkiye’de Kürt sorununa yoğunlaşmış birkaç muhalif yayından birisi. Kürt siyasetine, Kürt toplumuna belki en çok ulaşan, derdini gündemleştiren bir yayın organı. Böyle bir yayın organını kapattığınızda benim ikinci olarak gördüğüm ihtimal, bu proje, bu açılım böyle şeyleri kapsıyor. Biz bir demokratikleşme olacaksa onu da birilerini tasfiye ederek, birilerini yok ederek, birilerini susturarak bu süreci yaşatacağız diyorsak; o zaman bu yapılan halkla ilişkiler senaryo mu? Sivil toplum örgütleriyle görüşmeler, temaslar, akademik çevrelerle kurulan iletişim tam da bir göz boyama mı? Bir psikolojik propaganda mı diye ister istemez soruyoruz kendimize.

Bundan sonraki süreçte gazete için planlarınız nedir?
Tabii henüz çok yeni gerçekleşmiş bir olay. Dün gazetenin bütün hazırlıkları tamamlanmışken, gazete baskıya gidiyorken son dakikada önce matbaaya gelmiş bir bilgi. Gazete yönetimine gönderilmiş bir tebliğ var ortada. Şüphesiz yargısal açıdan da girişimde bulunulacak. Çünkü adil yargı açısından kabul edilemez bir durum var ortada. Yani Türkiye’de bir gazetenin yargılama yapılmaksızın terörle mücadele yasasıyla ilişkilendirilerek savcıyla hakimin baş başa verip karar verdiği bir biçimde kapatılması, zaten facia. Bu facianın sorumlusu sadece yargı değil, hâlâ bu yasayı geçerli bir biçimde gündemde tutan parlamentodaki partilerin tümü bunun sorumlusu. Dolayısıyla bu iktidar döneminde yapılan bir düzenlemeden bahsediyoruz. Miras değil, devralınmış bir şey değil, özellikle düzenlenmiş bir mevzuat var ortada. Buna karşı, daha önceki kapatmada olduğu gibi hem yargısal girişimlerimizi hem de kampanya biçiminde dayanışma girişimlerimizi yapacağız. Yani bunun yerine bundan önce 28 defa olduğu gibi başka bir gazete çıkartmak, başka bir isimle devam etmek yerine ısrarlı bir biçimde sesimizi çıkartmayı, bu olayı teşhir etmeyi tercih edeceğiz.
Yani biz kapatırız onlar başka bir şekilde yeniden çıkartır değil. Yani bu bir çocuk oyunu değil, bu yalama yapmamalı. Bu, Türkiye basın tarihine geçecek kara bir lekedir. Bu, Türkiye demokrasi tarihine vurulmuş bir damgadır. Ben bu duruma karşı bir dayanışmayı örgütlemenin gazete çıkartmaktan daha önemli, daha anlamlı olduğunu düşünüyorum.(İstanbul/EVRENSEL)

‘Kapatma kararı AKP hükümeti’nin çelişkisi’
KÜRT sorununun çözüm tartışmalarının yoğunlaştığı bir dönemde Günlük gazetesinin İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 1 aylık süreyle kapatılmasına gazeteciler tepki gösterdi.
Böylesi bir kararı kınadıklarını belirten Evrensel Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Fatih Polat, Kürt sorununda demokratik çözüme dair tartışmaların yoğunlaştığı bir dönemde verilen kapatma kararının AKP’nin çelişkisi olduğunu söyledi.
Gazeteci Celal Başlangıç ise “Kürt sorunu konusunda barış görüşmelerinin atıldığı bu dönemde, görüşlerin engellenmesi ve sürecin baltalanmak istenmesine yönelik olarak verilen kapatma kararı, tamamıyla provokasyondur” dedi.
Hayat TV Genel Yayın Yönetmeni Aydın Çubukçu da açılım sürecinin pek çok kesimde ciddi beklentiler yarattığı bir dönemde, atılacak adımların kolaylaştırılması açısından çok önemli bir işleve sahip Günlük gazetesinin kapatılmasını ‘başlı başına çelişki’ olarak niteledi. Çubukçu, “Bunu tüm kesimler protesto etmeli. Barış çabalarının bir parçası olarak Günlük gazetesinin önünün derhal açılmasını istiyorum” dedi.
Günlük Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Filiz Koçali ise “Kürtler konuşmazsa bu süreçte kimler konuşacak” diye sordu.